Ana Sayfa Blog Sayfa 8

Ricochet

0
Ricochet

Galaksilerin merkezlerindeki aktif olarak beslenen süperdev kara delikler pasaklı yiyicilerdir. Çok yakın çevrelerinden madde biriktirirler ve bu madde kara deliğe doğru düşerken kütle çekimle dönmenin birlikteliğinin sonucu olarak ince, hızla dönen bir birikim diski oluşturur. Diskteki madde kara deliğe yaklaştıkça gittikçe daha hızlı döner ve geri dönülemeyen bir noktaya ulaşmasından önce, sıcaklıkların yüksek enerji X-ışınları yayınlayacak kadar yüksek olmasına kadar durmadan ısınır. Bu maddenin hızlı dönüşünden ve diskteki elektrik yüklü parçacıklar tarafından üretilen güçlü elektromanyetik kuvvetlerden dolayı bu maddenin bir kısmı diskten kaçarak, uzaya doğru yüz binlerce ışık yılı boyunca uzanan güçlü, yoğun parçacık ve radyasyon huzmeleri oluşturur. Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından alınan X-ışın görüntüleri, aktif bir galaksinin sıcak jetinin yakındaki maddelerle nasıl etkileştiğini detaylı biçimde gösterdi. Yukarıdaki görsel Cygnus A adı verilen bir galaksinin yakınındaki bölgenin çoklu dalga boyu görüntüsü ve X-ışın emisyonunu morla, optik emisyonu ise kırmızı, yeşil ve maviyle gösteriyor. Merkezi kara deliğin çevresindeki birikim diskinin parlak X-ışın emisyonu, görselin merkezindeki güçlü X-ışın kaynağı olarak görülüyor. X-ışın yayınlayan parçacık huzmeleri, kara delikten sola ve sağa doğru uzanan dar X-ışın emisyonu bantları olarak görülebiliyor. Chandra’nın yüksek çözünürlüklü X-ışın kameraları bilim insanlarının, çevredeki ortamla etkileştiği sırada X-ışın huzmesinin bükülmelerini ve dönüşlerini detaylı olarak incelemelerini sağlıyor. X-ışın yayınlayan huzmenin yolunun tekrar oluşturulması, bahçe hortumundan akan suyun duvara çarpması gibi (yukarıda “sıcak nokta E” olarak görülen) bir gaz bulutuna çarptığını ve buluttan sektiğini gösteriyor. Sekme bulutta 50,000-100,000 ışık yılı uzunlukta ve yalnızca 26,000 ışık yılı genişlikte dar bir tünel açıyor. Son olarak sapan jet (“sıcak nokta D” adı verilen) başka bir gaz bulutunu aydınlatıyor. Buna benzer çalışmalar, galaksilerin merkezlerindeki süperdev kara deliklerin galaksilerarası ortama nasıl enerji ve madde sağladıklarını anlamada kritik öneme sahipler.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Columbia Univ./A. Johnson et al.; Optik: NASA/STScI

Rüzgarın Şekli

0
Rüzgarın Şekli

Dev yıldızlar nasıl kara deliklere veya nötron yıldızlarına dönüşüyorlar? Bu sorunun cevabının bir kısmı esen rüzgarda. Dev yıldızlar (Güneş’in 10 katı ya da daha fazla kütleye sahip olanlar) nükleer yakıtlarını tükettiklerinde yıldızın merkezindeki ölü nükleer fırın, bir tür çok yoğun cisme, öldüğünde yıldızın kütlesine bağlı olarak ya bir kara deliğe ya da bir nötron yıldızına çöker. Ama dev yıldızlar ömürleri boyunca devamlı kütle kaybederler, bu yüzden son kütleleri başlangıçtakinden çok daha az olabilir. Bir dev yıldızın kütle kaybetmesinin önemli bir yolu yıldız rüzgarıdır. Dev yıldızlar çok sıcak ve parlak oldukları için ürettikleri radyasyonun gücü maddeyi yıldızın yüzeyinden iter ve uzaya doğru hızla giden güçlü bir dışa akış yaratır. Böyle yıldız rüzgarları çok güçlülerdir ve çok yüksek hızlara (genelde saatte bir buçuk milyon kilometreden daha fazla) sahiplerdir. Yıldız rüzgarıyla kaybedilen kütle aynı zamanda yıldızın çevresindeki ortamı şekillendirmede ve yaşam için gereken kompleks kimyasallarca zenginleştirmede de önemli bir rol oynar. Rüzgarda kaybedilen maddenin miktarı teoride yıldızın parlaklığına ve rüzgarın kompozisyonuna bağlıdır. Rüzgarda kaybedilen maddenin miktarını ölçmek zor olabilir ve rüzgarların düzgün mü yoksa kümelenmiş şekilde mi olduğuna bağlıdır. Chandra X-ışın Gözlemevi’nin verilerini kullanan yeni bir çalışma, yıldız rüzgarının gerçekte ne kadar düzgün olduğunun en iyi ölçümlerinden birisini sunuyor. Bu çalışmada OAO 1657-415 adı verilen yüksek kütleli bir X-ışın çift yıldız sisteminin X-ışın gözlemleri kullanıldı. Bu sistem bir zamanlar iki adet çok büyük yıldız içeriyordu. Daha büyük olan yıldız yakıtını önce tüketti, patladı ve geride diğer yıldızın çevresinde dönen küçük, olağanüstü şekilde yoğun bir nötron yıldızı bıraktı. Yoğun nötron yıldızı yoldaş yıldızdan rüzgar maddeleri biriktiriyor ve biriken bu maddeler ısınarak X-ışın emisyonu üretiyor. X-ışınları yıldız rüzgarının uzamsal dağılımını incelemek için kullanılabiliyor. OAO 1657-415’in X-ışın emisyonunun analizi, nötron yıldızının çapı 1 buçuk milyon kilometre (Güneş’in yaklaşık iki katı büyüklükte) kadar olan büyük ve yoğun bir madde yığınının içinden geçtiğini ortaya koyuyor. Bu yukarıda, yıldız rüzgarını oluşturan mavi-beyaz, sıcak dev yıldız sağda, nötron yıldızının yörüngesi ince beyaz çizgi ve büyük, kalın bir yıldız rüzgarı maddesi yığını da solda olacak şekilde tasvir ediliyor. Buna benzer çalışmalar astronomların, büyük yıldızlar tarafından kısa, gösterişli hayatları boyunca ne kadar kütle kaybedildiğinin daha iyi anlamalarını sağlıyor.

