Ana Sayfa Blog Sayfa 15

Bir X-ışın Rüzgarı Gölgesi

0
Bir X-ışın Rüzgarı Gölgesi

Çok nadiren yaklaşık 10 veya daha fazla güneş kütleli yıldızlar üretilir. Bu kadar büyük kütleli yıldızlar nadir olduklarından ve en yakında olanı Dünya’dan yüzlerce ışık yılı uzakta olduğu için oldukça gizemli cisimlerdir. Bu dev yıldızlar o kadar parlak ve sıcaktırlar ki ürettikleri ışığın gücü yüzeylerinden maddeyi uzaklaştırır ve saatte milyonlarca kilometrelik hızlarda esen, kuvvetli yıldız rüzgarları üretir. Yüzeylerinden güçlü optik ve morötesi ışık üretmenin yanı sıra bu dev yıldızlar aynı zamanda yüksek enerji X-ışınları da üretir. Bu X-ışın emisyonunun kuvvetli, çalkantılı ve kararsız yıldız rüzgarlarına gömülü, sıcak şoklanmış gazlardan geldiği düşünülüyor. 1980’lerden beri devam eden çalışmalar, astronomların sıcak gazların sıcaklıklarını ve miktarını karakterize etmesine yardımcı oldu, ama bu gazların nasıl üretildiği hala tam anlaşılabilmiş değil. Yakın bir dev çift yıldızın yeni bir X-ışın araştırması, astronomların dev bir yıldızın rüzgarındaki sıcak gazların konumunu doğrudan incelemesini sağladı. Bu yıldız Delta Orionis’in, yani Avcı’nın (Orion) kemerinin en batıdaki yıldızının bir bileşeni. Küçük bir teleskopla gözlenirse, görüntüde tek olan bu yıldız üç cisimlik küçük bir küme şeklinde görülebilir. Bu üçlünün Delta Ori A adı verilen en parlak üyesi de gerçekte ortak kütle çekimleriyle bir arada  duran üç yıldızdan meydana geliyor. Bir iç dev yıldız çifti kendi ortak kütle merkezleri etrafında, yalnızca 5.7 günlük bir periyodla dönüyor. Daha uzak üçüncü bir yıldız ise bu çiftin çevresinde, tek bir tam turunu yaklaşık 350 yılda tamamlayacak şekilde dönüyor. Kısa periyodlu iç çift, Güneş’in yaklaşık 20 katı kütleye sahip parlak, dev bir yıldızdan ve bu yıldızın yarısı kadar kütleye sahip daha düşük bir yıldızdan meydana geliyor. Daha büyük olan yıldız, çok güçlü yıldız rüzgarlarına sahip ve parlak bir X-ışın kaynağı. Düşük kütleli yıldız yalnızca zayıf bir rüzgara sahip ve çok az miktarda X-ışın emisyonu üretiyor. Düşük kütleli yıldız X-ışın açısından etkin olarak karanlık olduğu için Dünya’dan görüldüğü şekilde daha büyük yıldızın rüzgarına bir X-ışın gölgesi düşürüyor. Tam bir 5.7 günlük yörünge periyodu boyunca Chandra X-ışın Gözlemevi’ni kullanan astronomlar, düşük kütleli yıldızın gölgesi büyük kütleli olanın yıldız rüzgarı boyunca ilerlerken, bu büyük kütleli yıldızın X-ışın emisyonunda meydana gelen değişimleri detaylı olarak izlediler. Bu çalışma ilk kez, dev bir yıldızın yıldız rüzgarındaki sıcak, X-ışın üreten gazların konumu için doğrudan limitler sağlıyor.

Görsel & Referans: X-ışın: NASA/CXC/GSFC/M.Corcoran et al.; Optik: Eckhard Slawik

Yeniden Doğmuş

0
Yeniden Doğmuş

0.8’den 8.0’a kadar Güneş kütlesine sahip olan yıldızlar ömürlerini, gezegenimsi nebulalar olarak bilinen olağanüstü cisimler olarak sona erdirirler. Bu nebulaların bildiğimiz gezegenlerle hiçbir ilgisi bulunmuyor; isim, gezegenlerin mütevazı boyutlu teleskoplardan bakıldığında görülen şekilleriyle olan üstünkörü benzerlikten kaynaklanıyor. Gezegenimsi nebulalar gerçekte, çekirdeklerindeki helyumdan ağır elementleri termonükleer olarak birleştirmek için gerekli şeylere sahip olmayan, düşük ve orta kütleli ölü yıldızların atılan dış zarflarıdır. Yıldız içindeki nükleer yanmanın istikrarsız son nefesleri, yıldızın dış katmanlarını uzaklaştırarak nebulayı meydana getiren büyük patlamalar, yani atımlar üretir. Bu nebulalardan bazıları, yıldızdan küresel veya neredeyse küresel bir çıkışa işaret eden hemen hemen dairesel ya da eliptik şekillere sahiplerdir. Yukarıda gösterilen gezegenimsi nebula Abell 78 gibi bazı diğerleri ise karmaşık bir çıkış modeline işaret eden çok daha kompleks bir şekle sahipler. Astronomlar Abell 78’in, yıldızın içerisinde helyum füzyonunun kısa bir süre için başladığı bir “yeniden doğmuş” gezegenimsi nebulanın bir örneği olduğunu düşünüyor. Bu helyum füzyonu daha sonra yıldızın daha da fazlasını uzaklaştıran atımlar oluşturabilir. Abell 78’in durumunda, bu yeni maddeler önceki çıkıştan çok daha yüksek hızlarda çıkarılıyor, böylece yeni maddeler eskilerle çarpışıyor ve bu çarpışma da X-ışınları yayınlayan çok yüksek sıcaklıkta gaz üretiyor. Yukarıdaki kompozit görselde, XMM-Newton X-ışın gözlemevi tarafından görülen X-ışın emisyonu maviye gösterilirken Nordic Optik Teleskobu tarafından gözlenen optik emisyon, oksijen atomları (yeşil) ve helyum atomlarının (kırmızı) parlamasını öne çıkarıyor. Bu “yeniden doğmuş” gezegenimsi nebulalar oldukça nadirler; yalnızca bir tane daha böyle cisim biliniyor.

Görsel & Referans: ESA/XMM-Newton/J.A. Toalá et al.

