Ana Sayfa Blog Sayfa 16

Dışarıdan İçeriye Doğru mu Yanıyor?

0
Dışarıdan İçeriye Doğru mu Yanıyor?

Yıldızlar galaksi içerisinde dağılmış gaz ve toz bulutlarından genellikle gruplar halinde doğarlar. Yıldız oluşumunda kütleçekim, dönme ve sıcaklık arasında kompleks bir etkileşim söz konusudur. Astronomlar arasındaki yaygın bir fikre göre yıldız oluşumu bulutun merkezinden dış bölgelerine doğru, bulutu içeriden dışarı doğru yakarak ilerler. Ancak yeni veriler bu fikre meydan okuyor. Görsel, Alev Nebulası’nın kalbinde yer alan genç bir kümenin, NGC 2024’ün kompozit X-ışın ve kızılötesi fotoğrafını gösteriyor. X-ışın verileri (Chandra X-ışın Gözlemevi’nden, mor renkli) ve kızılötesi görseli (Spitzer Uzay Teleskobu’ndan) astronomların yeni doğmuş yıldızların neredeyse tam bir sayımını elde etmek üzere kümenin derinlerine bakmasına imkan veriyor. Ve buldukları şey oldukça şaşırtıcıydı: ilk doğan yıldızları kümenin merkezinde bulmak yerine Chandra ve Spitzer verileri en yaşlı yıldızların aslında kümenin dış bölgelerinde, genç yıldızların da merkezde bulunduğunu gösteriyor. Bu yıldız oluşumunun nebulanın dış kısmında başladığını ve kümenin merkezine doğru ilerlediği anlamına geliyor olabilir. Ancak daha olası bir açıklama yıldız oluşumunun gerçekte nebulanın merkezinde başladığı, fakat yıldız oluşum bulutunun dış bölümlerinde daha erken dururken merkezdeki yüksek gaz ve toz yoğunluğu nedeniyle milyonlarca ya da milyarlarca yıl boyunca devam ettiği şeklinde.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/PSU/K.Getman, E.Feigelson, M.Kuhn & the MYStIX team; Kızılötesi:NASA/JPL-Caltech

Karanlığın Gücü

0
Karanlığın Gücü

Galaksi kümesindeki kara delik

Aktif kara delikler doymak bilmez yiyicilerdir, ama aynı zamanda büyük kabarcıklar şişirirler. Kara deliğe doğru düşen madde, yutulmadan önce genelde kara deliğin çevresinde dönen bir disk oluşturur ve diskteki içeri doğru spiral çizen madde gerçekten diske dik yönlerde, kara delikten kaçmaya yetecek kadar hızlı hareket edebilir. Dışarı akan bu madde, uzaya doğru binlerce hatta milyonlarca ışık yılı boyunca uzanan dar, güçlü parçacık hüzmesi jetleri oluşturur. Bu jetler aşırı kuvvetli olabilir ve kara deliğin etrafındaki ortama çok büyük zararlar verir. Bunun aşırı bir örneği, içerisinde olduğu kümede muazzam şok dalgaları üreten, Perseus kümesindeki bir kara delik. Daha da aşırı bir örnekse RX J1532.9+3021 adı verilen bir galaksi kümesindeki bir kara delik. Yukarıdaki görsel, kümedeki bileşen galaksilerin Chandra X-ışın Gözlemevi’yle alınan bir X-ışın görüntüsünü (mavi) ve Hubble Uzay Teleskobu’yla alınan bir optik görüntüsünü gösteriyor. X-ışınlarında parlak mavi emisyon, kümenin merkezi yakınındaki parıldayan sıcak gazı gösteriyor. Bu gaz o kadar yoğun ki hızlıca soğumuş olmalıydı, bu yüzden de gazın burada hala neden X-ışınları yayınlamaya devam ettiği bir muamma. Chandra X-ışın görüntüsü dikkatlice incelendiğinde X-ışın emisyonundaki iki oyuk açığa çıkıyor. Astronomlar bu oyukların, RX J1532 kümesinin merkezi galaksisinde bulunan bir süperdev (ya da ultradev) kara delikten çıkan parçacık jetleri tarafından oluşturulduklarını ve bu jetlerin küme merkezindeki gazı tekrar ısıtmış olabileceğini düşünüyorlar. Durum buysa, bu kara delik milyarlarca Güneş kütlesine sahip ve çok hızlı dönüyor olmalı. Eğer böyle değilse de, gözlemlenen boşlukları meydana getirecek kadar enerji üretebilmesi için on milyarlarca Güneş kütlesine sahip olması gerek.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Stanford/J.Hlavacek-Larrondo et al, Optik: NASA/ESA/STScI/M.Postman & CLASH ekibi