Görsel: NASA/CXC/M.Weiss

İşbaşı

0
İşbaşı

Kütle çekimle bir arada duran galaksi kümelerinin etraflarındaki engin alanlar çok dinamik yerlerdir. Kümedeki galaksilerin arasındaki madde, yüz bin ışık yılından daha büyük ölçeklerde çalkalanır ve sıcaklıklar mutlak sıfırdan birkaç derece yukarısı ile milyonlarca derece arasında değişiklik gösterebilir. Bu kozmik içeceği karıştıran çubuk genellikle kümenin merkezine yakın bir galaksideki süperdev kara deliktir. Kümenin büyüklüğüyle karşılaştırıldığında, milyonlarca, hatta milyarlarca Güneş kütlesine sahip bu kara delikler ufak kalıyorlar ve Güneş Sistemimizin içine bile rahatça (belki bizim için pek de rahat bir durum olmayabilir) sığabilirler. Bu küçük motor o kadar güçlüdür ki neredeyse milyar kat daha büyük ölçeklerde maddeyi etkileyebilir. Güç maddenin kara delik üzerine birikmesiyle sağlanır. Biriken madde tarafından serbest bırakılan enerji hem kara deliği besler, hem de uzaya doğru fırlatılan inanılmaz kuvvetli parçacık jetleri üretir. Bu jetler enerjiyi, astronomların geri besleme adını verdiği uzun ömürlü bir içeri düşüş ve dışa taşma döngüsüyle küme ortamına aktarır. Abell 2597 adlı bir galaksi kümesinin yukarıdaki görseli, bize bu sürecin gerçekte nasıl işlediğinin muhtemelen en iyi görünümünü sunuyor. Bu görsel en sıcak, X-ışın yayınlayan gazların (Chandra X-ışın Gözlemevi’nden, mor), optik ışıkta gazın daha ılık emisyonunun (Çok Büyük Teleskop’taki MUSE cihazıyla yapılan gözlemlerden, kırmızı) ve soğuk, moleküler gazın (Atacama Büyük Milimetre/milimetrealtı Dizisi’nden, sarı) bir haritasını bir araya getiriyor. Soğuk gaz merkezi kara deliğe doğru düşen puslu bir sis oluşturuyor.  Bu maddenin bir kısmı kara delik tarafından biriktiriliyor ve bir kısmı da yüksek enerji parçacık jetleri şeklinde dışarı atılıyor. Bu jetler soğuk gazın içinde ilerliyor ve daha dıştaki çevreleyen gazları muazzam, X-ışın yayınlayan sıcaklıklara ısıtarak daha sıcak ve yoğun gazın arasından kara delikten yükselen dev kabarcıklar üretiyor.  Madde bu X-ışın kabarcıklarının önünde birikiyor ve bir balondan düşen su gibi kara deliğe doğru yağıyor. Optik emisyon büyük oranda, sıcak ve soğuk gazın karşılaştığı bulut yüzeyindeki ılık gazlar tarafından üretiliyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/SAO/G. Tremblay et al; Radyo:ALMA: ESO/NAOJ/NRAO/G.Tremblay et al, NRAO/AUI/NSF/B.Saxton; Optik: ESO/VLT

Topyekün Bozulma

0
Topyekün Bozulma

Kütle çekimin acıması yoktur ve nispeten zayıf bir kuvvet olsa da büyük bir saygıyla yaklaşılması gerekir, yoksa korkunç sonuçlarla karşılaşılabilir. 22 Kasım 2014’te, yerküredeki 24 teleskopluk bir ağla olağan dışı kısa süreli gök olayları için gökyüzünü izleyen (kısaca ASAS-SN olarak da bilinen) Tüm Gökyüzü Otomatik Süpernova Taraması tarafından bir imdat çağrısı algılandı. Astronomlar bu sinyalin uzak bir galaksideki gelgitsel bir parçalanma tarafından üretildiğini farkettiler.  Bu tür olaylar, habersiz bir yıldızın dev bir kara deliğe fazla yaklaştığı ve kara deliğin güçlü çekiminin yıldızı paramparça ettiği anlamına geliyor. Yıldızın (ve etrafındaki gezegenlerin) kalıntıları, (yukarıda tasvir edildiği gibi) kara deliğin olay ufkuna doğru spiral çizerken kısa ömürlü bir madde diski oluşturabilirler. Parçalanan maddeler kara deliğe doğru gittikçe hızlanarak spiraller çizerken sıcaklıkları artar ve yüksek enerji X-ışın radyasyonu yayınlamaya başlarlar. Oportünist astronomlar, kara deliğin çok yakınındaki eğrilmiş uzay zamanın koşullarını test etmek için bu X-ışın emisyonunu kullanabiliyorlar. XMM-Newton ve Chandra X-ışın uzay teleskoplarını kullanan astronomlar, bozulan yıldızın girdap yapan gazları tarafından üretilen güçlü, neredeyse periyodik bir sinyali kaydetmeyi başardılar. Bu sinyal kısa süreli olayın ilk keşfinden sonra bir yıldan daha uzun süre boyunca devam etti. Bu da kara deliğin görece yavaş bir yiyici olduğunu gösteriyor. Kara deliğe doğru düşen madde diski tarafından üretilen değişen X-ışınlar üzerin detaylı çalışmalar, maddenin bir kısmının olay ufkuna şaşırtıcı şekilde yakın olması gerektiğini gösterdi.  Ve genel göreliliğe göre madde kara deliğin çok yakınında ancak kara delik hızla dönüyorsa hayatta kalabilir. X-ışın sinyalinin analizi, bu kara deliğin yalnızca 2 dakikalık bir dönme periyoduna sahip olduğuna işaret ediyor. Göreli fiziğin bu kadar büyük bir kara delik için izin verdiği limite çok yakın bir hız.