Şizoid Anka

0
Şizoid Anka

Galaksi kümeleri, şimdiye kadar tanımlanan kütle çekimle bağlı en büyük cisimler arasındadır. Bu muazzam cisimler (“kozmik ağımızın” yapı taşları), gizemli karanlık maddenin çekimiyle bir arada tutulur. Bu yapılar karanlık maddenin yanında, onun aksine rahatsız edildiğinde elektromanyetik dalgalar yayınlayan ve bu sayede görebildiğimiz yıldızlar ve sıcak gaz formunda büyük miktarlarda normal madde de içerir. Çoğu kümeyle ilişkili normal maddenin büyük bölümü, yüksek enerjili X-ışınları üreten aşırı yüksek sıcaklıklarda bulunduğundan, galaksi kümelerini görmenin en iyi yolu, elektromanyetik spektrumun X-ışın kısmındadır. (Güney yarı küredeki Anka Takımyıldızı’nda yer alan) Anka Kümesi’nin bu kompozit görüntüsünde de gösterildiği gibi, kümeyi meydana getiren (burada Hubble Uzay Teleskobu optik gözleminde görüldüğü şekilde, en iyi ürettikleri optik yıldız ışığıyla görülen) ayrı galaksiler, (Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından alınan bu sahte renkli görüntüde mavi parlayan) büyük bir X-ışın yayınlayan gaz havuzunda gömülü durumdalar. Sıcak, X-ışın yayınlayan gaz homojen değil; Chandra görüntüsünde (çoğunlukla X-ışın emisyonundan mahrum) büyük oyuklar görülebiliyor. Bu oyukların, küme galaksilerinden birisinin merkezindeki bir süperdev kara deliğin yaygarası tarafından oluşturulduğu düşünülüyor. Bu kara delik, şizofrenik bir biçimde (enerjinin çoğunun radyasyon formunda ortaya çıktığı) “kuasar benzeri” bir davranışla (enerjinin çoğunun, kara delikten doğan dar hüzmelerde hızlandırılan parçacıkların hareketiyle taşındığı) “radyo galaksisi benzeri” bir davranış arasında gidip geliyor gibi görünüyor. Bu jetler X-ışın boşluklarını yaratmış olabilir, ama belki aynı zamanda oyukları çevreleyen şoklanmış gaz filamentlerindeki yıldız doğumlarının tetiklenmesine de katkı sağlamıştır.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/MIT/M.McDonald et al; Optik: NASA/STScI

Hiddetli Gençlik

0
Hiddetli Gençlik

Güneş benzeri yıldızlardan gelen X-ışınları, yıldızı ve manyetik alanını oluşturan ve yıldızın dönüş hızına bağlı olan, sıcak, iyonize gazın (ya da plazma) kompleks hareketinin etkileşimiyle meydana gelir. Genç yıldızların hızlı döndükleri, kuvvetli manyetik alanlara sahip oldukları ve çok miktarlarda yüksek enerji X-ışınları yayınladıkları düşünülmektedir. Yıldızlar yaşlandıkça daha yavaş dönme eğilimi gösterirler ve X-ışını salınımları azalır. Bunun nasıl olduğunu anlamak, yaşamın nasıl başladığı ve evrildiğine dair yapbozun önemli bir parçası, çünkü şiddetli X-ışını emisyonları bir yıldızın yaşanabilir bölgesindeki gezegenleri fazlasıyla etkileyebilir. Elbette tek bir yıldızı milyarlarca yıl boyunca izlemek mümkün değil, bu nedenle astronomlar bir yıldız yaşlandıkça X-ışını emisyonlarının nasıl değiştiğini anlamak için yıldız kümelerini inceler. Kümelerdeki yıldızların hepsinin aynı kozmik zaman diliminde oluştuğu düşünülmektedir ve yıldız kümelerinin yaşları oldukça isabetli olarak belirlenebilmektedir. Astronomlar, çeşitli yaşlardaki kümelerdeki yıldızların X-ışını salınımlarını karşılaştırarak X-ışını salınımlarının yıldız yaşına bağlı olarak nasıl değiştiğini ortalama olarak belirleyebilmektedirler. Yukarıdaki görsel yıldız kümesi NGC1333’teki yıldızların çoklu dalga boyunda incelenmesinin güzel bir örneği. Bu görsel, Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından elde edilen X-ışını görseli (pembe), Spitzer Uzay Teleskobu’ndan elde edilen kızılötesi görseli (kırmızı) ve Digitized Sky Survey ve Kitt Peak’de bulunan Ulusal Optik Astronomi Gözlemevi Mayall 4 metre teleskobunun optik (kırmızı, yeşil ve mavi) görsellerinin kompozit bir hali. Chandra tarafından görülen X-ışını kaynaklarının pek çoğu kızıl ötesinde tespit edilmemekte ve bu da büyüyen daha soğuk maddelerden oluşan dış kozalarını kaybetmiş X-ışını açısından parlak bir genç yıldızlar topluluğuna işaret etmekte.

Görsel: X-ışını: NASA/CXC/SAO/S.Wolk et al; Optik: DSS & NOAO/AURA/NSF; Kızılötesi: NASA/JPL-Caltech