Manyetik Samanyolu

0
Manyetik Samanyolu

Manyetik alanlar karmaşık olgulardır. Manyetik alanlar, elektronlar gibi yüklü parçacıkların hareketiyle üretilir. Güneş’in yüzeyinin altındaki sıcak plazmanın hareketi, Güneş’in dönüşüyle dolaşıklaştırılan ve güneş lekesi çevrimleri ile güneş fırtınalarını yaratan karman çorman manyetik alanını üretir. Galaksimizin tamamı da manyetize olmuş durumda ama Galaktik manyetik alanın kökeni çok iyi anlaşılabilmiş değil. Bu görsel, Samanyolu’nun manyetik alanının Planck uydusuyla görüldüğü şekliyle bir görüntüsü. Planck ışık dalgalarının polarizasyonunu, yani salınımlarının yönünü ölçebiliyor. Samanyolu’nun içinden geçen ışık, galaksi boyunca dağılmış olan toz taneciklerinden saçılıyor. Demir bileşiklerinden meydana gelen toz, bir çubuk mıknatısın yanına konulmuş demir tozları gibi galaksinin manyetik alanıyla hizaya girebilir. Işık, hizaya girmiş bu toz parçacıklarından saçıldığında ışık dalgasının salınımının yönü de hizaya girer; ışığın bunun sonucu olan polarizasyonunun ölçümü bu sayede toz taneciklerinin nasıl hizalandığını ve uzayın o bölgesinde manyetik alanın ne kadar kuvvetli olduğunu gösterir. Bu haritada karanlık bölgeler daha yüksek polarizasyonu ve dolayısıyla daha kuvvetli manyetik alan bölgelerini gösteriyor. Görselin üzerine eklenen çizgiler, manyetik alanın Evren’deki yönünü gösteriyor. Samanyolu’nun manyetik alanı, bazı ilginç yerel sapmalarla birlikte çoğunlukla galaksinin diskine paralel hizalanıyor.

Görsel & Referans: ESA ve Planck Collaboration

Ölü Yıldızlara Teşhis Koymak

0
Ölü Yıldızlara Teşhis Koymak

Süpernova

Patlayan yıldızlar, kompleks kimyasal elementleri üretip dağıtırlar ve bu yüzden de evrendeki en ilginç maddelerden (diğer şeylerin yanında kayalar, bitkiler ve insanlardan) sorumludurlar. Bu sürecin detaylarını ve galaksimizde görülen kozmik kimyadaki değişikliklere neyin sebep olduğunu anlamak, astrofiziğin temel arayışıdır. Bu süreci anlamanın en iyi yolu, kendi galaksimiz ve yakında olanlardaki süpernovalardan geriye kalan kalıntıları gözlemektir. Yukarıdaki görseller, Büyük Macellan Bulutu’ndaki dört süpernova kalıntısından biri olan MCSNR J0511-6759’u gösteriyor. Bu kalıntılar, XMM-Newton Uzay Teleskobu’yla yapılan bir taramadaki X-ışın emisyonlarından bulundu. Yukarıdaki görsel, süpernova kalıntısının X-ışın, kızılötesi ve optik görüntülerini gösteriyor. X-ışın emisyonu, optik bir kabuğun merkezinde yer alıyor ve kalıntının X-ışın spektrumunun analizi, kalıntıda bir Güneş kütlesi kadar demirin var olduğunu gösteriyor. Bu demir, büyük oranda yıldız patlaması sırasında üretildi. Ama belki de en ilginci; X-ışın otopsisi, süpernovanın tüm yıldızın aniden termonükleer infilakına yol açacak şekilde kütle limitinin üzerine itilmiş dev bir beyaz cüce yıldızın ani çöküşüyle ilişkili olduğunu ortaya koyuyor.

Görsel & Referans: P. Maggi et al.

Yoğun Cüce

0
Yoğun Cüce

Astronomlar, bilinen evrendeki en yoğun galaksi olduğuna inandıkları bir şey belirlediler. Bu galaksi M60-UCD1 olarak biliniyor ve yukarıda, (Chandra X-ışın Gözlemevi’nden) bir X-ışın görüntüsü ve (Hubble Uzay Teleskobu’ndan ) bir optik görüntü kompozitinde gösteriliyor. M60-UCD1, 200 milyon Güneş türü yıldıza denk kütleye sahip, bu durumda kendi galaksimiz Samanyolu’na benzer bir kütlesi var ama bu kütlenin yaklaşık yarısı, yalnızca 80 ışık yılı yarıçap içerisinde bulunuyor. Bu da M60-UCD1’deki yıldızların yoğunluğunun, Güneş’in komşuluğundan 15.000 kat kadar daha büyük olduğu anlamına geliyor, yani M60-UCD1’deki yıldızlar, birbirlerine Güneş’in çevresinde olduğundan yaklaşık 25 kat daha yakınlar. M60-UCD1’deki bir gezegenin bir sakini tarafından görülen, yıldızlarla dolu gece gökyüzünün etkileyici manzarasını hayal edin. Astronomlar M60-UCD1’in kökeni hakkındaki gizemi çözmeye çalışıyorlar: bu olağan dışı şekilde yüksek yıldız yoğunluğuyla mı doğdu, yoksa şiddetli bir galaktik çarpışma bunda rol oynadı mı? Galaktik çarpışmaların M60-UCD1’den yıldızlarını soyup götürmüş olması bile mümkün, bu da uzak geçmişte bu cücenin çok daha büyük olabileceği anlamına geliyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/MSU/J.Strader et al, Optik: NASA/STScI