Görsel: NASA/CXC/M.Weiss

Karanlıktaki Yankılar

0
Karanlıktaki Yankılar

Astrofiziğin en ilgi çekici sorularından birisi de bir kara deliğin olay ufkunun yakınlarında ne bulunduğudur. Olay ufkuna düşen şeyler Evrenimizi terk ederler, bu yüzden bu maddeye son anlarında ne olduğunu merak etmek oldukça doğal. Olay ufkunun yarıçapının birkaç katı ötede durum epeyce istikrarlıdır ve teoride madde kara deliğin etrafında uzun bir süre boyunca yörüngede kalabilir. Ama kara deliğin çok yakınında uzay tuhaf davranmaya başlar ve yörüngeler kararsız hale gelir, buradaki tüm maddeler karşı konulamaz biçimde, bir daha görülmemek ya da duyulmamak üzere olay ufkuna düşerler. Olay ufukları çok küçük (Güneş’le aynı kütleye sahip bir kara delik için yalnızca 3 km’lik yarıçap) ve muazzam uzaklıklarda oldukları için olay ufkunun yakınındaki bölgenin doğrudan görüntüsünü almak aşırı derecede zordur (elbette bu insanları denemekten vazgeçirmiyor). Bir kara deliğin yakınındaki uzay zamanı incelemenin daha kolay bir yolu ise burada bulunan çok sıcak gazın zamanlama sinyallerini ölçmektir. Bunu yapmak için çok kısa zaman ölçeklerinde (saniyenin 1/1000’i) ölçüm yapma kabiliyetine sahip hassas bir X-ışın cihazına ve birikim yapan bir kara deliğin parlak X-ışın emisyonu taşmasına ihtiyaç duyarsınız. Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki Nötron Yıldızı İç Kompozisyon Kaşifi (NICER) esasen nötron yıldızlarını incelemek için tasarlandı, ama birikim yapan kara delik sistemlerini incelemek için neredeyse mükemmel olan çok yüksek zaman çözünürlüğüyle büyük ve hassas bir X-ışın gözlemevi sunuyor.  11 Mart 2018’de (yine istasyonda olan) MAXI X-ışın monitörü, daha önce bu illüstrasyonda görülene benzer aşırı parlak, birikim yapan bir kara delik çift sisteminde görülmemiş bir X-ışın patlaması keşfetti. NICER harekete geçti ve bu X-ışınlarının geniş bir enerji bandında ve aşırı derecede kısa zaman ölçeklerinde değişimlerini ölçtü. Biriken maddenin çoğu olay ufkuna doğru spiral çizerek düşmeden önce kara delik etrafında bir disk oluşturuyor ve bu maddenin de bir kısmı birikim diski etrafında korona adı verilen bir sıcak gaz bulutu meydana getiriyor. Koronanın X-ışınları birikim diskinin farklı bölgelerinden yansırken X-ışın değişimleri farklı enerjilerde ve zaman ölçeklerinde farklı zaman gecikmeleri, yani yankılar gösterdiler. X-ışın yankıları NICER tarafından algılandı ve astronomlara bir yıldız kara deliğinin çok yakınında madde dağılımına çok nadir bir bakış atmasına izin verdi. Bu da ilk defa biriken madde diskinin olay ufkunun çok yakınlarına kadar uzandığını ortaya çıkardı ve astronomların ilk kez X-ışın yayınlayan sıcak koronanın büyüklüğündeki değişimleri ölçmesini sağladı.

Görsel: NASA/CXC/M. Weiss

Büyüyen Karanlık

0
Büyüyen Karanlık

Büyük Patlama’dan bugüne kadarki galaksi oluşumu bilim insanları tarafından henüz tam anlaşılamamış bir süreç. Evren’in doğumuna yakın küçük dalgalanmalar kendilerini nasıl dev galaksilere (yıldızlar ve gezegenler şöyle dursun) dönüştürdüler. Özellikle önemli bir gizem ise merkezi süperdev kara delik ve içerisinde bulunduğu galaksi arasındaki ilişki. Süperdev kara delik ve galaksi oluşumu tarihini daha iyi anlayabilmek için astronomlar gökyüzünde özel olarak seçilmiş bir bölgede Kozmik Evrim Taraması (COSMOS) adı verilen detaylı bir çalışma yürüttüler. Gökyüzünün bu bölgesi büyük (Dolunay’ın büyüklüğünün yaklaşık 16 katı kadar), hem kuzey hem de güney yarımkürelerdeki yer temelli gözlem tesisleri tarafından ulaşılabiliyor ve çok sayıda galaksi ama az sayıda yıldız ve Samanyolu’ndaki diğer rahatsız edici yerel bileşenlerden içeriyor. COSMOS alanındaki galaksiler ALMA ve Karl Jansky Çok Büyük Dizisi gibi yer temelli gözlemevleri ve Spitzer ile Hubble Uzay Teleskobu gibi uzay temelli teleskoplar tarafından incelendi. Birikim yapan kara delikler parlak X-ışın kaynakları olduğu için X-ışın gözlemleri kara deliklerin galaksilerin içinde nasıl madde biriktirdikleri ve büyüdüklerini anlamaya dair önemli bir yol sunuyor. X-ışınları özellikle de kalın toz diskleri ardında örtülü olan “gizli” kara delikleri bulmakta çok iyiler. Yukarıdaki görsel Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından tüm COSMOS alanında tespit edilen X-ışın kaynaklarını gösteriyor. Bu görsel Chandra’yla yapılan 53 günlük gözlem verilerini içeriyor ve şimdiye kadar elde edilen en geniş ve derin yüksek çözünürlüklü X-ışın taraması. Görüntüde düşük enerjili X-ışınları kırmızıyla, orta enerjililer yeşille, yüksek enerji X-ışın emisyonuysa maviyle gösteriliyor. Bu görüntünün özellikle de radyo, kızılötesi ve optik gözlemler bağlamında detaylı incelemeleri, merkezi kara deliklerin milyarlarca yıllık bir süreçte nasıl büyüdüklerinin eşsiz bir görünümünü sunuyor.

Görsel & Referans: X-ışın: NASA/CXC/ICE/M.Mezcua et al.

Açılmamış: Yıla Bir Bakış

0
Açılmamış: Yıla Bir Bakış

Geçtiğimiz yıl pek çok harikayla doluydu: uzun süredir var olan bilmeceler çözüme kavuştu, yeni gizemler ortaya çıktı, sınırlar aşıldı. Geçtiğimiz yılın en şaşırtıcı olayı şüphesiz kozmik bir yabancının, bir süperdev kara delik tarafından üretilen ve kusursuz biçimde Dünya’yı hedef alıp yaklaşık 4 milyar yıl süren bir yolculuğun ardından sonunda Antarktika’nın yeraltı buzunu aydınlatan bir yüksek enerji nötrinonun tespitiydi. Bu yıl Gama-ışın gökyüzünün korku ve gariplikle belirlenmiş takımyıldızlar şeklinde tekrar oluşturulmasını gördük. Ve Büyük Patlama’nın ardından geriye kalan foton kalıntılarının yeni ölçümlerini. Kendi büyüteci gibi işleyen bir çift sistemini. Kozmik ışınlar yaratan bir yıldız tarafından harekete geçirilen bir şok dalgasını. Demir zengini (belki de Dünya benzeri?) bir gezegenin kendi yıldızı tarafından muhtemel yok edilişini. Neil Gehrels, Rossi X-ışın Zamanlama Kaşifi ve EXOSAT’ın keşif davasına yaptıkları derin katkıları. Ve de bir nötron yıldızı çift sisteminin yoksul evrenimize sunduğu altından hediyeyi. Müthiş ilerlemelerle dolu bir yıl. Yeni yıl neler getirecek? Her yeni yılda Evren önümüzde duruyor, karanlık ve geniş, açmamız için çok daha fazla şaşırtıcı hediyeler getirerek, eğer ki bu hediyeleri açacak bilgeliğe sahipsek.