Atılan

0
Atılan

PSR B1259-63, hızla dönen aşırı yoğun, fazlaca manyetize bir nötron yıldızının, bir pulsarın, Güneş’ten yaklaşık 30 kat daha ağır bir yıldızın çevresinde döndüğü sıra dışı bir çift sistemi. Bir zaman (belki birkaç yüz bin yıl önce), bu sistem büyük ihtimalle 30 Güneş kütleli yıldız ve daha da büyük bir yoldaşından meydana geliyordu. Bu daha büyük kütleli yıldız, nötron yıldızının öncülü, çekirdek termonükleer evrimini tamamlayarak bir çekirdek çökmesi süpernovası olarak patlayacak ve kütlesinin büyük bölümünü atarak geride bir pulsar bırakacaktı. 30 Güneş kütleli yıldızın kendisi de hızlıca dönüyor ve bu hızlı dönüş, göründüğü kadarıyla ekvatorunun çevresinde bir yıldız maddesi diski üretmiş. Pulsarın, 30 Güneş kütleli yıldız çevresindeki eliptik yörüngesi fazlaca eksantrik, bu yüzden kısa bir süre için pulsar normal yıldıza ekvator diskinin içinden geçecek kadar yakınlaşıyor. Bu olduğunda, pulsarın radyo ve X-ışın emisyonundaki güçlü değişimler gözleniyor. Ama başka bir şey daha oluyormuş gibi görünüyor. Chandra X-ışın Teleskobu’ndan 3 yılda alınan yüksek uzamsal çözünürlüklü X-ışın gözlemleri (görselin alt kısmında gösteriliyor), PSR B1259-63’ten uzaklaşıyor gibi görünen, X-ışın yayınlayan bir cismin varlığını gösteriyor. Astronomlar bu cismin, yıldız diskinden geçtiği sırada pulsar tarafından dev yıldızın çevresindeki diskten şiddetle fırlatılan büyük bir gaz yığını olduğuna inanıyorlar. Görselin üst kısmı, yığının fırlatılışını resmediyor, diskle çarpışmasından hemen sonra 3,4 yıllık yörüngesinde pulsarı gösteriyor. Chandra gözlemleri, yığının ışık hızının yaklaşık yüzde 7’sinde hareket ettiğini ve belki de hızlanıyor olabileceğini gösteriyor. Yığının X-ışın emisyonu, muhtemelen pulsarın rüzgarı madde yığınına vurduğunda üretilen bir yüksek enerji şok dalgası tarafından oluşturuluyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/PSU/G.Pavlov et al; İllüstrasyon: NASA/CXC/M.Weiss

Renklerin Harika Dünyası

0
Renklerin Harika Dünyası

M101

Bir resim, bin kelimeye bedel; bilim insanları içinse bir resim bazen bin makaleye bedel. Görüntü almak, astronomların elektromanyetik radyasyon yayınlayan bölgelerin uzamsal dağılımını belirlemelerini sağlıyor, bu da o radyasyonun kaynağını tanımlamaya yardımcı oluyor. Işığın bir renkte (ya da dalga boyunda) alınmış görüntülerinin, bir başkasıyla karşılaştırılması, gezegenler, yıldız kümeleri ve galaksiler gibi astronomik cisimlerde gerçekleşen süreçleri ve olayları belirlemede özellikle yardımcı oluyor. Farklı dalga bantlarındaki görüntüleri bir araya getirmek, evrenin renkli bir görünümünü sağlamanın yanı sıra farklı emisyon bölgelerini karşılaştırmak için de hızlı bir yöntem sunuyor. Örneğin, kızılötesi ve optik görüntülerin kıyaslanması, tozun (ve yıldızlar ile gezegenlerin) nerede bulunabileceğini gösteriyor. Bir X-ışın görüntüsünü, optik ve kızılötesi görüntülere dahil etmek, astronomların nötron yıldızları ve kara delikler gibi gizli, güçlü canavarları belirlemelerine yardımcı oluyor ve de bu cisimlerin yüksek enerji emisyonunun, bir galaksinin yaşamını nasıl etkileyebileceğine dair bazı ipuçları veriyor. Hubble Uzay Teleskobu, GALEX morötesi gözlemevi, Spitzer Uzay Teleskobu ve Chandra X-ışın Gözlemevi gibi gözlemevlerinin arşivlenmiş verilerini kullanarak, güzel ve aydınlatıcı renkli görüntüler oluşturabilirsiniz. Yukarıdaki görsel, spiral galaksi M101’in tüm bu Büyük Gözlemevleri ile elde edilen çok renkli bir görünümü. Chandra X-ışın Merkezi tarafından tarif edildiği şekilde, çevrimiçi olarak ya da ücretsiz biçimde indirerek ulaşılabilen basit araçları kullanarak çok dalga boylu evreni kolayca keşfedebilir, dünyanıza önemli bir renk ekleyebilirsiniz.

Görsel: Chandra X-ışın Merkezi; Spitzer; GALEX; HST

Thor’un Miğferindeki Sıcak Şey

0
Thor’un Miğferindeki Sıcak Şey

Çok büyük yıldızların (Güneş’ten yaklaşık 20 kat daha ağır olanlar) evriminde, bu yıldızların yaşamlarının farklı aşamalarında kaybettikleri madde miktarı oldukça etkilidir. Bu yıldızlar o kadar parlak ve sıcaklar ki; ürettikleri radyasyon, yıldızın yüzeyini tamamen gizleyebilecek kadar güçlü ve kalın bir yıldız rüzgarı formunda maddeyi yüzeyden uzaklaştırır. Madde, çok iyi anlaşılamamış, istikrarsız, kısa ömürlü yıldız fışkırmalarıyla da kaybedilebilir. Kaybedilen bu maddenin kalıntıları, yıldızı çevreleyen parlak bir nebula olarak görülebilir. Bunun bir örneği, kuvvetli bir yıldız rüzgarına sahip, WR 7 adlı evrimleşmiş bir dev yıldızı çevreleyen, parlayan buluttur. WR 7, İskandinav gök gürültüsü tanrısının çizgi roman tasvirlerinde görülen kanatlı miğferi andırdığı için “Thor’un Miğferi” adı verilen nebulayla çevrelenmiş durumda. Bu görsel, nebulanın XMM-Newton X-ışın gözlemevinden maviyle gösterilen X-ışın emisyonuyla birlikte, Cerro Tololo Inter-American Gözlemevi’ndeki Star Shadows Remote Gözlemevi Güney’den bir optik fotoğrafını gösteriyor. X-ışın emisyonu büyük oranda WR 7’nin güçlü rüzgarıyla, çevreleyen gaz ve tozun çarpışması sonucu üretiliyor. Bu çarpışma, (saatte 3 milyon kilometre gibi hayret verici bir hızla ilerleyen) rüzgarın kinetik enerjisini termal enerjiye çeviriyor ve gaz sıcaklığını on milyonlarca dereceye yükselterek gazın X-ışınlarında parıldamasına yol açıyor. Bu görselde görüldüğü gibi sıcak gaz, nebulanın sol üstündeki bir madde püskürmesine benzer görüntüyle birlikte çoğunlukla, daha soğuk olan ve görünür ışık yayınlayan gazın çizdiği sınırların içerisinde yer alıyor. X-ışın yayınlayan gazın incelenmesi, sıcak gazın, çevredeki daha soğuk ortamla nasıl karıştığını ve yıldızın, içerisinde nihayetinde bir gama-ışın patlaması ya da çekirdek çökmesi süpernovasıyla patlayacağı ortamı nasıl şekillendirdiğini anlamamızı sağlıyor.

