Ana Sayfa Blog Sayfa 9

Toz mu Rüzgar mı?

0
Toz mu Rüzgar mı?

“Muhteşem Yedili” adı verilen bir nötron yıldızı pulsarları grubu, bu aşırı yoğun cisimlerin nasıl oluştuğu ve zamanla nasıl değiştiğine dair anlayışımızda bir bilmece teşkil ediyor. Bu cisimler yüksek enerji X-ışın ve Gama-ışın radyasyonu yayınlasa da çoğu pulsarın aksine daha düşük enerjili radyo dalga boylarında bir emisyon belirtisi göstermiyorlar. Diğer pulsarların aksine bunların X-ışın parlaklığı pulsarın dönüşü zamanla yavaşlarken elde edilen enerjiye bağlı gibi görünmüyor. Aynı zamanda hepsi nispeten uzun (yaklaşık olarak birkaç saniye) dönüş periyodlarına ve güçlü manyetik alanlara sahip gibi duruyorlar. Bu pulsarların manyetik alanındaki değişimlerin tuhaflıklarını açıklaması mümkün. Başka bir model ise nötron yıldızını yaratan süpernova patlaması sırasında atılan maddenin bir kısmının tekrar nötron yıldızının üzerine düştüğünü ve yüksek enerji emisyonunun ortaya çıkmasına yardımcı olduğunu öne sürüyor. Hubble Uzay Teleskobu’yla yapılan yeni bir gözlem, bu “geri çekilme modeli” için bir miktar destek sağladı. Bu gözlem, “Muhteşem Yedili” pulsarlarının bir üyesi etrafında kızılötesi radyasyon yayınlayan uzun sıcak bir yapı tespit etti. Bu yapı, başlangıçtaki süpernovanın toz zengini maddeleri tekrar merkezdeki nötron yıldızına düşerken üretilen bir sıcak toz diski olabilir. Yukarıdaki görsel böyle bir “geri çekilme toz diskinin” neye benzeyebileceğinin bir illüstrasyonu. Ama uzun, kızılötesi ışın yayınlayan cisim yakın, düşük kütleli bir yoldaş yıldız olabileceği, veya bu emisyon pulsarla ilişkili bir rüzgar tarafından, ters biçimde bir dışa akışla üretiliyor olabileceği için bu dava henüz kapanmadı. Ek devam gözlemleri bu modelleri birbirlerinden ayırabilir ve güçlü bir süpernova tarafından atılan maddenin gerçekten olay mahalline tekrar dönüp dönemeyeceğini gösterebilir.