Görsel & Referans: NASA; NSF; DOE; JAXA; ESA; et al.

Özverili Hediye

0
Özverili Hediye

Semavi boşlukta, uzun zaman önce, tükenmiş ve aşırı ağır bir yıldız bir ışık fışkırmasıyla patladı. Bu yıldızı ve bu olayın etkilerini takip edersek derin önemi olan bir şey bulabiliriz: ölümün uzaya yolladığı şok dalgalarının taşıdığı yeni hediyeler; (sodyum, magnezyum, fosfor, alüminyum, potasyum, arsenik, bromür, selenyum ve Süpermen’i üzecek olan kriptonla birlikte) karbon, azot ve oksijen. Bu yıldız tarafından yaratılan bu elementler ölümünü duyurmak ve içinde bulunduğu galaksiyi zenginleştirmek için dağıtıldı. Belki bir gün bu hediyeler etrafında küçük, kayalık, yeni yaşam için sığınak olan bir gezegenin döndüğü yeni bir yıldızı oluşturmak için kullanılacak. Meleklerin şarkılar söylediği bir mucizeyle.

Görsel & Referans: X-ışın (NASA/CXC/ESO/F.Vogt et al); Optik (ESO/VLT/MUSE), Optik (NASA/STScI)

Karanlık Maddenin Ölümü mü?

0
Karanlık Maddenin Ölümü mü?

Maddesel bir dünyada yaşıyoruz ve normal atomlardan yapılmış maddesel insanlarız. Ama bir bütün olarak Evren karanlık madde adı verilen, bizim yapıldığımız daha bilindik şeyden neredeyse beş kat daha bol olan gizemli bir şeyden oluşuyor. Rahatsız edici şekilde karanlık maddenin tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz, belirlediğimiz tek karakteristik karanlık maddenin kütle çekim uyguladığı, ama göründüğü kadarıyla hiç elektromanyetik radyasyon üretmediği. En iyi tahminimiz karanlık maddenin henüz tanımlanmamış bir çeşit atomaltı parçacık olduğu. Ama eğer karanlık madde gerçekten de bir tür atomaltı parçacıksa aynı zamanda bir anti parçacık eşe de sahip olmalı. Ve bir parçacık anti parçacığıyla karşılaştığında parçacıkların bir arada maddesi Einstein’ın ünlü denklemi E = mc2’ye göre enerjiye dönüştürülür. Çok küçük bir madde parçası bile muazzam miktarlarda enerji içerdiği için bu parçacık/anti parçacık yok oluşu, prensipte Fermi Gama-ışın Uzay Teleskobu gibi Gama-ışın uzay gözlemevleri tarafından tespit edilebilecek çok yüksek enerjili Gama-ışın radyasyonu üretir. Peki nereye bakmalı? Simülasyonlar karanlık madde yok oluşu Gama-ışın sinyali için bakılabilecek en iyi yerlerden birisinin kendi galaksimizin merkezi olabileceğini gösteriyor. Yukarıdaki görsel galaksimizin (Fermi’deki Büyük Alan Teleskobu’ndan) bir Gama-ışın görüntüsünü gösteriyor. Burada galaksinin düzlemininin parlak Gama-ışın emisyonu görüntüde soldan sağa doğru uzanıyor ve galaksinin merkezi görüntünün ortasında yer alıyor. Galaktik merkezin Gama-ışın emisyonunda çok sayıda kaynağın emisyonu birbirine karışıyor. İlave görsel emisyonu tüm bu kaynaklardan arındırmaya dair bir denemeyi gösteriyor ve bu bir kez yapıldığında geriye kalan şey galaksinin merkezinden doğan (kırmızı ve yeşille gösterilen) Gama-ışınlarının belirgin fazlalığı oluyor. Bu emisyonun (sönük yıldızların çözümlenmemiş emisyonu gibi) belirsiz ama daha sıradan bir kaynaktan geliyor olması mümkün, ama gördüğümüz şey karanlık maddenin Samanyolu’nun merkezinin yakınlarındaki ölümü de olabilir.

Görsel & Referans: NASA/DOE/Fermi LAT Collaboration ve T. Linden (Univ. of Chicago)

İtiş Gücü

0
İtiş Gücü

Galaksi kümeleri, Evren’de birbirine bağlı en büyük bileşenlerdir. Yüzlerce, hatta binlerce galaksi içerirler. Bu kümelerdeki kütlenin büyük bölümü görünmez bileşenlerde, (bizim göremediğimiz ama kümedeki galaksilerin hissedebildiği) karanlık maddede ve yalnızca ürettiği X-ışın emisyonuyla gözlenebilecek kadar sıcak olan normal maddededir. Bunların yanında galaksi kümeleri ışığa yakın hızlarda hareket eden yüksek hızlı parçacıklar da içerir. Bu parçacıklardan bazıları, küme galaksilerinin bazılarının merkezinde bulunan aktif süperdev kara deliklerin güçlü parçacık jetleri tarafından üretilirler. Ama bu yüksek hızlı “göreli” parçacıklara, nasıl üretildikleri ve ne kadar uzun süre var olduklarına dair anlayışımızın çok da güvenilir olmadığı kanıtlandı. Abell 1033 olarak bilinen bir galaksi kümesi üzerine yeni bir çalışma, bu kümedeki göreli parçacık popülasyonunun doğası hakkında önemli ipuçları sağladı. Bu çalışmada LOFAR radyo teleskop dizisi tarafından ölçülen düşük frekanslı radyo emisyonuyla birlikte Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından ölçülen aşırı sıcak küme içi ortamın X-ışın gözlemleri kullanıldı. X-ışın ve radyo görüntülerinin kümenin bir optik görüntüsü üzerine eklendiği yukarıdaki görselde radyo emisyonu maviyle gösterilirken X-ışın emisyonu mor renkte gösteriliyor. Radyo emisyonunun ilginç bozulmasının kümedeki galaksilerin hareketinin ve küme içi ortamın kendisinin bir sonucu olduğu düşünülüyor. Radyo emisyonunun göreceli parlaklığı, bu emisyonun kümeye bağlı daha yavaş maddedeki türbülanstan kaynaklanan hafif itiş ile tekrar enerji kazanan ve canlanan bir daha yaşlı, göreli elektron popülasyonu tarafından üretildiğini gösteriyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Leiden Univ./F. de Gasperin et al; Optik: SDSS; Radyo: LOFAR/ASTRON, NCRA/TIFR/GMRT