Görsel & Referans: J.A. Toala ve M.A. Guerrero (IAA-CSIC), Y.-H. Chu (UIUC/ASIAA), R.A. Gruendl (UIUC), S. Mazlin, J. Harvey, D. Verschatse ve R. Gilbert (SSRO-South) ve ESA

Yıkım’ın Kalıntısı

0
Yıkım’ın Kalıntısı

Süpernova kalıntısı N49'un kızılötesi, optik ve X-ışın görüntüsü

Samanyolu’nun yoldaş galaksisi Büyük Macellan Bulutu’nda tuhaf bir nebula yer alıyor. N49 olarak bilinen nebula, dev bir yıldızın patlayarak öldüğü yeri gösteriyor. N49 görünür ışıkta alışılmadık, oldukça bozulmuş ipliksi bir şekle sahip ama milyon derecelik gazın X-ışını emisyonu daha simetrik, neredeyse tam küresel bir kabuk gibi görünüyor. Hubble Uzay Teleskobu’nun optik görüntüleri, Spitzer Uzay Teleskobu’nun kızılötesi görselleri ve Chandra ve XMM X-ışını gözlemevlerinin X-ışını verilerinin kullanıldığı yeni bir çalışma, bilim insanlarının bu süpernova kalıntısında meydana gelen fiziksel süreç evriminin daha bütünlüklü bir resmini oluşturmasına yardımcı oldu. Yukarıdaki görsel, N49’un kızılötesi (kırmızı), görünür (sarı ve beyaz) ve X-ışını (mavi) görsellerinin bir kompoziti. Bu görseller bilim insanlarının sıcak gazın ve tozun nebula içerisindeki bağıl katılımını anlamasına, ısınma ve soğumanın nerede gerçekleştiğini ve süpernova patlamasından ortaya çıkan hızlı hareket eden gazın, yıldızın etrafında daha önceden var olan maddeyle nerede ve nasıl çarpıştığını belirlemesine yardımcı oluyor.

Görsel: X-ışını: NASA/CXC/Caltech/S.Kulkarni et al.; Optik: NASA/STScI/UIUC/Y.H.Chu & R.Williams et al.; Kızılötesi: NASA/JPL-Caltech/R.Gehrz et al.

Uzayın Duvarının Ötesi

0
Uzayın Duvarının Ötesi
Nova GK Per'in kompozit X-ışın, optik ve radyo görseli.

Nova GK Per'in kompozit X-ışın, optik ve radyo görseli.

Nova patlamaları, Güneş benzeri bir yıldız nükleer yakıtını tükettikten sonra geriye kalan küçük, yanmış bir kül parçası olan bir beyaz cücenin, normal bir yıldızın etrafında döndüğü çift yıldız sistemlerinde meydana gelir.  Beyaz cüceler, Dünya büyüklüğünde bir cisim içerisinde muazzam miktarlarda, yaklaşık olarak Güneş’imiz kadar madde içerir. Bir beyaz cücenin inanılmaz yoğunluğu uzay zamanda büyük bir bükülme oluşturur ve hidrojen zengini maddeler eşlik eden yıldızdan beyaz cüceye doğru düşebilir ve beyaz cücenin yüzeyinde birikebilir. Beyaz cücenin yüzeyinde daha fazla madde biriktikçe yüzey sıcaklığı ve yoğunluğu artar. Ta ki hidrojenin aniden, beyaz cücenin dış katmanlarından bir kısmını uzaya fırlatan devasa bir termonükleer patlamayla helyuma birleştiği on milyonlarca derecelik sıcaklığa kadar.  Modern nova patlamalarının en iyi örneklerinden birisi, patlaması 1901 yılında gözlenen çift sistemi GK Per’dir. GK Per’in patlaması, onu karanlıktan çıkarıp gökyüzündeki en parlak beşinci yıldız haline getirdi. GK Per astronomlara, yeni bir nova patlamasının püskürüğünün yıldızı çevreleyen ortamla nasıl etkileştiğini ve değiştirdiğini inceleme şansı sunuyor.  Yukarıdaki görsel, optik (kırmızı) ve radyo görseliyle (mor) karşılaştırılmış yeni bir Chandra X-ışın Gözlemevi X-ışın (mavi) görselini gösteriyor. X-ışını gözlemini, 2000 yılında elde edilmiş daha eski bir Chandra gözlemiyle karşılaştıran astronomlar, saatte neredeyse 1.127.000 km hızla hareket eden patlamış maddenin, yıldızlararası ortamın duvarlarıyla nasıl çarpıştığı ve yarıp geçtiğinin detaylarını inceleyebilir. GK Per astronomların inceleyeceği aktif bir konu olarak duruyor.

Görsel: X-ışını: NASA/CXC/RIKEN/D.Takei et al; Optik: NASA/STScI; Radyo: NRAO/VLA