Görsel: NASA, ESA, ve N. Tr’Ehnl (Pennsylvania State University

Dönüyor ve Daire Çiziyor

0
Dönüyor ve Daire Çiziyor

Bir yıldız bir nötron yıldızının ne kadar yakınına yaklaşabilir? Cevap çok yakınına. IGR J17062-6143 adı verilen ilginç bir çift yıldız sistemi güçlü, değişen yüksek enerji emisyonu nedeniyle yaklaşık 10 yıl önce INTEGRAL yüksek enerji uzay laboratuvarı tarafından keşfedildi. Ardından Rossi X-ışın Zamanlama Kaşifi ve Neil Gehrels Swift Gözlemevi ile yapılan çalışmalar bu kaynağın düşük kütleli bir yoldaş yıldızdan madde biriktiren bir nötron yıldızı içerdiğini ortaya çıkardı. Nötron yıldızındaki sıcak noktalar tarafından üretilen X-ışın atımları, aşırı derecede hızlı bir dönüşe sahip olduğunu, saniyede 163 kereden daha fazla döndüğünü gösteriyor. Bu sistemin Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki NICER nötron yıldızı gözlemevi ile yapılan yeni gözlemleri, çiftin yörüngesinin hesaplanmasına yardımcı oldu. Yörünge hareketi nedeniyle nötron yıldızının X-ışınlarının bir atımının Dünya’ya ulaşma süresi küçük bir miktar değişiklik gösteriyor. Nötron yıldızı yörüngesinde Dünya’ya daha yakınken X-ışınlarının ulaşması, nötron yıldızı Dünya’ya en uzaktayken olduğundan çok az daha kısa sürüyor. Zamandaki bu değişim yaklaşık 8 milisaniye, ama bu NICER’ın kolayca ölçebildiği bir miktar. Astronomlar X-ışın atımı ulaşma sürelerindeki bu küçük değişimden IGR J17062-6143’teki iki yıldızın, yörünge periyodu yalnızca 38 dakika olan dairesel bir yörüngede döndüklerini belirlediler. Bu da böylesi birikim yapan milisaniye X-ışın pulsarı çift sistemleri içerisinde bilinen en kısa yörünge periyodu. Bu kısa periyod, sistemdeki yıldızların birbirlerine çok yakın olduğu anlamına geliyor. Gerçekte IGR J17062-6143’teki iki yıldız birbirlerinden sadece 299,000 kilometre uzaktalar, yani tüm çift sistemi Dünya ile Ay arasındaki ayrıklığa sığabilir. Bu küçük ayrıklık, donör yıldızın küçük bir normal yıldız değil, Güneş’in kütlesinin yalnızca yaklaşık yüzde 1.5’uğuna sahip küçük bir beyaz cüce yıldız olabileceği anlamına geliyor. Yukarıdaki görsel, beyaz cüceden birikim diskine, ardından da nötron yıldızının üzerine birikimin bir illüstrasyonunu gösterirken ilave grafik de yörünge hareketinden kaynaklanan zaman değişimini gösteriyor. Küçük yapısına rağmen beyaz cüce yoldaştan kaybedilen kütlenin büyük bir etkisi var. Arada sırada nötron yıldızının yüzeyinde, yıldızın her santimetrekaresinde patlayan 15 megatonluk yüz adet bombaya denk muazzam bir termonükleer patlama üretmeye yetecek kadar helyumca zengin madde toplanıyor.

Görsel & Referans: Strohmayer et al.; NASA

Karanlıkta Bir Araya Getirmek

0
Karanlıkta Bir Araya Getirmek

Galaksiler uzayda muazzam hızlarda ilerlerler. Örneğin Samanyolu ve Andromeda Galaksisi birbirlerine saatte 500,000 kilometreden fazla yaklaşıyorlar. Evren’in bazı bölgeleri galaksilerle dolu, bu yüzden bir galaksinin komşusu olan başka bir galaksiyle çarpışması çok da nadir görülen bir olay değil. Ünlü Araba Tekeri galaksisi gibi “halka galaksiler”, daha küçük bir galaksinin büyük galaksinin diskine çarptığı çarpışmalarda oluşur. Böyle bir çarpışma meydana geldiğinde, daha büyük galaksinin yıldızlararası maddesinde, bir taş durgun bir su birikintisine atıldığında oluşan dalgacıklara benzer (ama elbette galaktik ölçekte) büyük dalgalar oluşturulabilir. Yukarıdaki görsel, güzel bir halka galaksi örneği olan AM 0644-74’ün (Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından elde edilen) mor renkte X-ışın görüntüsü ve (Hubble Uzay Teleskobu’ndan) bir optik görüntüsünün bir kompoziti. AM 0644-74’teki olağanüstü şekilde parlak nokta X-ışın emisyonu kaynaklarıyla benekli halka, optik ışıkta ışıldayan parlak gaz bulutları içeriyor ve halkanın içerisindeki nükleer X-ışın kaynağının X-ışın emisyonunu gösteriyor. Halka etrafındaki nokta kaynaklar ya birikim yapan kara delikler, ya da nötron yıldızları. Halka galaksiler astronomlara, galaksi-galaksi çarpışmalarının dev yıldızların oluşumunu ve nötron yıldızlarıyla kara deliklerin doğumlarını nasıl sağladığını anlamak için bir laboratuvar sağlıyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/INAF/A. Wolter et al; Optik: NASA/STScI