Geçişte Yakalandı

0
Geçişte Yakalandı

Uzak yıldızların etrafındaki gezegenler, yani “ötegezegenler”i belirlemek, gezegenler yörüngelerinde bulundukları yıldızlara göre çok küçük ve çok sönük oldukları için aşırı derecede zordur. Gezegenler aynı zamanda gezegen yıldızın önünden geçtiğinde yıldız ışığında meydana gelen küçük düşmeyle de belirlenebilirler. Bu gezegen geçişlerini tespit etmek çok yüksek hassasiyette ölçümler gerektirir. NASA’nın Kepler ve ESA’nın COROT uzay aracı gibi gözlemevleri yıldız ışığındaki küçük değişimleri izleyerek binlerce gezegen adayı ve düzinelerce doğrulanmış gezegen buldular. Ve artık X-ışın gözlemevleri de eyleme geçmeye başlıyorlar. Yukarıdaki grafik yıldız HD 189733A ve gezegen yoldaşı HD 189733Ab’yi tasvir ediyor. Bu görselde ilave HD 189733 sisteminin Chandra X-ışın fotoğrafını gösteriyor. HD 189733A en parlak kaynakken yoldaş yıldız HD 189733B hemen sağ altında bulunuyor. Üçüncü kaynak ise arka plandaki bir cisim. HD 189733Ab 2005 yılında keşfedildi ve Jüpiter gezegeni kadar ağır ve büyük, ama yıldızına çok daha yakın olduğu için bir “sıcak Jüpiter” olarak biliniyor. Güneş etrafında her 4,332 günde bir tur atan Jüpiter’in aksine HD 189733Ab’nin HD 189733A etrafında bir turu 2 günden biraz daha uzun sürüyor. Chandra X-ışın Gözlemevi’nin yeni verileriyle birlikte XMM-Newton X-ışın Gözlemevi tarafından elde edilmiş arşiv verileri, ilk kez HD 189733Ab yıldızının önünden geçerken üretilen X-ışınında meydana gelen bir düşüşü ortaya çıkardılar. İşin tuhafı şu ki X-ışın parlaklığındaki düşüş optik ışıktaki düşüşten çok daha büyük. Bu da gezegen X-ışınlarında (yayınlanma bölgesine bağlı olarak) optik olarak olduğundan çok daha büyükmüş gibi bir durum ortaya çıkarıyor. Yıldızına bu kadar yakın olan HD 189733Ab nispeten düşmanca bir radyasyon ortamında bulunuyor, HD 189733Ab’yi kavuran yıldız X-ışın ve UV radyasyonu, gezegenin atmosferini buharlaştırıyor. Belki bir noktada gezegenin atmosferinin yeterince bölümü soyulacak ve altında ne yattığını ortaya çıkaracak.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/SAO/K.Poppenhaeger et al; İllüstrasyon: NASA/CXC/M.Weiss

1006’nın Mozaiği

0
1006’nın Mozaiği

1006 yılının en büyük olayı, o yılın 1 Mayıs’ında “yeni bir yıldızın” aniden belirişiydi ve dünyanın her yerinde görüldü ve kaydedildi. Artık bu “yeni yıldızın”, çok yaşlı bir yıldızın, bir beyaz cücenin, yani nükleer yakıtı tükendikten sonra dış katmanlarını atmış düşük kütleli bir yıldızın yanmış çekirdeğinin  aniden patlaması olduğunu biliyoruz. Beyaz cüceler, elektron bozunum basıncı olarak bilinen bir atomaltı kuantum mekaniği etkisiyle desteklenirler. Ama elektron bozunum basıncı yalnızca sınırlı miktarda, Güneş’in kütlesinin yaklaşık 1.4 katı kadar kütleyi destekleyebilir. Eğer beyaz cüce, yoldaş yıldızından madde kopararak ya da iki beyaz cücenin birleşmesiyle kütle kazanırsa (Chandrasekhar limiti olarak bilinen) kütle limiti aşılabilir. Bu gerçekleşirse beyaz cüce Güneş boyutunda bir termonükleer bomba gibi patlayacaktır. Yukarıdaki görsel, SN 1006’nın kalıntılarının Chandra X-ışın Gözlemevi’yle alınmış yeni bir X-ışın mozaiği. Bu görsel bir beyaz cüce süpernovasından geriye kalanların en detaylı görüntüsü ve böylesi beyaz cücelerin patlama yolları üzerinde güçlü kısıtlara yol açacak. Bu beyaz cücelerin patlamasına dair detaylı bilgi sahibi olmamız önemli çünkü bu tür patlamalar astronomlar tarafından “standart ışıkları” olarak değerlendiriliyor. Kadim Evren’deki beyaz cüce süpernovaların araştırılması, Evren’in genişlemesinin “Karanlık Enerji” olarak bilinen gizemli bir güç tarafından hızlandırıldığının keşfedilmesine yol açmıştı.

Görsel & Referans: NASA/CXC/Middlebury College/F.Winkler

Metal Fakiri Yıldızların Bir Değerlendirmesi

0
Metal Fakiri Yıldızların Bir Değerlendirmesi

Kimya yıldız evrimini nasıl etkiliyor? Erken Evren’deki kimyasal bolluk şimdikinden çok farklı (ve çok daha basit) olduğu için bu önemli bir soru. Genç Evren ve içerisinde oluşan yıldızlar büyük oranda hidrojen ve helyumdan yapılmışken şimdiki devrede yıldızlar, genel olarak, küçük ama önemli miktarlarda daha kompleks (astronomlar için adı “metaller” olan) elementler içerir. Genç, metal fakiri yıldızların X-ışın emisyonu miktarını hesaplamak, astronomların “metalliğin” genç yıldızların özellikleri üzerindeki etkilerini belirlemeye çalışmasının bir yoludur. X-ışın emisyonu, yıldız faaliyetinin bir izleyicisi görevi görür ve genç, aktif yıldızların belirlenmesini sağlar. Şanslıyız ki Küçük Macellan Bulutu’na (SMC – galaksimiz Samanyolu’nun bir yoldaş galaksisi), içerisindeki yıldızlarda helyumdan daha ağır elementlerin bolluğunun  çok az olduğu nispeten yakın bir laboratuvara sahibiz. SMC’deki, NGC 602 olarak bilinen bir genç yıldızlar bölgesinin bu büyüleyici kompozit görseli, bu genç bölgenin yıldız faaliyeti özelliklerini ortaya çıkarmak için optik, kızılötesi ve X-ışın görüntülerini bir araya getiriyor. Özellikle X-ışın görüntüsü, NGC 602’den yayılan ve çok sayıda sönük, genç, Güneş benzeri kütleli yıldızın birleşik X-ışın faaliyetinden ortaya çıktığı düşünülen dağınık bir parlama gösteriyor. Açıkça görülüyor ki, düşük metalliğe sahip genç Güneş tipi yıldızlar da daha fazla metal zengini kuzenleriyle aynı aşırı davranışları sergileyebilir.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Univ.Potsdam/L.Oskinova et al; Optik: NASA/STScI; Kızılötesi: NASA/JPL-Caltech