Dalgacıklar

0
Dalgacıklar

Galaksi şekilleri çoğu zaman içerisinde yaşadıkları komşuluğun bir ürünüdür. Yukarıda gösterilen Araba Tekeri Galaksisi örneğini ele alalım. Araba Tekeri’nin alışılmadık morfolojisinin, yaklaşık 100 milyon yıl önce daha küçük bir galaksinin (muhtemelen görüntünün sol altında görülen ikisinden birisi) bunun içinden geçmesinin bir sonucu olduğu düşünülüyor. Bu çarpışma, çarpma bölgesinden dışarıya doğru, bir su birikintisindeki dalgacıklar gibi ilerleyen dalgalar üretti. Bu dalgacıklar galaksideki gazı dar halkalara sıkıştırdı ve halkaların içinde yıldız oluşumunu tetikledi. Araba Tekeri’nin bu görüntüsü, X-ışın, morötesi, kızılötesi ve optik kameralarla çekilen fotoğrafların bir kompoziti. Farklı renkler farklı dalga bantlarını temsil ediyor: mavi, Galaksi Evrimi Kaşifi’nin Uzak Morötesi detektörü tarafından görüntülenen morötesi radyasyonu gösteriyor; Hubble Uzay Teleskobu’nun Geniş Alan ve Gezegen Kamerası-2’sinin bir görünür ışık fotoğrafı yeşille gösteriliyor; Spitzer Uzay Teleskobu’nun Kızılötesi Sıra Kamerası (IRAC) tarafından görülen kızılötesi emisyon kırmızı renkte görülüyor; Chandra X-ışın Gözlemevi’nin Gelişmiş CCD Görüntüleme Spektrometresi-S dizisi tarafından ölçülen X-ışın emisyonu ise mor renkle (ayrıca ilave fotoğrafta kendi başına) gösteriliyor.  Farklı emisyonlar farklı fiziksel süreçlerden kaynaklanıyor. Sıkıştırılmış gazdan meydana gelen sıcak mavi yıldızlar morötesinde kuvvetlice parlarken bu yıldızların en büyüklerinin patlamasından geriye kalan kara delikler X-ışınlarında, galaksi boyunca ısınmış toz kızılötesinde, yıldızlar ise optikte parlıyor.

Görsel & Referans: Kompozit: NASA/JPL/Caltech/P.Appleton et al. X-ışın: NASA/CXC/A.Wolter & G.Trinchieri et al.


Bir Canavarın Yerini Belirlemek

0
Bir Canavarın Yerini Belirlemek

Arp 299'un optik Hubble görüntüsü ve NuSTAR sert X-ışın görüntüsü

Galaksiler açısından düşünüldüğünde, Evren kalabalık bir yer sayılabilir. Galaksiler uzayda uçtukça, diğer galaksilerle çarpışabilirler ve bu çarpışmalar yıldız oluşumu, süpernovalar ve merkezi süperdev karadeliklerden fışkırmalar gibi her çeşit ilginç davranışı tetikleyebilir. Buna iyi bir örnek, yukarıda gösterilen, IC 694 ve NGC 3690 olarak bilinen iki ayrı galaksinin birleşmesiyle oluşmuş, Arp 299 olarak bilinen galaksi çiftidir. Bu birleşmeden yayılan ışıkta, yıldız oluşumlarıyla ısınmış toz tarafından üretilen kızılötesi radyasyon baskın durumda. 2002 yılında, BeppoSAX X-ışın gözlemeviyle yapılan gözlemler, sistemde yer alan oldukça belirsiz bir beslenen süperdev kara delikten yayınlanan X-ışını emisyonun belirsizliğe yer vermeyen ilk kanıtını gösterdi. BeppoSAX, birleşerek oluşmuş kara deliğin IC 694’te mi yoksa NGC 3690’da mı, veya ikisinin arasında bir yerde mi bulunduğunu belirleyemedi. Chandra X-ışın Gözlemevi ve XMM-Newton’la yapılan devam gözlemleri de canavarı belirlemeyi başaramadı. Ancak sorun en sonunda NuSTAR sert X-ışını teleskobuyla çözüldü. NuSTAR kara deliklerin ve diğer astrofiziksel cisimlerin çok yüksek enerjili X-ışın emisyonlarını tam olarak saptayabilir. NuSTAR’ın gördüğü yüksek enerji X-ışınları, inanılmaz miktarlarda gaz ve tozu delip geçebilir. Arp 299’un NuSTAR görseli yukarıda şu renk bölgeriyle gösterildi: 4-6 kiloelektron volt enerjili X-ışınları kırmızı, 6-12 kiloelektron volt enerjili olanlar yeşil ve 12-25 kiloelektron volt enerjili olanlar ise mavi. NuSTAR gözlemleri, sağda bulunan galaksi NGC 3690’ın süperdev kara deliğinin aktif olarak,  iki galaksinin birleşmesiyle zorla yedirildiği gazın birikmesi sonucu üretilen X-ışınları ürettiğini gösterdi. Diğer yandan NuSTAR, solda bulunan galaksi IC 694’ün süperdev kara deliğinin ya çok cansız, ya da X-ışınlarının bile kaçamayacağı kadar çok belirsiz olduğunu  gösteriyor.

Görsel: NASA/JPL-Caltech/GSFC

NuSTAR’la Güneş Doğuşu

0
NuSTAR’la Güneş Doğuşu

[vc_row][vc_column][vc_column_text]NuSTAR'la Güneş Doğuşu

NASA’nın yüksek enerji X-ışını görüntüleme teleskobu NuSTAR uzak karadeliklerin ve nötron yıldızı sistemlerinin ve de derin uzaydaki dış galaksilerin aşırı yüksek enerji X-ışın görüntülerini elde etmek üzere tasarlandı. Ama evimizin yakınlarında da yüksek enerji X-ışını emisyonu kaynakları bulunuyor. Örneğin; NuSTAR’ın tespit ettiği yüksek enerjilerde Güneş nasıl görünürdü? NuSTAR tarafından görülen yüksek enerjilerde yayın yapar mı ve eğer yaparsa nasıl? Bu soruları cevaplamak adına NuSTAR Güneş’e ilk bakışlarını yakın zamanda attı. Yukarıdaki görsel, NuSTAR tarafından elde edilen yüksek enerji emisyonunun, NASA’nın Güneş Dinamikleri Gözlemevi (Solar Dynamics Observatory) tarafından elde edilmiş, kırmızıyla gösterilen daha düşük enerjili, morötesi dalga boylarındaki bir görselin üzerine bindirilişini gösteriyor. NuSTAR’ın gözlemi, mavi ve yeşille gösterilen yüksek enerji X-ışını emisyonunun, Güneş’in lokal manyetik alanının yoğunlaştığı Güneş lekeleriyle ilişkili aktif bölgelerde lokalize olduğunu gösteriyor. Yüksek enerji Güneş radyasyonuna NuSTAR’la bu ilk bakış, NuSTAR’la Güneş gözlemlerinin kesinlikle mümkün olduğunu gösteriyor. Bu, Güneş çevrimi boyunca NuSTAR’la gözlem yapılabilmesine olanak sağlıyor ve bu gözlemler en sonunda, Güneş’in koronasının, Güneş atmosferinin en dış bölgesinin milyonlarca derecelik sıcaklıklara nasıl ısındığının anlaşılmasına yardımcı olabilir.