Tanımlanan Uçan Cisim

0
Tanımlanan Uçan Cisim
This four-panel graphic shows the two pulsars, Geminga (upper left) and B0355+54 (upper right), observed by Chandra. In both of these images, Chandra's X-rays, colored blue and purple, are combined with infrared data from Spitzer that shows stars in the field of view. Below each data image, an artist's illustration depicts more details of what astronomers think the structure of each pulsar wind nebula looks like. New Chandra data on the shape of these structures may explain the presence or absence of radio and gamma-ray pulses.

40 yıldan uzun süre önce, takımyıldız İkizler’deki gizemli bir gama-ışın yayınlayan cisim, SAS-2 ve COS-B uydu gözlemevleri tarafından görülmüştü. Ama bu kaynak radyo ve optik bantlarda görünmez. Kaşifi Giovanni Bignami buna, “Gemini gama-ışın kaynağı” anlamında ve Milano lehçesinde “orada değil” anlamına gelen bir kelimeden yola çıkarak Geminga adını verdi. Kaynak keşfedilişinden sonraki yirmi yıldan uzun süre boyunca gizemli kalmaya devam etti, ta ki ROSAT X-ışın gözlemeviyle yapılan gözlemler Geminga’dan gelen X-ışın atımlarını bulana ve bunu yakınlardaki, hızla dönen bir nötron yıldızı olarak belirleyene kadar. Yukarıdaki görsel Geminga’nın Chandra X-ışın gözlemeviyle elde edilen detaylı, yüksek çözünürlüklü bir X-ışın görüntüsünü gösteriyor. Chandra gözlemleri Geminga’nın X-ışın emisyonunun, nötron yıldızının kendi emisyonu, nötron yıldızının dönme ekseniyle ilişkili bir jetin emisyonu ve pulsarın hemen ardındaki bir “anti-kuyrukla” birlikte fazlasıyla yapısallaşmış olduğunu gösteriyor. X-ışın görüntüsünün altındaki illüstrasyonda gösterildiği gibi Geminga’nın yakınındaki emisyonun, nötron yıldızının etrafındaki bir sıcak madde diskinden doğduğuna, jetin uzamış emisyonunun ise Geminga galaksinin içinde saatte neredeyse 1 milyon kilometrelik bir hızla ilerlerken yıldızın gerisine doğru süpürüldüğüne inanılıyor. “Kuyruk” ise hala bir parça gizemli: astronomlar bu kuyruğun, Güneş’in manyetik alanındaki kararsızlıklar tarafından üretilen püskürmelere benzer muazzam derecede güçlü manyetik patlamalarca oluşturulmuş olabileceğini düşünüyorlar.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/PSU/B.Posselt et al; Kızılötesi: NASA/JPL-Caltech; İllüstrasyon: Nahks TrEhnl