Eskimo’nun İçindeki Sıcak Gaz

0
Eskimo’nun İçindeki Sıcak Gaz

Güneş benzeri yıldızlar ömürlerinin sonlarına doğru, başlangıçtaki boyutlarının yüzlerce katına kadar büyüdükleri bir evreye girerler. Derinlerde, nükleer fırın, bir zamanların oldukça istikrarlı enerji kaynağı, değişimler göstermeye başlar. Sonuç, kısa zamanda yıldızın dış katmanlarını uzaklaştıran ve geriye merkezde, çevresi gezegenimsi nebula olarak adlandırılan karmaşık şekilde oyulmuş bir gaz bulutuyla sarılmış, beyaz cüce olarak adlandırılan ölü, yoğun, Dünya büyüklüğünde bir elmas bırakan bir dizi vuruştur. Ünlü örneklerden birisi, Hubble (HST) optik görseli ve XMM-Newton X-ışın görselinin bu kompozitinde görülen Eskimo Nebulası’dır. Eskimo, emisyonun geniş, bozuk dış halkası bir parkanın (eskimo ceketi) başlığındaki kürkü andırdığı için bu ismi almış. Gezegenimsi nebulalar çok çeşitli şekillerde olabilirler ve sık sık Eskimo’da olduğu gibi kökenleri pek anlaşılamamış tuhaf çizgiler ve asimetrilikler sergilerler. Gezegenimsilerin sahip olduğu şekillerden bazılarının, merkezi yıldızın rüzgarı ve çevresindeki geniş gazın etkileşimleri tarafından oluşturulduğu düşünülüyor. Bu XMM-Newton görselinde görüldüğü gibi, X-ışını yayınlayan gaz (mavi) Eskimo’nun “yüzünü” dolduruyor gibi görünüyor ve merkezi yıldızın rüzgarı daha önceden mevcut olan püskürüğe çarpıp milyonlarca derecelik X-ışını yayınlayan sıcaklıklara ısıttıkça astronomlara bu gibi etkileşimlerin önemini gösteriyor.

Görsel: ESA/NASA ve M.A. Guerrero

Yuvarlan

0
Yuvarlan

Pulsarlar, yolculuklarına Güneşimizin yaklaşık 5-10 katı kadar kütleyle başlayan yıldızların nihai evrimlerinden geriye kalan, hızla dönen küllerdir. Pulsarlar, yaşamının sonunda çöken ve böylece tüm yüklü atom altı parçacıkların (protonlar ve nötronlar) (ters beta çözünmesi adlı bir süreçte) sıkışarak nötronlara dönüştüğü bir yıldızın çekirdeğinin ölü kalıntılarıdır. Ortaya çıkan nötron yıldızı inanılmaz yüksek bir yoğunluğa sahiptir (1 çay kaşığı dolusu nötron yıldızı maddesi, yeryüzündeki tüm insanların toplamından daha ağırdır) ve öncül yıldızın nispeten sakin dönüşü çöküş sırasında artar. Nötron yıldızlarının yüksek dönüş hızları ve güçlü manyetik alanları bunları Evren’deki belki de en ekstrem cisimler yapar. Bunun ünlü bir örneği Yengeç Nebulası Pulsarı, bir diğeri de Vela Pulsarı’dır. Vela pulsarı her 89 milisaniyede bir tur döner. Bu, bir helikopterin (tipik olarak saniyede 5 turdan daha az dönen) pervanesinden çok daha hızlıdır. Nötron yıldızlarının yüksek yoğunluğu nedeniyle kusursuz şekilde düzgün ve küresel olacaklarını düşünebilirsiniz. Ama nötron yıldızının katı demir kabuğundaki gerilimler kabuğu kırabilir ve muazzam yıldız depremleri üretebilir. Ve nötron yıldızının kütlesinin dağılımındaki ufak asimetriler bile yalpalamasına ve sonuç olarak kütle çekim dalgaları üretmesine sebep olabilir. Vela Pulsarı’nın Chandra X-ışın Gözlemevi’nden bu görseli, devinen bir madde jetinin nötron yıldızından dışarı atılışını, belki de nötron yıldızının yalpalayışını gösteriyor gibi duruyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Univ of Toronto/M.Durant et al; Optik: DSS/Davide De Martin