Gecenin Karanlığını Ölçmek

0
Gecenin Karanlığını Ölçmek

Gece gökyüzünün karanlık olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu bariz lafın aslında derin kozmolojik anlamları var. Eğer Evren yıldızlarla dolu, zaman ve uzayda sonsuz olsaydı tüm bu yıldızların toplam ışığı gece gökyüzünü gündüz gibi aydınlık yapardı. Bu kozmolojik kavrayışa genelde, bu soruyu 1823’te formüle eden Heinrich Wilhem Olbers’in ardından “Olbers Paradoksu” adı veriliyor. Gerçekte gece gökyüzü karanlık değil, bunun yerine Büyük Patlama’dan bugüne kadar tüm yıldızların yarattığı ışıkla hafifçe ışıldıyor. Bu ışıldama şimdiye dek yaşamış tüm yıldızlar tarafından yayınlanan ışığın bir kaydı görevini görüyor, bu sayede bu sönük yıldız ışığını ölçerek kozmik zaman boyunca yıldız oluşumunun bir tarihi oluşturulabilir. Evren’deki toplam yıldız ışığını ölçmek imkansız bir iş gibi görünebilir ama değil. Toplam yıldız ışığı miktarının bir kestirimi, yıldız fotonlarının, blazarlar adı verilen uzak galaksilerin merkezlerindeki süperdev kara delikler tarafından üretilen yüksek enerji gama-ışın fotonlarıyla nasıl etkileştikleri gözlenerek elde edilebilir. Bu blazarlar tarafından üretilen gama ışınları yıldız ışığının fotonlarıyla çarpıştığında gama ışınlarından bazıları kaybolur. Kaç tane gama ışınının ortadan kalktığı belirlenerek kara delikle bizim aramızdaki yıldız ışığı miktarı tahmin edilebilir. Arka plan yıldız ışığı ve zaman ve mesafeyle nasıl değiştiğinin, blazarların gama ışın emisyonu kullanılarak ilk ölçümü 2012’de Fermi Gama-ışın Uzay Teleskobu tarafından oluşturulan gök haritaları kullanılarak yapıldı. O zamandan beri Fermi Evren’i taramaya, kozmik gama ışın gökyüzü hakkında daha fazla detay ortaya çıkarmaya devam etti. Bilim insanları şimdi bu ilave Fermi verilerini, incelenen gama-ışın blazarlarının sayısını neredeyse 5 kat artırmak, ilk yıldızlar oluştuğundan beri üretilen toplam yıldız ışığı miktarına daha da kesin sınırlar getirmek için kullandılar. Yukarıdaki görsel dokuz yıllık Fermi gözlemlerinde tüm gökyüzünden gama-ışın emisyonunu gösteriyor. Görsel galaktik koordinatlarda, bu nedenle Samanyolu’nun parlak düzlemi görüntünün ortasına yakın soldan sağa doğru uzanıyor. Yeni çalışmada kullanılan blazarların konumları yeşil artılarla işaretlenmiş. Fermi blazar ölçümü, Evren’de oluşan yıldızların sayısının yaklaşık 10 milyar yıl önce (Büyük Patlama’dan 3 milyar yıl sonra) zirveye ulaştığını ve o zamandan beri azalmakta olduğunu gösteriyor. Bu yeni Fermi ölçümü kozmik yıldız oluşum tarihini ölçmeye dair diğer denemelerle de uyum gösteriyor.

Görsel: NASA/DOE/Fermi LAT Collaboration

MegaUVOT

0
MegaUVOT

Neil Gehrels Swift Gama-ışın Patlaması Avcısı 20 Kasım 2004’te fırlatıldı. O zamandan bu yana Swift yorulmaksızın çalışıyor ve Patlama Uyarı Teleskobu’yla (BAT) Gama-ışın patlamalarını bulmak ve dar alan görüntüleyicileri, X-ışın Teleskobu (XRT) ve Morötesi/Optik Teleskop’uyla (UVOT) bu devasa patlamaların X-ışın ve UV artçı parlamalarını incelemek için birincil bilimsel görevini sürdürüyor. Gama-ışın patlamalarını bulmasının ve incelemesinin arasında Swift aynı zamanda birikim yapan kara delik çift sistemleri, nötron yıldızları ve beyaz cüceler, normale yakın yıldızlar ve normal ve aktif galaksiler gibi diğer kozmik kaynakların da önemli gözlemlerini yapıyor. Swift 14 yıllık uğraşı boyunca çok sayıda önemli kilometre taşı elde etti.  Bunlardan dikkate değer bir tanesi 13 Mayıs 2018’de UVOT’un Görsel: NASA/Swift ve AndreaMosaic

Kükreyen İnek

0
Kükreyen İnek

Astronomlar gece patlayan şeylere hayranlardır. Bu yüzden değişiklikleri ararken gökyüzünü tarayarak çokça zaman ve kaynak harcarlar. Geçtiğimiz Haziran’da böylesi bir arama oldukça sıra dışı bir olayı ortaya çıkardı: uzak bir galaksinin sönük spiral kolundaki aşırı derecede kuvvetli, hızla güçlenen bir patlama. Bu olay astronomi camiasına duyurulduğunda, üzerinde anlaşılmış bir (bu patlama için de “cow” (inek) kelimesini ortaya çıkaran) isimlendirme protokolüne göre “AT2018cow” adı verilmişti. Yerdeki ve (Neil Gehrels Swift gözlemevi, NuSTAR sert X-ışın görüntüleme gözlemevi ve Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki NICER X-ışın zamanlama aracı da dahil) uzaydaki teleskoplarla yapılan devam gözlemleri, bu kaynaktan gelen, radyo dalgalarından X-ışın enerjilerine kadar uzanan alışılmadık bir emisyon gösterdi. Astronomlar patlamaya neyin sebep olduğundan hala emin değiller. Patlamada görülen hidrojen ve helyum miktarı temel alınarak fazlaca manyetize olmuş nötron yıldızlarının birleşmesi ya da iki beyaz cüce yıldızın birleşmesi gibi bazı olasılıklar muhtemelen elenebilir. Bir yıldızın bir kara deliğin çekimiyle bozulması gibi diğer modellerse imkan dahilinde. Astronomların mümkün olduğunu düşündükleri sıra dışı bir açıklamaysa bu olayın “başarısız olmuş bir süpernovayı” temsil ettiği şeklinde. Bu, çok büyük kütleli bir yıldız nükleer yakıtını tükettiğinde ve sonra hemen bir süpernova olarak patlamak yerine doğrudan bir kara deliğe çöktüğünde gerçekleşir. Bu olduğunda biriken madde kara deliğin etrafında spiral çizen bir disk oluşturur ve kara deliğin yakınında hızla dönen maddenin bir kısmı, bu illüstrasyonda gösterilene benzer, dar, göreli bir yüksek enerji parçacıkları jeti şeklinde kaçabilir. Ama astrofizik jürisi henüz kararını vermedi ve bu tuhaf olayla ilgili gözlemsel ve teorik araştırmalar henüz devam ediyor. Bu maceranın devamını takip etmek isterseniz Astronomical Telegrams‘a bakın.