Parçalanma

0
Parçalanma

Sabit yıldızlar sabit değiller, aksine uzayda şaşılacak hızlarda ilerliyorlar. Kimi zaman bu hareket yakınlardaki cisimlerin çekmesiyle oluşuyor, bazen de yıldızlar bir yoldaşın devasa patlamasının gücüyle itiliyorlar. Bu hareketler, yıldızları ev sahibi galaksilerinde uçarlarken ilginç maceralara doğru gönderebilir. Ama uzay, eğer çok yakına gelirse bir yıldızı bir anda yutabilecek kara deliklerle dolu tehlikeli bir yer olabilir. Eğer bir yıldız bir kara deliğe fazla yaklaşırsa, kara deliğin ekstrem kütle çekimi yıldızı parçalayabilir. Ardından bozulan yıldız maddeleri, bu kozmik gidere düşmeden önceki kısa bir zaman diliminde kara deliğin etrafında dönerler (ve belki de maddenin bir kısmı bir parçacık jeti biçiminde kara delikten kaçabilir). Yukarıdaki görsel, Güneş’in birkaç milyon katı kütleye sahip bir kara delik tarafından yutulmakta olan zavallı bir bozulmuş yıldızın kalıntılarından oluşmuş geçici birikim diskinin ve kara delik jetinin bir illüstrasyonunu gösteriyor. Maddeler kara deliğin etrafından helezonlar yaparken, eğer doğru yere bakıyor olursak görebileceğimiz kısa süreli bir yüksek enerjili radyasyon ve morötesi ve de optik ışık taşması meydana geliyor. Şimdi kendi galaksimiz ve ötesinde, astronomların yıldızların kara delikler tarafından bozulmasından kaynaklandığını düşündükleri neredeyse 100 adet kısa süreli olay mevcut. Neil Gehrels Swift Gözlemevi, ilk defa Kasım 2014’te gözlenen böyle bir olay tarafından yayınlanan X-ışınları ve morötesi ışığın detaylı bir incelemesini yaptı. Swift’in X-ışın ve UV/optik gözlemleri, X-ışın emisyonunun optik ve UV emisyonla birlikte değiştiğini gösterdi ama X-ışın parlaklığındaki değişiklikler, optik ve UV’de gözlenen benzer değişikliklerden yaklaşık bir ay sonra meydana geldi. Astronomlar bu koordine değişimleri parçalanan yıldızın, kara deliğin olay ufkuna yaptığı son dalıştan önceki dansının bir parçası olarak yorumluyorlar.

Görsel: NASA’s Goddard Space Flight Center

İlk Patlamayı Yakalamak

0
İlk Patlamayı Yakalamak

Gama-ışın patlamalarının (GRB) doğasının tamamen muamma olduğu bir zaman vardı. Bu büyük oranda Gama-ışın gözlemevlerinin bu patlamaları sönükleşmelerinden önceki anlarda bulmakta zorluk çekmelerinden kaynaklanıyordu. X-ışın, morötesi ve optik teleskoplarla tespit, bir GRB’yi muhtemelen bulabilir ve emisyonun kaynağını tanımlayabilirdi. Ama on yıllar boyunca hiç kimse GRB’lerin herhangi bir düşük enerji radyasyonu yayınlayıp yayınlamadığından bile emin değildi ve yapsalar bile, kısa süreli patlamayı eş zamanlı olarak Gama-ışın ve X-ışın teleskoplarıyla yakalamak, iki bağımsız gözlemevi arasında zorlu bir eşgüdüm gerektirirdi. Atılım İtalya-Hollanda yapımı X-ışın uydusu BeppoSAX tarafından yapıldı. BeppoSAX üzerinde sofistike bir X-ışın teleskobuyla birlikte bir Gama-ışın patlaması monitörü taşıyordu. 28 Şubat 1997’de bir Gama-ışın patlaması, Roma, Nuova Telespazio’daki Bilimsel Operasyonlar Merkezi’nde, bir İtalyan/Hollandalı bilim insanları ekibi tarafından eş zamanlı olarak BeppoSAX Gama Işın Patlaması Monitörü ve Geniş Alan X-ışın Kameraları ile keşfedildi. Uydunun üzerindeki Gama-ışın patlaması detektöründen sorumlu olan İtalyan bilim insanları, Görev Bilim İnsanı ve Görev Yöneticisi’yle çalışarak hızlıca uydu gözlemlerini tekrar planladılar. Yalnızca 8 saat içinde operasyon ekibi yüksek çözünürlüklü X-ışın teleskoplarını (Düşük Enerji Toplayıcı Spektrometre ve Orta Enerji Toplayıcı Spektrometre) Gama-ışın patlamasına doğrultmayı başardılar. Sonuç olarak, takımyıldız Orion’da, bilinmeyen bir X-ışın kaynağı keşfedildi ve yeri saptandı. Yaklaşık 2 gün sonra ikinci bir devam gözlemi dar alan cihazlarıyla gerçekleştirildi. Bu ikinci gözlem kaynağın yaklaşık 20 kat sönükleştiğini gösterdi ve bu geçici X-ışın kaynağıyla geçici Gama-ışın kaynağının tek ve aynı olduğunu doğruladı. İki devam gözlemi sırasında alınan BeppoSAX X-ışın görselleri yukarıdaki görselde yer alıyor. Bu X-ışın gözlemleri ile devamındaki radyo ve optik gözlemleri bu Gama-ışın patlaması kaynağının yıldız oluşturan bir galaksiden geldiğini ortaya çıkardı ve ilk kez Gama-ışın patlamalarının Samanyolu’nun ötesindeki aşırı güçlü patlamalar olduğunu gösterdi.