Görsel: NASA/JPL-Caltech/GSFC[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]

En Eski Mücevher

0
En Eski Mücevher

Galaksi kümeleri, maddesel Evrenimizi tanımlayan kozmik madde ağını çizer. Bu muazzam kozmik yapıların ne zaman ve nasıl oluştuklarını anlamak, karanlık maddenin, galaksilerin ve yıldızların bugün bildiğimiz şekliyle Evren’i oluşturmak için nasıl bir araya geldiklerini anlayabilmek açısından önemlidir. Şimdilerde bir grup astronom, en uzaktaki en büyük kütleli galaksi kümesini belirledi. “il Gioiello” (İtalyanca ‘mücevher’) takma adıyla da anılan XDCP J0044.0-2033 adlı bu küme, ilk olarak XMM-Newton teleskobuyla keşfedilen bir X-ışın kaynağı. Chandra X-ışın teleskobuyla yapılan detaylı, yüksek uzamsal çözünürlüklü devam X-ışın gözlemleriyle birlikte yer temelli optik ve uzay temelli kızılötesi görüntüler, kümedeki toplam madde miktarının 400 trilyon Güneş kütlesini aştığını ve kümenin 9.6 milyar ışık yılı uzakta olduğunu gösteriyor. Yukarıda kümenin, Chandra tarafından görülen X-ışın yayınlayan gazların mor, ESA’nın Herschel Uzay Teleskobu’ndan kızılötesi verilerinin kırmızı ve Subaru teleskobu ile ESO’nun Çok Büyük Teleskop’undan optik verilerin kırmızı, yeşil ve de mavi renklerle gösterildiği kompozit bir görüntüsü yer alıyor. “il Gioiella” gibi dev bir uzak kümenin belirlenmesi, çok büyük yapıların Evren yalnızca 4 milyar yıl yaşındayken oluştukları anlamına geliyor. il Gioiello’nun keşfi ve (kütlesi biraz daha az olan) uzak “el Gordo” kümesinin benzer gözlemleri, astronomların böylesi büyük kümelerin Evren’in tarihinde bu kadar erken zamanlarda nasıl meydan gelmiş olabilecekleri üzerinde tekrar düşünmeye başlamalarına neden oldu.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/INAF/P.Tozzi, et al; Optik: NAOJ/Subaru ve ESO/VLT; Kızılötesi: ESA/Herschel

Yıldız Depremi

0
Yıldız Depremi

Magnetar püskürmesi burulum dalgaları

Dev bir yıldız termonükleer yakıtını tükettikten sonra demir çekirdeği çöker ve yıldızı parçalamaya yetecek kadar enerji açığa çıkarır. Küçük, çökmüş çekirdek, Güneş kütlesinin bir şehir boyutlarına sıkıştırıldığı, nötron yıldızı olarak bilinen bir cisim haline gelebilir. Nötron yıldızları o kadar yoğundur ki bir çay kaşığı kadar nötron yıldızı maddesi, Dünya üzerindeki insan popülasyonunun tamamından daha ağır olurdu. Çoğu nötron yıldızı hızla döner ve aynı zamanda güçlü manyetik alanları vardır; aslında, bu cisimlerden magnetar olarak bilinen bazıları, Evren’deki en güçlü mıknatıslardır. Yukarıdaki görsel, bir magnetarın katı demir kabuğunun, Dünya’daki bir depreme benzer şekilde kırılmasının sanatçı tasvirini gösteriyor. Depremler o kadar çok enerji açığa çıkarırlar ki bu olaylar yerkürenin her yerinde tespit edilebilir. Ama magnetarlardaki yıldız depremleri o kadar kuvvetlidir ki, galaksinin tamamında tespit edilebilecek yüksek enerji radyasyonu fışkırmaları üretirler. Depremler, Dünya’nın iç yapısı hakkında bulgular sunan iç dalgalar oluşturur. Nötron yıldızlarındaki fışkırmalar da yıldız üzerinde, maddenin yeni formlarının var olduğu düşünülen inanılmaz şekilde yoğun iç bölge hakkında bilgi sağlayan sismik dalgalar meydana getirir. Daha önceleri böylesi dalgalar yalnızca nadir, dev magnetar fışkırmalarındaki zonklamalar olarak görülüyordu. Şimdi ise astronomlar bu titreşimleri daha sık görülen, daha az şiddetli magnetar fışkırmalarında tespit edecek hassas bir yöntem geliştirmiş durumdalar. Bu yöntemi kullanarak, SGR J1550-5418 adlı bir magnetarda, Fermi Gama-ışın Patlaması Gözlemcisi tarafından tespit edilen gama-ışın püskürmelerindeki bu titreşimleri tespit etmeyi başardılar.