Örtülü Yıldızların Dansı

0
Örtülü Yıldızların Dansı

En ilginç yıldızlardan bazıları özel, gizli bölgelerde yaşarlar. Cygnus OB2 olarak bilinen yıldızlar grubu, içlerinden yaklaşık 100 tanesi bilinen normal yıldızların en devasa ve ekstrem olanları olan 3000 yıldızın birlikteliğinde de durum böyledir. Astronomlar bu nadir dev yıldızlar üzerine çalışmakta oldukça istekliler, ancak ne yazık ki Cyg OB2, en azından Dünya’dan görüldüğü kadarıyla Galaksi’nin nispeten kirli, araya giren dev toz bulutlarının önemli bilgileri astronomların gözlerinden sakladığı bir bölgesinde yaşıyor. Ama bu yıldızlardan pek çoğu X-ışın kaynakları ve X-ışınları çok büyük miktarlarda toz ve diğer yıkıntıyı delip geçebilir ve saklı kalmış önemli fiziksel detayları açığa çıkarır. Bu bölgenin özel bir sakini, Cyg OB2 #9 olarak bilinen bir yıldız X-ışını yayınladığı keşfedilen ilk dev yıldızlardan biri. Cyg OB2 #9’un  X-ışını yayınlama sebebi 30 yıldan uzun süre boyunca bir gizemdi. Şimdilerde Swift ve XMM-Newton gibi X-ışın uydu gözlemevlerinden bir filo ve yer temelli radyo teleskoplar kullanan astronomlar bu gizemi çözdüler. Ortaya çıktı ki Cygnus OB2 #9 ikili bir yaşam sürüyor – tek bir yıldız değil, dev bir yoldaş yıldıza sahip bir çift sistemi. Her iki yıldız da kuvvetli yıldız rüzgarlarına sahip ve iki yıldız dış merkezli, 660 günlük yörüngelerinde dans ettikçe bu rüzgarlar çarpışıyorlar. Bu şiddetli çarpışma milyonlarca derecelik sıcaklıklarda, X-ışın emisyonu üretmeye yetecek kadar sıcak gaz meydana getiriyor. Yalnızca bu kadar da değil, yıldızlar birbirlerinin etrafında döndükçe bu X-ışın emisyonu anlaşılabilir şekilde değişiyor. Şimdi astronomlar, yeni gözlemler sağ olsun, bu sistemi kısmen detaylı olarak modellemeyi başardılar. Cyg OB #9’un yıldız bileşenleri arasındaki rüzgar çarpışmasının daha hafif olan yıldızın çevresindeki bir yay şok dalgasını gösteren bilgisayar simülasyonu yukarıda gösteriliyor.

Görsel/Referans: Australian National Univ./E. R. Parkin ve Univ. of Lige/E. Gosset

Dev Jet

0
Dev Jet

Yukarıdaki görsel Dünya’dan 12.4 milyar ışık yılı uzakta bulunan, GB 1428+4217 adlı kadim bir kuasarın kompozit X-ışın, radyo ve optik görüntüsü. Kuasarlar inanılmaz şekilde parlak merkezi bölgelere sahip galaksilerdir. Bu merkezler o kadar parlaktır ki ışıkları galaksinin geri kalanını gölgede bırakır. Galaktik çekirdek gücünü, galaksiden hızla madde biriktiren bir süperdev kara delikten alır. Biriken bu maddeler bir daha görülmemek üzere spiraller çizerek kara deliğin olay ufkuna doğru ilerlerken ısınırlar ve muazzam miktarlarda radyasyon üretirler. Bu maddenin bir kısmı kara deliğin aç midesinden kaçacak kadar şanslıdır ve bazısı tüm Samanyolu’ndan daha büyük, 230,000 ışık yılı uzunlukta dar bir radyasyon ve yüksek enerji atomaltı parçacıkları jeti formunda kara delikten uzaya doğru akarlar. X-ışın emisyonunun Chandra X-ışın Gözlemevi’yle ve radyo emisyonunun Çok Büyük Dizi’yle yapılan gözlemleri, hem galaksi merkezinin, hem de (GB 1428+4217’nin merkezinin sağ üstüne doğru uzandığı görülen) jetin parlak X-ışın ve radyo radyasyon kaynakları olduğunu gösteriyor.  Astronomlar jetin X-ışın emisyonunun aslında, Büyük Patlama’dan gelen fotonların jette hapsedilmiş olan yüksek enerji elektronlarla çarpışmasından kaynaklandığını düşünüyorlar.

Görsel: X-ışın (mavi): NASA/CXC/NRC/C.Cheung et al; Optik (sarı): NASA/STScI; Radyo (mor): NSF/NRAO/VLA

Ölü Yıldız Taraması

0
Ölü Yıldız Taraması

Güneş benzeri yıldızlar, çekirdeklerindeki termonükleer motorları çalıştırmak için gereken yakıtı bir gün tüketecekler. Bu gerçekleştiğinde yıldızlar dramatik değişimler yaşayacaklar, dev bir sıcak plazma topundan beyaz cüce adı verilen Dünya büyüklüğünde bir karbon (ya da bazen helyum) yığınına dönüşecekler. Bir beyaz cüce genelde yıldız atmosferinin dışarı atılan kalıntısıyla çevrelenmiştir; bu geniş kalıntıya (küçük bir teleskopla bakıldığında nebulanın görüntüsü gaz devi gezegenlerinkine benzer olduğu için) gezegenimsi nebula adı verilir. Gezegenimsi nebulalar inanılmaz bir şekil çeşitliliğine sahiptir. Bazısı neredeyse küresel, bazısı bipolar, bazısı etkileyici bükülmüş kabuklara ve çizgilere sahip, belki de daha bile garip şekillerdedirler. Tüm bu farklı şekillerin nasıl oluştuğuna ve bir gezegenimsi nebulanın şeklinin yıldızın ölü çekirdeğiyle ya da öncü yıldızın özellikleriye nasıl ilişkili olduğuna dair önemli sorular hala varlığını koruyor. Chandra X-ışın Gözlemevi bu soruların cevaplarını bulmak için gezegenimsi nebulaların ilk sistematik X-ışın araştırmasını gerçekleştiriyor, 5000 ışık yılı içindeki bilinen tüm gezegenimsi nebulaları ölçüyor. Kaç tane gezegenimsi nebula öncülünün çevresinde yoldaş yıldızların döndüğüne ve bu yoldaşların yıldız atmosferini uzaklaştırmada ya da sonuçtaki nebulayı şekillendirmede önemli bir rol oynayıp oynamadığına dair soruları cevaplamak için tasarlanan bu tarama (daha önceki Chandra gözlemleriyle birlikte) ChanPlaNS olarak adlandırılıyor. Bu X-ışın gözlemleri aynı zamanda merkezdeki yıldızın güçlü rüzgarlarının nebulayı şekillendirmeleri için geçen süreye de bir sınır getirilmesini sağlayabilir. Yukarıdaki görsel bu taramadan dört adet etkileyici optik+X-ışın görüntüsünü gösteriyor; X-ışın verileri pembeyle gösteriliyor ve optik Hubble Uzay Teleskobu görüntülerinin üzerine yerleştiriliyor. Bu birleşik görüntüler, merkezi yıldız rüzgarının, ölmekte olan yıldızdan atılan en yeni atmosfer kabuğuyla çarpıştığı bölgeyi ortaya çıkarmaya yardımcı oluyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/RIT/J.Kastner et al.; Optik: NASA/STScI