Görsel & Referans: BeppoSAX Science Data Center (SDC) ve Agenzia Spaziale Italiana (ASI)

Deliklerden Kaçının

0
Deliklerden Kaçının

Samanyolu gibi galaksilerin modelleri, galaksinin merkezinin yakınlarındaki çok küçük bir bölgede aşırı derecede büyük bir dev yıldızlar popülasyonunun olması gerektiği öngörüsünde bulunur. Örneğin Samanyolu’nda yıldızlar dosdoğru merkeze doğru batacak ve zamanla bu bölgedeki yıldızlar arttıkça kütle çekim daha güçlü hale gelecek, bölgeye daha da fazla yıldızı çekecektir. Bu yıldızlar evrimleşip öldükçe arkalarında aşırı fazla sayıda kara delik bırakacaktır. Bu kara delikler çarpışabilir ve birleşebilirler, daha bile güçlü kütle çekime sahip çok daha büyük kara delikler oluştururken kütle çekim dalgaları üretirler. Samanyolu’nun merkezine yakın, birkaç düzine Güneş’e denk kütlelerde çok sayıda yıldız görmüş olmamıza rağmen galaktik merkezin yakınında kaç tane yıldız kütleli kara delik olduğunu belirlemek oldukça zor. X-ışınları normal yıldızlara bağlı olabilecek kara delikler gibi kompakt cisimleri bulmak için iyi bir yöntem çünkü normal yıldızın maddeleri kompakt cisme doğru çekilebilir ve ısınıp belli eden X-ışınları üretir. Samanyolu’nun merkezine yakın X-ışın emisyonu üzerine Chandra X-ışın Gözlemevi verileri kullanılarak yapılan yeni bir çalışma ilk defa bu bölgedeki kara deliklerin sayısı için bir alt limit sundu. Yukarıdaki görsel, Samanyolu’nun merkezinin bir Chandra X-ışın görüntüsü. Bu görüntünün analizi, çemberlerle belirtilen büyük sayıda ayrı X-ışın kaynağını ortaya çıkardı ve X-ışın kaynaklarının özelliklerinin incelenmesi, astronomların muhtemel kara delik sistemlerinin (kırmızıyla gösterilen) alt kümesini tanımlamasını sağladı. (Büyük mavi çember Samanyolu’nun kendi süperdev kara deliği Sgr A*’nın konumunu gösteriyor.) Yaklaşık bir düzine kara delik adayı bulundu ama bu çok büyük bir buzdağının yalnızca görünen ucu: bu kara delik sistemlerini bulmanın ne kadar zor olduğu da düşünülürse, bu tanımlı kaynaklardan ekstrapole eden astronomlar, Galaksi’nin bu küçük bölgesinde on binden çok daha fazla kara delik olabileceğini öne sürüyorlar. Yani, bir gün Galaktik merkez etrafında gezintiye çıkmaya karar verirseniz yolunuzu dikkatli seçin!

Görsel: NASA/CXC/Columbia Univ./C. Hailey et al.

Jet Hızı

0
Jet Hızı
The Chandra Data Archive is a sophisticated digital system that ultimately contains all of the data obtained by the telescope, creating an invaluable resource for both the scientific community and the public. These six new images showcase data from Chandra's archive to help celebrate American Archive Month. These images also include data from telescopes covering other parts of the electromagnetic spectrum, such as visible and infrared light, and they represent just a small fraction of the treasures that reside in Chandra's unique X-ray archive.