Görsel: NASA Goddard Space Flight Center/S. Wiessinger; Fermi

Swift’le On Yıl

0
Swift’le On Yıl

Swift uzay aracı

Gama-ışını patlamaları (GRB) bugün gözlemleyebildiğimiz en enerjik olaylardır. GRB’ler uzaydan gelen, kısa süreli, şiddetli yüksek enerji parlamalarıdır ve uzun yıllar boyunca astronominin en büyük gizemlerinden biriydiler. İlk kez Temmuz 1969’da gözlenen (ancak ilk kez 1973’de kaydedildiler) GRB’ler uzun süre gizemlerini korudular, çünkü kısa süren, yoğun Gama-ışını parlamalarının uzaydaki konumunu belirlemek zordur. GRB’leri anlamak, neredeyse eş zamanlı Gama-ışını, X-ışını ve optik dalga boyları gözlemleri yapabilme becerisi gerektirir. NASA’nın yukarıda gösterilen Swift uzay teleskobuna bakın. Swift, bir tanesi Gama-ışını aralığında, bir tanesi X-ışını aralığında ve bir tanesi de optik ve morötesi aralıklarında çalışan üç tane teleskoptan oluşuyor. Gama-ışını detektörü, Patlama Uyarı Teleskobu (BAT), patlama tarafından oluşturulan Gama-ışını gölgelerini kullanarak geniş bir alanda Gama-ışını patlamalarının tespitini ve konumlarının belirlenmesini sağlıyor. Bir kez BAT tarafından tespit edildikten sonra, Swift hızlıca kaynağı X-ışın Teleskobu ve UV ve Optik Teleskobu’nun görüş alanına alacak şekilde dönebilir ve bu enerjilerdeki patlama son ışımalarını ölçüp, Swift ve diğer uzay teleskopları ya da yer teleskopları tarafından devamında yapılacak takip için isabetli bir pozisyon bilgisi sağlayabilir. Kasım 2004’te fırlatılan Swift, GRB’lerle ilgili anlayışımızda devrim niteliğinde değişiklikler yaptı ve GRB’lerin devasa bir yıldızın çöküşü ya da nötron yıldızlarının birleşmesi yoluyla kara delik oluşumu ile ilişkili olduğunu gösterdi. Swift on yıllık görev süresi boyunca 26,000 ayrı hedefin 315,000 gözlemini yaptı ve 900’den fazla GRB tespit etti. Swift aynı zamanda çok amaçlı da. GRB’leri aramadığı zamanlarda, aktif galaksilerdeki süperdev galaksilerin toplanmalarından yayılan yüksek enerji emisyonlarını incelemek ve yıldızları yutuşlarını izlemek, galaksilerin morötesi ve X-ışını haritalarını oluşturmak, yıldızlardan gelen şiddetli yüksek enerji emisyonlarını tespit etmek ve incelemek ve Samanyolu’nun süperdev karadeliği Sgr A’nın uzun süreçli değişimlerini takip etmek için tamamlayıcı teleskoplarını kullanıyor.

Görsel: NASA

Erken Yaşlanma

0
Erken Yaşlanma

Genç, düşük kütleli yıldızlar genelde çok aktiflerdir, çok sayıda yıldız lekesi, yıldız parlaması üretip çokça yüksek enerji X-ışın emisyonu ortaya çıkarırılar. Genç yıldızlar çok hızlı dönme eğilimindedirler ve bu dönüş, dış katmanlardaki sıcak iyonize gazın konvektif sirkülasyonuyla bir araya geldiğinde güçlü manyetik alanlar oluşturur. Bu süreç Güneşimizde de gerçekleşir ve Güneş faaliyet döngüsünü meydana getirir. Ama yıldızlar yaşlandıkça daha yavaş dönmek isterler ve bu yüzden, bir yıldızda yaşlandıkça faaliyet döngüsü zayıflar. Yıldız aktivitesi X-ışın emisyonu ürettiğinden, bağıntılı X-ışın emisyonu miktarı genelde yıldız yaşının bir işaretçisi görevi görür. Astronomlar bu X-ışın/yaş kuralına bir istisna belirlediklerini düşünüyorlar. Sıradan bir yıldız, WASP-18, son derece atıl genç bir yıldız gibi görünüyor. Chandra X-ışın Gözlemevi’yle yapılan X-ışın gözlemleri, WASP-18’in hiç tespit edilebilir X-ışın yayınlamadığını gösteriyor, bu da yıldızın gençliğine göre olması gerekenden çok daha az aktif olduğunu gösteriyor. Bu yıldız neden bu kadar sessiz? Yukarıdaki illüstrasyonda gösterildiği gibi, WASP-18’in yörüngesinde Jüpiter’den on kat kadar daha ağır yakın bir gezegen, WASP-18b dönüyor. Ama, Güneş’in çevresinde dönüşü neredeyse 12 yıl süren Jüpiter’in aksine, WASP-18b bu dönüşü 23 saatten kısa sürede tamamlıyor. Astronomlar, dev gezegen ve yıldızı arasındaki kütle çekim etkileşiminin bir şekilde WASP-18’in yüzeyinin altındaki sıcak plazmanın konveksiyonunu baskıladığını, bu yüzden de yıldızın yüksek enerji X-ışın emisyonunu azalttığını düşünüyorlar. Ek görsel, WASP-18’in optik ve X-ışın görüntülerini gösteriyor ve yıldızın X-ışınlarındaki göreli sönüklüğünü sergiliyor. Genç aktif yıldızların yüksek enerji emisyonu ve güçlü madde püskürmeleri, gezegenlerinin atmosferlerinin evriminde önemli bir rol oynayabilir. WASP-18b, yıldız faaliyeti gezegenleri etkilerken, gezegenlerin de yıldızların faaliyetini etkileyebileceğini gösteriyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/SAO/I.Pillitteri et al; Optik: DSS; İllüstrasyon: NASA/CXC/M.Weiss

Ürkütücü Güneşimiz

0
Ürkütücü Güneşimiz

Cadılar Bayramı Güneşi'nin SDO görseli

Dost canlısı Güneşimiz’in karanlık bir tarafı da var. Pek azının görebildiği, ürpertici, kötü niyetli bir taraf. Bize sıcaklık ve ışık gönderen, görünürde gülümseyen maskenin ötesine bakın, Güneş’in sapkın yüzünü göreceksiniz. Her an fırtınalı bir hale gelebilecek ve hiddetle patlayabilecek bir yüz. Güneş şimdi deliliğinin, her 11 yılda bir meydana gelen çılgın bir döngünün zirvesine yakın ve dehşetle; korkunç lekelerle, parıldayan enerji ilmekleriyle, yüzü boyunca sürünen solucanımsı filamentlerle ve medeniyetler yok eden fışkırmalarla sarmalanmış halde. Güneş Dinamikleri Gözlemevi tarafından yakalanmış bu uç morötesi görseli, Güneş’in bu yüksek enerji ışığında parlayan bilhassa çıldırmış bölgelerini gösteriyor. Bu bölgeler, Güneş’in manyetizmasının düğüm haline gelip Güneş’in derisini parçalayan şiddetli yerel manyetik halkalar yarattığı alanlardır. Sıcak gaz bu halkalar tarafından hapsedilir ve ıstırap içinde döner. O yüzden, bir sonraki sakin, güneşli günde, tatlı ılıklığı cildinizde hissederken, gökyüzüne bakın ve yüzeyin altında, gördüğünüzün hemen ötesinde duran dehşetleri hatırlayın.