Görsel: NASA/JPL-Caltech

Bir Önceki Kilonova mı?

0
Bir Önceki Kilonova mı?

17 Ağustos 2017’nin astronominin ve evreni kavrayışımızın tarihinde tarihi bir gün olduğunu söylemek abartılı olmaz. O gün, nispeten yakın bir galakside, birbirlerine kütle çekimle bağlı iki nötron yıldızı muazzam bir enerji fışkırmasında birlikte spiraller çizerek döndüler. Bu olay, uzay zamanın kendisini buruşturarak Dünya’dan tespit edilebilen güçlü bir kütle çekim radyasyonu meydana getirdi. Aynı zamanda yüksek enerji Gama-ışın bandından düşük enerjili radyo dalgalarına kadar uzanan inanılmaz miktarlarda elektromanyetik radyasyon üretti. Bu tek olayın elektromanyetik ve kütleçekimsel radyasyonunun tespit edilmesi, bilim insanlarının aşırı derecede kompakt ve yoğun iki nötron yıldızı birlikte spiral çizerek döndüğünde ne olduğunu detaylı şekilde anlamasını sağladı ve maddenin doğası ve altın (ve molibden gibi daha önemlileri) gibi ağır elemetlerin nasıl yaratıldıkları hakkında önemli yeni ipuçları sundu. Çift nötron yıldızı birleşmesi olaylarının sıklığı hala tartışılır durumda ve benzer diğer olayları arayış devam ediyor. Belki de bazılarını zaten görmüşüzdür? 2015’in yılbaşında, iki buçuk yıldan daha uzun süre önce, kısa bir gama-ışın patlaması Fermi Gama Işın Uzay Teleskobu tarafından, hemen ardından Neil Gehrels Swift Gözlemevi ve diğer yüksek enerji gözlemevleri tarafından görülmüştü. Yukarıdaki görsel bu olayın Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından yapılan iki gözlemini gösteriyor. Soldaki görüntü Fermi tespitinden yaklaşık bir hafta sonra elde edilirken ortadaki görüntü bundan bir ay sonra alındı. Kısa süreli daha sönük X-ışın emisyonu kaynağı, (X-ışın yayınlayan bir galaksi olan) parlak kaynağın sol altında görülüyor. Birleşen nötron yıldızlarının bir simülasyonu ve birleşmenin üreteceği güçlü yüksek enerji emisyonu jeti sağda tasvir ediliyor. Bu olay, uzun süren X-ışın emisyonu sergileyen kısa bir Gama-ışın patlaması, Ağustos 2017 birleşme olayıyla benzer karakteristiklere sahip. Bu da 2015’in yılbaşı gününde de iki nötron yıldızının, girdabında muhtemelen bir kara delik yaratan birleşmesine tanık olduğumuz anlamına geliyor. Eğer bu doğruysa bu olay da kütle çekim dalgaları üretmiş olmalı, ama bu kütle çekim dalgaları kaynağın Dünya’ya mesafesinde ne yazık ki tespit edilemez.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/GSFC/UMd/E. Troja et al.; Simülasyon: NASA/GSFC

Anti Gölge

0
Anti Gölge

Einstein’e göre kütleli cisimler etraflarını saran uzay zamanı bükerler. Bu bükülme kütleli ön plan cisimlerinin arkasındaki cisimlerin konumlarını ve şekillerini değiştiriyor gibi görünmelerine yol açar. Uzay zaman bükülmeleri aynı zamanda yıldızların ve galaksilerin ışığını büyütebilir, bu yüzden bu kütle çekim mercekleri bir bakıma aksi halde mevcut insan teknolojisiyle ulaşılması imkansız olacak çok uzak cisimlerin incelenmesini sağlayan bir doğal teleskoptur. Çevrelerinde bir kara delik, nötron yıldızı ya da beyaz cüce gibi çökmüş bir cisim dolanan normal bir yıldız içeren çift yıldız sistemleri kütle çekim merceklenmesini incelemek için eşsiz bir yol sunarlar. Bunun sebebi, kompakt cisim normal yıldızın önünden her geçtiğinde (veya en azından çift sistemini yörünge düzleminden görüyorsak) normal yıldızın ışığının kompakt cisim tarafından arttırılmasıdır. Bu olguyla ilgili öngörüler en az 45 yıl kadar geriye gitse de gözlenmesi oldukça zor oldu çünkü beklenen parlaklık artışı genel olarak çok küçüktür. Ama Kepler Uzay Teleskobu tarafından elde edilen aşırı hassas ölçümler sayesinde artık çift merceklenmesinin delillerini arama kabiliyetine sahibiz. Kepler’in ana görevi yıldız ışığında, yıldızların önünden geçerken gezegenlerin gölgesi tarafından oluşturulan küçük dalgalanmalası ölçmekti. Kepler en çok binlerce gezegen sistemini keşfetmesi ve galaksimizde gezegenlerin ne kadar yaygın olduğunun anlaşılmasına yardımcı olmasıyla biliniyor. Ama Kepler’in yüz binlerce yıldızla ilgili yüksek isabetli ölçümleri de astronomlar için bir define niteliğinde. Şimdi ilk defa Kepler’in yüksek isabetli gözlemleri bir çift yıldız sisteminin ışığında, bir beyaz cüce önünden geçerken yıldızın ışığındaki büyütmeden kaynaklanan periyodik parlaklaşmayı gösterdi. Yukarıdaki görsel bu sistemin bir illüstrasyonu. Ortadaki illüstrasyon normal yıldızı gösterirken soldaki ve sağdaki paneller, yıldızın görüntüsünün aşırı yoğun beyaz cüce tarafından bozulmasını yansıtır şekilde, beyaz cüce Dünya’dan görüldüğü gibi yıldızın diskinini önünden geçerkenki konumlarına yaklaşıyor. Kepler yakın zamanda yakıtını tüketmiş ve görevinin sonuna gelmiş olsa da mirası NASA’nın kısa süre önce gözlem görevine başlayan TESS uydusu tarafından sürdürülecek.