Galaksideki Bir Başka Delik

0
Galaksideki Bir Başka Delik

Samanyolu’nda kaç tane kara delik var? Bir tane süperdevden ve daha düşük kütleli iki düzine kadarından haberimiz var. Ama keşfedilmeyi (veya fazla yakından geçen talihsiz bir yıldızı yemeyi) bekleyen kaç tanesinin oralarda bir yerde gizlendiğini kimse bilmiyor. Kara delikler, üzerlerinde biriken maddeler inanılmaz sıcaklıklara yükselip yerlerini açık eden güçlü bir X-ışın parıltısı sağladığından en kolay beslenirken bulunurlar. Kara delikler aynı zamanda pasaklı yiyicilerdir, kimi zaman midelerini tıka basa doldurup yüksek enerjili X-ışınlarından oluşan dev bir geğirik salıverirler. NASA’nın Swift uydusu, daha önce bilinmeyen ve şimdi Swift J1745-26 olarak adlandırılan bir cisimden gelen böyle bir X-ışın taşması keşfetti.  Artık bu cismin normal bir yıldız yoldaşın çevresinde dönen bir kara delik olduğuna inanılıyor. Bu sanatçı tasvirinde de gösterildiği şekilde kara delik yoldaşından madde biriktiriyor. Birikim hızındaki bir istikrarsızlık, kara deliğin çevresindeki diskten devasa bir madde taşkının olay ufkuna düşerek Evrenimizi temelli terk etmesine ve X-ışın novası adı verilen bir veda X-ışın patlaması üretmesine yol açtı. Swift tarafından 18 Eylül’de görülen bu patlama şimdi diğer yer ve uzay temelli gözlemevleri tarafından takip ediliyor.

Görsel & Referans: NASA/GSFC

Ölüme Mahkum Yıldız Bizim De Sonumuz Mu?

0
Ölüme Mahkum Yıldız Bizim De Sonumuz Mu?

Yıldızlar nükleer yakıtları olduğu sürece yaşarlar. Yıldızlar eninde sonunda yakıtlarını tüketirler ve eğer yıldız yeterince büyükse patlayabilir. Dev yıldızlar aynı zamanda nükleer yakıtlarını düşük kütleli olanlara göre daha hızlı harcarlar. En hızlı yanan yıldızlardan birisinin adı Eta Carinae. Eta Car’ın galaksimizdeki en büyük ve en kararsız yıldızlardan birisi olduğu düşünülüyor. Yukarıdaki görsel Hubble Uzay Teleskobu’ndan bir optik görüntünün (kırmızı ve mavi) ve Chandra X-ışın Gözlemevi’nden bir X-ışın görüntüsünün (beyaz, sarı ve yeşil) bir kompoziti. Yıldızın kendisi görüntünün merkezindeki parlak ışık noktası. Kabarcık şekilli optik nebula ise yıldızda 19’uncu yüzyılda gerçekleşen bir patlama tarafından oluşturuldu. Daha uzakta ise, X-ışın yayınlayan gazdan oluşan kırık bir elips tarafından çevrelenen düzensiz bir nebula var. Eta Car Dünya’dan yaklaşık 8000 ışık yılı uzakta olsa bile yıldızın patlaması, eğer ki patlarsa, Dünya’daki yaşam için bir tehdit oluşturabilir. Ama yıldız evrimi yeterince bilinmez, özellikle de aşırı dev yıldızlar için. Yani hiç kimse Eta Car’ın mevcut “Parlak Mavi Değişen” aşamasında mı patlayacağını, yoksa patlamak için gelecekte bir zaman evrimindeki yeni bir aşamaya mı girmesi gerektiğini gerçekten bilmiyor. Yeni bir çalışma ise sayılı günler yaşıyor olabileceğimizi öne sürüyor. SN 2009ip adı verilen dev bir değişen yıldız, Eta Car’ın 1840’lardaki “Büyük Patlama”sına benzer bir patlama yaşadı. Bu yıldızın parlaklığındaki değişimler o kadar güçlüydü ki başlangıçta yıldızın yok olduğuna inanılıyordu, ama ardından yapılan gözlemler yıldızın bir şekilde hayatta kaldığını gösterdi. En azından geçtiğimiz haftaya, yeni gözlemlerin SN 2009ip’nin (kimileri bu sonucu sorgulasa da) “gerçek” bir süpernova olmak üzere patladığını gösterişine kadar hayatta kaldı. SN 2009ip geçiş aşamasının başlamasından yalnızca 3 yıl sonra patlarken Eta Car “Büyük Patlama”sının ardından neredeyse iki yüz yıl boyunca hayatta kaldı. Eta Car bir patlama için gecikmiş olabilir mi?