Görsel: NASA/SDO

Süperparlama

0
Süperparlama

Uzay tehlikeli bir yer. Hayat veren ışığı ve sıcaklığı sağlayan kendi Güneşimiz gibi dost canlısı bir yıldız, aniden vahşileşebilir, gezegenini merhametsiz X-ışınları ve ölümcül yüksek enerji parçacıkları bombardımanına maruz bırakabilir. Bu gibi patlamalar telekomünikasyon altyapısını yok ederek Dünya medeniyetine inanılmaz zararlar verebilir. Yıldızlararası uzay yolcuları nerede dolaştıkları konusunda dikkatli olmalılar çünkü nispeten küçük, masum yıldızlar bile şiddetli öfkelere sahip olabilir.  Küçük çift sistemi DG CVn korkusuz yıldız gezginleri için son ve en yeni uyarıyı yapıyor. 23 Nisan 2014’te bu çift sistemi, modern tarihte Güneş’te gözlenen tüm parlamalardan yaklaşık 10,000 kat daha kuvvetli inanılmaz bir parlamayla patladı. DG CVn, bu sanatçı tasvirinde görülen bir çift küçük, genç kırmızı cüce yıldızdan oluşuyor. DG CVn’deki yıldızlar hızla dönüyorlar ve bunun sonucu olarak kuvvetli manyetik alanlara sahipler. Yıldızlardan birindeki dolaşık manyetik alandaki bozulmanın, inanılmaz derecede yüksek seviyelerde yüksek enerji radyasyonunu Dünya’ya doğru 60 yıllık bir yolculuğa gönderen kuvvetli parlamayı tetiklediği düşünülüyor. Bu radyasyon nihayetinde NASA’nın Swift uzay gözlemevindeki Patlama Uyarı Teleskobu ve X-ışın Teleskobu tarafından 23 Nisan 2014’te tespit edildi. En kuvvetli parlamalar yalnızca bir gün sürer ama bu süperparlama olayı 11 günden daha uzun sürdü. Gezegenlerin kırmızı cüce yıldızların etrafından yaygın olduğu düşünülüyor. İnsan böyle süperparlamaların, DG CVn’deki yıldızlardan birinin civarında ikamet eden talihsiz bir gezegen üzerindeki etkilerini merak ediyor.

Görsel: NASA’s Goddard Space Flight Center/S. Wiessinger

Bir Kara Delik Ne Kadar Büyük Olabilir?

0
Bir Kara Delik Ne Kadar Büyük Olabilir?

Bir Kara Delik Ne Kadar Büyük Olabilir

Bir kara delik olay ufkuna fazla yakın dolanan maddeleri yutarak büyür. Kara delik tarafından ne kadar madde biriktirilirse olay ufku da o kadar büyük olur ve daha fazla madde yutması daha kolay hale gelir. Prensipte bu süreç durmaksızın devam edebilir ve kara delik gittikçe daha da büyür. Bilinen en büyük kara delikler, süperdev kara delikler şeklinde adlandırılanlar, galaksilerin merkezlerinde ikamet ederler ve milyonlarca, hatta milyarlarca Güneş kütlesi ağırlığındadırlar. Şimdilerde ise astronomlar daha bile ağır belirli sayıda “ultradev” kara delik belirlediklerine inanıyorlar. Astronomlar bazı galaksi kümelerinin (yukarıda gösterilen küme PKS 0745 gibi) Hubble Uzay Teleskobu’ndan optik verileri, Jansky Çok Büyük Sırası’ndan radyo verileri ve Chandra X-ışın Gözlemevi’nden X-ışın verilerinin kullanılarak incelendiği bir çalışma da, X-ışın parlaklığıyla radyo parlaklığı ve kara deliğin kütlesi arasında bir ilişki kurdular ve çalışılan kümelerdeki en parlak galaksiler için bu ilişkinin bu galaksilerin merkezindeki kara deliklerin on milyarlarca Güneş kütlesine sahip olmaları gerektiğini düşündürdüğünü gösterdiler. Eğer doğrulanırsa bu sonucun bu muazzam canavarların nasıl oluştukları ve evrimleştiklerine dair anlayışımız için çok önemli etkileri olabilir.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Stanford/Hlavacek-Larrondo, J. et al; Optik: NASA/STScI; Radyo: NSF/NRAO/VLA

Sıcak Girdap

0
Sıcak Girdap

Evimiz olan spiral galaksiye, Samanyolu’na yukarıdan bakabiliyor olsaydık nasıl görünürdü? Muhtemelen takımyıldız Canes Venatici’deki (Av Köpekleri)  büyük plan bir spiral galaksi, Girdap Galaksisi gibi. Girdap bizden yalnızca 30 milyon ışık yılı uzakta olduğu ve yüzü dönük olarak gördüğümüz için yapısını detaylı olarak araştırabiliyor ve spiral galaksilerin yapısı ve onları şekillendiren süreçler hakkında bilgiler edinebiliyoruz. Girdap aynı zamanda (fotoğrafın solunda görülen) daha küçük bir komşu galaksiyle birleşiyor ve bu nedenle astronomlara böyle galaksi-galaksi etkileşimlerinin nasıl işlediğini anlama fırsatı sunuyor. Yukarıdaki fotoğraf, Girdap’ın Chandra X-ışın Gözlemevi fotoğrafının (mor) bir Hubble Uzay Teleskobu fotoğrafı üzerine bindirildiği bir kompozit. Bu fotoğraf Chandra’yla milyon saniyelik bir pozlamayı, Girdap’ın şu ana kadar elde edilmiş en derin X-ışın fotoğrafını sunuyor. Sıcak dağınık gaz spiral kolları izleyerek Girdap’a yayılıyor. Bu dağınık X-ışın parıltısı, süpernovalar gibi enerjik galaktik süreçlerle ilişkili sıcak gazlar tarafından üretiliyor. Astronomlar aynı zamanda 500 tane, yani önceden bilinenin beş katından daha fazla nokta X-ışın kaynağı tanımladılar. Bu kaynakların çoğu düşük veya yüksek kütleli normal yoldaş yıldızından madde koparan kompakt nötron yıldızlarından oluşan X-ışın yayınlayan çift yıldızlarken diğerleri biriktiren kara deliklerden oluşan çiftlerdir. Bu X-ışın/optik karşılaştırması, süpernovalar gibi yüksek enerjili süreçlerin ve şok dalgalarının spiralleri nasıl şekillendirdiğini göstermeye yardımcı oluyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Wesleyan Univ./R.Kilgard, et al; Optik: NASA/STScI