Görsel: Eric Agol (UW), NASA/SDO HMI bilim ekipleri

Güvenli

0
Güvenli

Uzaydaki gözlemevlerinin hareketi, kütle çekim ve açısal momentum arasındaki hassas bir dengedir. Teleskop yönelimini kontrol etmek ve ölçmek ve de hedeften hedefe doğrultmak için uzay gözlemevleri jiroskoplar kullanırlar. Jiroskoplar temelde uzaydaki yönelimleri açısal momentumun korumunu fizik prensibi nedeniyle korunan dönen disklerdir. Bu, bir bisiklet sürücüsünün uzayda yönelimini ve doğrultusunu kontrol etmesini sağlayan aynı fizik prensibidir. Teleskop kontrolörleri belirli bir jiroskopun dönüş hızını kontrol ederek bir uzay teleskobunun baktığı doğrultuyu değiştirebilirler. Jiroskoplar bu yüzden modern uzay gözlemevlerinin çalışmasında önemli bir yere sahipler. Herhangi bir mekanik sistemde olabileceği gibi kimi zaman sorunlar ortaya çıkabilir. X-ışın astronomları, NASA’nın amiral gemisi X-ışın gözlemevi olan Chandra X-ışın Gözlemevi’nin taşıdığı dört adet jiroskoptan birisinin 10 Ekim’de bir arıza yaşadığını öğrendiklerinde endişelendiler. Bu arıza, birkaç saniyelik bir zaman aralığında gözlemevinin yöneliminin ve hareket hızının düzgün belirlenmediği anlamına geliyordu. Chandra, böyle bir anomali meydana gelirse uzay aracını yerdeki kontrolörler ne olduğunu anlayıp normal operasyonlara dönene kadar güvenli moda alan koruyucu sistemlere sahip. Güvenli modda uzay aracı otomatik olarak kritik teleskop donanımını yedek ünitelere geçiriyor ve uzay aracı güneş panellerinin en fazla güneş ışığı alacağı ve aynalarının geri döndürülemez hasardan korunması için Güneş’ten uzağa bakacağı şekilde dönüyor. Yüksek enerji astronomisi camiasının şansına Chandra yalnızca iki gün içinde güvenli moddan kurtarıldı ve sonraki günlerde bir onarım uygulandı. Chandra 24 Ekim’den bu yana normal bilimsel operasyonlarına devam ediyor.

Görsel: NASA/CXC/SAO

Gama-Işın Gökyüzünün Sınırları

0
Gama-Işın Gökyüzünün Sınırları

Kadim zamanlardan bu yana gökyüzünün belirgin yıldız yerleşimleri içeren bölgeleri takımyıldızlara bölündü. Takımyıldızlara genel olarak çağının kültürel mitlerinden (pek çoğu antik Yunanlardan) bir kişi ya da yaratığın veya popüler fantaziyi ateşleyen başka cisimlerin adları verilirdi. Takımyıldız sınırları ve aynı şekilde isimleri de yüzyıllar boyunca değişti. Komşu 88 takımyıldızın modern kümesi resmi olarak 1928’de Uluslararası Astronomi Birliği tarafından standartlaştırıldı. Bu kümede Mikroskop (Microscopium), Kertenkele (Lacerta) ve Ocak (Fornax) gibi daha modern olanlarla birlikte Avcı (Orion), (kuzey gökyüzünün en tanınır asterizmlerinden birisi olan Büyük Kepçe’yi içeren) Büyük Ayı ve (Güneş’in yıl boyunca seyahat ettiği) Zodyak takımyıldızları bulunuyor. Haklı olarak modern takımyıldızlar kümesi görünür yıldızların dağılımına dayanıyor. Peki ya kainatın görünür bant radyasyonunu görmek yerine yüksek enerji Gama-ışın emisyonunu tespit edebilseydik takımyıldızlar neye benzerdi? On yıldan uzun operasyonu sırasında Fermi Gama-ışın Uzay Teleskobu tarafından üretilen tüm gökyüzü Gama-ışın haritaları sayesinde bu soruyu cevaplayabiliyoruz. Fermi şimdi, pek çoğu galaksimizin içindeki yıldızlardan ziyade Samanyolu’nun çok ötesindeki galaksilerdeki süperdev kara delikler olan 3,000’den fazla ayrı Gama-ışın kaynağı tespit etti. Fermi tarafından tespit Gama-ışın kaynaklarının sayısı artık modern takımyıldızlar kümesini belirleyen görünür yıldızların sayısıyla karşılaştırılabilir düzeyde. Fermi projesi şimdilerde bu kaynakları resmi olmayan bir Gama-ışın takımyıldızları haritasına düzenledi. Garip Fermi takımyıldızları güncel kültürden fazlaca faydalanıyor ve her birisinin Gama-ışın radyasyonuyla ilgisi var, veya bazısının Fermi projesinin kendisiyle bir bağlantısı var. Yukarıdaki görsel gökyüzünde Canavarların Kralı Godzilla takımyıldızı, Schrödinger’in Kedisi takımyıldızını gösteren kutu, Obelisk, Kolezyum ve tüm gökyüzünde eşsiz olan Küçük Prens takımyıldızıyla öne çıkan bir bölgeyi gösteriyor. Siz de gökyüzünü Gama-ışınlarında kendiniz keşfedin. Bu yeni Gama-ışın takımyıldızlarının astrologlarca yüksek enerji burçlarınızı belirlemek için kullanılıp kullanılmayacakları ise henüz belirsiz.