Görsel: X-ışın: M. F. Corcoran & NASA; optik: Nathan Smith, Jon Morse, & NASA

Kabarcık Buldozer

0
Kabarcık Buldozer

Galaksiler içerdikleri büyük, mavi OB yıldızları tarafından şekillendirilirler. Bu dev yıldızlar, OB birliktelikleri adı verilen topluluklarda oluşurlar. Yıldız yüzeylerinden ışık hızında uçan muazzam miktarlarda yüksek enerjili morötesi radyasyon üretirler. Bu radyasyon o kadar şiddetlidir ki yıldızın dış katmanlarıyla etkileşime girip bu yıldız maddesine momentum kazandırır ve dışarı doğru giden, güçlü bir yıldız rüzgarı üretir. OB birliktelikleri yalnızca özellikle yoğun, devasa yıldızlararası toz bulutlarında oluşur. Büyük mavi yıldızlar oluşurken bunların radyasyonu ve rüzgarları toz bulutunun içinde dev mağaralar meydana getirir. Bu yıldızlar yaşamlarını hızlıca yaşarlar ve sonunda süpernova olarak patlarlar. Tüm bu süreç düşük enerjili kızılötesi ve yüksek enerjili X-ışın gözlemlerinin birleşimiyle detaylıca incelenebilir: kızılötesi görüntüler toz mağarasının sınırlarını gösterir ve bunun duvarlarında oluşması muhtemel gömülü yeni yıldızları bulabilir; X-ışın gözlemleriyse mağaranın içindeki yıldız rüzgarlarının (ve süpernovaların) sıcak şoklanmış gazlarını gösterir. Büyük Macellan Bulutu’ndaki NGC 1929 adı verilen bir süper kabarcığın Chandra X-ışın, Spitzer Uzay Teleskobu kızılötesi ve ESO yer temelli optik görüntülerinin bir kompoziti olan yukarıdaki görsel bu etkileşimin sıra dışı bir örneği. Mavi X-ışın emisyonu, dış hatları kırmızı kızılötesi emisyonla gösterilen toz mağarasındaki boşluğu dolduruyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/U.Mich./S.Oey, IR: NASA/JPL, Optik: ESO/WFI/2.2-m

Patlamadan Kaçmak

0
Patlamadan Kaçmak

Güneş’in en az 8 katı kadar kütleye sahip olan dev yıldızlar, nükleer yakıtlarını tükettiklerinde şiddetli bir şekilde patlarlar. Bu patlamalar, yıldızın merkezi, yani yıldızın kendi boyutlarının milyonda birinden daha küçük bir çekirdek çöktüğünde gerçekleşir. Yıldızın dış katmanları kendi üzerine düşer ve şiddetli bir patlamayla tekrar dışarı sıçrarlar. Uzaya doğru atılan bu dış katmanlar, süpernova kalıntısı adı verilen sıcak bir enkaz oluştururlar. Çekirdeğin kendisi de çökerek inanılmaz yoğunluklara ulaşır, bir kara delik ya da nötron yıldızı meydana getirir. Eğer çökme yıldızın her tarafında simetrik olarak gerçekleşirse, çekirdeğin enkaz alanının kabaca merkezinde kalması gerekir. Ama eğer çökme asimetrik gerçekleşirse, bu küçük, yoğun çekirdeğin belirli bir yöne doğru hızlanması mümkündür. Yukarıdaki görsel, SNR MSH 11-16A adı verilen genç bir süpernova kalıntısının kompozit X-ışın ve optik görüntüsü. X-ışın görüntüsü mor ve yeşil renkteyken optik görüntü beyaz renkte. Sıcak enkaz alanından gelen X-ışın parlaması, patlama tarafından yaratılmış, ama aynı zamanda sağ altta (ve Chandra yakın görüntüsünde öne çıkarılan), kuyruğu süpernova kalıntısının merkezini gösteriyor gibi duran, “kuyruklu yıldız şeklinde”, X-ışın yayınlayan garip bir cisim de var. Astronomlar, bu tuhaf cismin patlayan yıldızın, bu patlama sırasında enkaz alanından dışarı atılan sıcak çekirdeği olduğundan şüpheleniyorlar. Eğer böyleyse, süpernova kalıntısının tahmini mesafesi ve tahmini yaşı, uzayda saatte 10,5 milyon kilometreye kadar hızlarda ilerleyen bu cismi şimdiye kadar keşfedilen en hızlı nötron yıldızı yapar.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/UC Berkeley/J.Tomsick et al & ESA/XMM-Newton, Optik: DSS; IR: 2MASS/UMass/IPAC-Caltech/NASA/NSF

X-Sınıfı

0
X-Sınıfı

12 Temmuz’da, Güneş’in yüzeyindeki Aktif Bölge 1520 (AR 1520), “X-sınıfı” Güneş patlaması olarak bilinen kuvvetli bir patlamayla püskürdü. Patlama 12 Temmuz 2012, saat 12:52’de (EDT) zirve yaptı. Bu X-sınıfı patlamalar en tehlikeli türdür ve Güneş gezegenlerarası uzaya yüksek enerji parçacıkları fırlattıkça Dünya üzerinde gözlenebilir etkilere yol açar. Bu etkilerden bazıları normal auroralardan, Kuzey ve Güney ışıklarından daha güçlü, zararsız ve güzel olabilir. Bazıları ise uydu iletişimindeki bozulmalar, ya da elektrik ağlarındaki sorunlar gibi tehlikeli etkiler olabilir. Bu görsel Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin (SDO) uç morötesi ışık fotoğrafıyla Güneş’in yerel manyetik alanının SDO fotoğrafının bir kombinasyonu. Uç morötesi fotoğraf, Aktif Bölge 1520 üzerindeki dev plazma ilmeklerini öne çıkarıyor. Mor renkle gösterilen manyetik fotoğraf, ya da manyetogram, AR 1520’nin yakınlarında manyetik alanın gücünü gösteriyor. Manyetik alanın aktif bölgelerin yakınındaki dolaşıklığı, patlamalara güç veren enerjiyi sağlıyor. 12 Temmuz patlaması, Güneş Yer İlişkileri Gözlemevi (STEREO-B) tarafından ölçüldüğü şekliyle saniyede 1,400 kilometre hızla ilerleyen bir koronal kütle atımı (CME) oluşturdu. Bu da saatte yaklaşık 4.8 milyon kilometre yapıyor. Bu hızda, Güneş tarafından atılan kütlenin, Güneş ve Dünya’yı ayıran 150 milyon kilometreyi aşması 30 saatten biraz daha fazla sürdü. Gördünüz mü?