Görsel: NASA

Evren’i İnşa Etmek

0
Evren’i İnşa Etmek

Evren’in yapıldığı çok sayıda farklı ölçekte yapı taşı mevcut. Örneğin kuarklar normal maddenin inşa edildiği temel bileşenler. Kütle çekimden etkilenen Evren’in büyük bölümü Karanlık Madde’den oluşuyor, ama kısaca bu şeyin ne olduğunu bilmiyoruz. Diğer uçta ise maddesel Evren, devasa karanlık madde dağılımlarının kütle çekimiyle bir arada duran, parıldayan galaksi kümelerinden meydana geliyor. Karanlık maddenin baskın olduğu bu galaksi kümeleri, Büyük Patlama’da mevcut olan küçük sıcaklık dalgalanmaları çevremizde gördüğümüz galaksilerin, yıldızların ve gezegenlerin dağılımı haline geldiğinde yaratılan kozmik ağı anlamak için astrofizikçiler tarafından kullanılan temel bir birimi oluşturuyor.  Bu muazzam galaksi kümeleri, daha küçük galaksi gruplarını biriktirirek büyüyebiliyorlar. Chandra X-ışın Gözlemevi bu sürecin çok detaylı bir biçimde çözümlenmesine yardımcı oldu. Yukarıdaki görsel sağ altta, Abell 2142 adı verilen bir galaksi kümesinin, Sloan Dijital Gök Taraması’nın bir optik görseli üzerine bindirilmiş bir X-ışın görüntüsünü (mavi) gösteriyor. Sağ üstte Chandra, Abell 2142’ye doğru dalan daha küçük bir galaksi grubunun X-ışın yayınlayan sıcak gazlarını gösteriyor. Bu galaksiler grubu Abell 2142’ye doğru düştükçe X-ışın yayınlayan sıcak gaz grubun hareketiyle geriye doğru atılıyor. Abell 2142 bu küçük grubu yutarken kütle çekim gücü artıyor ve daha da fazla maddeyi kendine doğru çekiyor, daha da büyüyor ve kozmik ağda bir başka bağlantı noktası daha oluşturuyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Univ. of Geneva, D. Eckert. Optik: SDSS provided by CDS through Aladin.

Kabarcığın Ötesi

0
Kabarcığın Ötesi

Voyager 1 ve Voyager 2, dış Güneş Sistemi’ni araştırmak için tasarlanmış NASA uzay araçları. Aslında ilk olarak Voyager 2, Voyager 1’den  16 gün önce, 20 Ağustos 1977’de fırlatıldı. Bu Voyager 2 olarak anıldı çünkü daha dolambaçlı bir rota izledi ve bu yüzden Jüpiter’e ve Satürn’e Voyager 1’den sonra ulaştı, ama bu güzergah Voyager 2’nin Uranüs ve Neptün’ü izleyerek daha fazla zaman geçirmesini sağladı. Neptün’le 1989’daki bir karşılaşmayla ana görevinin sona ermesinin ardından Voyager 2 Güneş Sistemi boyunca ve yıldızlararası uzaya doğru hızla ilerliyor. Bu Ağustos’ta (uzayın zorlu ortamındaki tüm bu yıllardan sonra hala çalışan ve veri gönderen) Kozmik Işın Alt Sistemi (CRS) cihazı, uzay aracına çarpan kozmik ışın (yüksek enerji protonları ve atom çekirdekleri) akısında bir artış göstermeye başladı. Voyager 2 Güneş’ten uzaklaştıkça Güneş kozmik ışınları akısının azalması gerektiğinden astronomlar bu artışın sebebinin Güneş Sistemi’nin dışından kaynaklanan kozmik ışınların sayısındaki bir artma olduğunu düşünüyorlar. Bu yıldızlararası kozmik ışınlar parlayan yıldızlar, süpernovalar, X-ışın çift sistemleri ve uzaydaki diğer aşırı güçlü kaynaklar tarafından üretiliyor. Güneş manyetik alanı ve güneş rüzgarı, Güneş’in Galaksi içindeki hareketiyle bir araya gelip Güneş Sistemi etrafında bu illüstrasyonda gösterildiği gibi bir “kabarcık” oluşturuyor. Bu kabarcığa heliosfer adı veriliyor ve Güneş Sistemimizin sınırını işaretliyor. Kozmik ışın akısındaki Voyager 2 tarafından görülen artış, şu anda Dünya’dan 18 milyar kilometre uzakta olan aracın heliopauza, yani ötesinde yıldızlararası uzayın karanlığının bulunduğu sınıra yakın olduğunu gösteriyor. Voyager 1 de 2012’de, çok farklı bir rota da olsa, heliopauzu geçmişti.

Görsel: NASA/JPL-Caltech

Tycho’nun Yeni Bir Görüntüsü

0
Tycho’nun Yeni Bir Görüntüsü

Kasım 1572’de gözlemciler gökyüzünde, daha önce hiçbir yıldızın görülmediği bir yerde, Venüs gezegeni kadar parlak bir “yeni yıldızın” belirmesiyle şaşırmışlardı. Bugün bu “yıldızın” aslında çıplak gözle gerçekten görülebilecek nadir yıldız patlamalarından birisi, bir Tip Ia süpernova patlaması olduğunu biliyoruz. Tip Ia süpernovalar, yoldaş bir yıldızdan madde biriktiren, çok fazla kütleye sahip hale gelen, çöken ve patlayan bir beyaz cüce yıldızın ani ölümünü gösteriyorlar. Bu olay büyük (ve aşırı) astronom Tycho Brahe tarafından detaylı biçimde incelenmiş olduğu için bu süpernova artık onun onuruna Tycho’nun süpernovası olarak isimlendiriliyor. Patlamanın şokuyla ısınan madde hala milyonlarca derecelik sıcaklıklara sahip olduğu ve çok miktarda X-ışın emisyonu ürettiği için Tycho’nun süpernovası astronomlar, bilhassa da X-ışın astronomları için özellikle ilgi çekici bir cisim. Yukarıdaki görsel Tycho süpernova kalıntısının Hindistan’ın AstroSat X-ışın uzay gözlemevindeki Yumuşak X-ışın Teleskobu ile alınan yeni bir X-ışın görüntüsü. AstroSat tarafından elde edilen X-ışın görüntüsü ve X-ışın spektrumu sıcak maddenin kimyasal dağılımını incelemek için kullanılacak ve AstroSat gözleminin diğer X-ışın gözlemevleri (ROSAT, Chandra, XMM-Newton, Suzaku ve diğerleri) tarafından elde edilen daha önceki gözlemlerle karşılaştırılması, şoklanmış maddenin genişlemesi ve soğumasına dair bir sınır belirlenmesine yardımcı olacak.

Görsel & Referans: Kulinder Pal Singh (IISER Mohali) ve
TIFR’daki SXT Cihazı ile POC ekipleri, University of Leicester, ve IUCAA