Görsel & Referans: NASA/SDO/AIA

Havalı Bilim

0
Havalı Bilim

Antarktika’nın yüzeyinin çok derinlerinde, 1400 metreden daha aşağıdaki kadim, temiz, saf karanlık buzun altı, astronomiyle uğraşmak için tuhaf bir yer. Ama yakalanması zor nötrinoları arıyorsanız, burası dünya üzerindeki en iyi yerlerden biri. Nötrinolar, atomaltı “hayalet parçacıklar”, maddeyle çok nadiren etkileşime girdikleri için tespit edilmeleri zordur, ama IceCube adı verilen iddialı bir deney bunları bulmaya çalışıyor. IceCube Güney Kutup Buz örtüsünün büyük bir miktarını bir nötrino detektörü olarak kullanıyor. IceCube, 1400 metre derinlikte yaklaşık 1 kilometreküp kaplayan 86 tele dağıtılmış 5000 adet aşırı hassas ışık sensörü  kullanıyor. Yukarıdaki görüntü son ışık sensörünün yerine indirilişini gösteriyor. Derin Antarktika buzu aşırı karanlık ve aşırı saf. Nötrinolar buzdan geçtiğinde, nötrinolar ve buz çekirdekleri arasındaki etkileşimler, aslında buzda ışıktan daha hızlı (ama vakum ortamındaki ışıktan daha yavaş) hareket eden müon adı verilen yüksek hızlı parçacıklar üretiyor. Müonlar buzdan geçerken bir çeşit “foton patlaması” meydana getiriyor ve Cherenkov radyasyonu adı verilen kısa süreli bir sönük mavi ışık parlaması üretiyor. IceCube detektörleri, aksi halde daimi olan karanlıklarında bu küçük parlamaları tespit edebilirler. IceCube yakın zamanda nötrino tespitleri ve gama-ışın patlamalarının (GRB) meydana gelişleri arasında bir ilişki bulamadığında ve bir yüksek enerji kozmik ışınlar kaynağı olarak GRB’leri neredeyse elediğinde manşetlere taşınmıştı. Bu, kozmik ışınların kaynağına dair 100 yıllık gizem için bir çözüm üretilmesini sağlıyor ve bu kozmik ışınların muhtemelen aktif galaksilerin merkezlerindeki süperdev kara delikler tarafından üretildiklerine işaret ediyor.

Görsel: IceCube Team

Yavaşça Dönüyor

0
Yavaşça Dönüyor

Nötron yıldızları, Güneş’in sekiz katından daha fazla kütleye sahip bir yıldızın ölüm patlamasında doğarlar. Bu küçük, aşırı yoğun kürelerin tamamı değilse de çoğu doğum sırasında, bazısı saniyede yüzlerce kez olacak şekilde hızlıca döner. Diğerleri daha bile yüksek hızlarda dönerler. Nötron yıldızları aynı zamanda fazlaca manyetizedir ve manyetik alanlarının çevrelerindeki gazla etkileşimi yıldızları yavaşlatabilir, böylece yaşlandıkça yavaşlarlar ve hangi hızda yavaşladıkları, nötron yıldızının ne kadar zaman önce oluştuğunun iyi bir göstergesidir. Chandra ve XMM-Newton X-ışın gözlemevleriyle yapılan yeni gözlemler, aşırı yavaş bir dönüşe sahip sıra dışı bir genç nötron yıldızı buldu. SXP 1062 olarak bilinen bu cisim, görselin sağ tarafında X-ışın yayınlayan parlak mavi cisim olarak gösteriliyor. Bu cismin X-ışın atımları, her 17.7 dakikada bir kez (Dünyalılar için kısa bir gün ama nötron yıldızı standartlarına göre aşırı uzun) döndüğünü gösteriyor. Derin optik gözlemler, nötron yıldızının, muhtemelen SXP 1062 doğduğunda patlayan yıldızın kalıntıları olan küresel bir gaz kabuğuyla kuşatıldığını gösteriyor. Kabuğun boyutu ve parlaklığı, SXP 1062’nin yalnızca birkaç on bin yıl yaşında olduğunu düşündürüyor, bu nedenle bu kadar genç bir nötron yıldızının nasıl bu kadar yavaş dönebileceği astronomlar için bir bilmece. Ama SXP 1062 yörüngesinde bir yoldaş yıldıza sahip ve yoldaş ile nötron yıldızı arasındaki etkileşimler SXP 1062’nin dönüşünün yavaşlamasına yardımcı olmuş olabilir. Belki de bu çift yıldız etkileşimleri başka sistemlerdeki yavaş dönüşleri de açıklamamızı sağlayacaktır.

Görsel & Referans: X-ışın: NASA/CXC/ESA/XMM-Newton/L. Oskinova, W. Sun, M. Guerrero; Optik: AURA/NOAO/CTIO/R.Gruendl/Y.H.Chu