Sıklıkla dış galaksilerden doğduğu görülen muazzam parçacık ve radyasyon jetleri kapkaranlık bir astrofizik gizemine, galaktik merkezin yakınlarında pusuya yatmış, aktif şekilde beslenen bir süperdev kara deliğin varlığına işaret eder. Böyle süperdev kara delikler, yarıçapı Uranüs’ün yörüngesinden daha büyük olmayan bir bölgeye sıkışmış milyonlarca, hatta milyarlarca Güneş’e denk kütlelere sahiplerdir. Bu küçük bölgelerin, galaksiler arası uzayda kimi zaman yüz binlerce ışık yılı uzanan kuvvetli parçacık huzmeleri ürettiklerini düşünmek oldukça inanılmaz. Tüm bu enerjinin, galaktik maddenin kara delik tarafından biriktirilmesinin bir sonucu olduğuna inanılıyor. Kara deliğin maddenin yutulmasını, dışarı doğru akan güçlü ve ince bir parçacık huzmesine nasıl dönüştürdüğü ise henüz tam olarak anlaşılabilmiş değil. Uzayda (göreli bir optik illüzyon olduğu artık anlaşılmış şekilde) ışıktan daha yüksek hızlarda ilerliyor gibi görünen jetler gibi belirgin gizemler çok sayıda. Radyo galaksisi NGC 383, galaksinin merkezindeki kara delikten hızla uzaklaşan ve galaksinin dışında yer alan maddelere çarptıkça hızını ve yönünü değiştirdiği açık olan acayip bir radyo jetinin muhteşem bir örneğini sergiliyor. Yukarıdaki görsel NGC 383’ün, üzerine bir Chandra X-ışın Teleskobu görüntüsü (mavi) eklenmiş olan bir optik görüntüsünü gösteriyor. X-ışın görüntüsü galaksinin kendi gövdesinden gelen enerjik emisyonu gösteriyor ve görüntünün tepesine doğru uzayan, X-ışınlarından jet benzeri bir yapıyı açıkça ortaya koyuyor. Jetin bu kısmının X-ışın emisyonu, en hızlı şekilde değişiyor gibi durduğu bu kritik bağlantıda jetin doğası hakkında eşsiz ipuçları sunuyor. Bu görüntü Amerikan Arşivleri Ayı onuruna Chandra Arşivleri Koleksiyonu’nun parçası olarak tekrar yayınlandı.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Univ. of Bristol/M.Hardcastle et al; Optik: NASA/STScI

Alanlardaki Ekstremler

0
Alanlardaki Ekstremler
Since its discovery two years ago when it gave off a burst of X-rays, astronomers have been actively monitoring the magnetar, dubbed SGR 1745-2900, with Chandra and XMM-Newton. The main image of the graphic shows the region around the Milky Way's black hole in X-rays from Chandra (red, green, and blue are the low, medium, and high-energy X-rays respectively). The inset contains Chandra's close-up look at the area right around the black hole, showing a combined image obtained between 2005 and 2008 (left) when the magnetar was not detected, during a quiescent period, and an observation in 2013 (right) when it was caught as a bright point source during the X-ray outburst that led to its discovery. A new study uses long-term monitoring observations to reveal that the X-ray output from SGR 1745-2900 is dropping more slowly than for other magnetars, and its surface is hotter than expected.

Madde evrenin her noktasında, başka bir madde parçasının konumunu ve hızını değiştirmesine yol açabilecek bir çekim gücü yaratır. Uzaydaki bu kütle çekim kuvveti bazen, Einstein’ın görüşüne göre aslında basitçe maddenin uzay zamanın kumaşını nasıl büktüğünün ve salladığının bir dışavurumu olan bir kütle çekim güç alanı olarak görselleştirilir. Bazı madde türleri kütle çekim yükünün yanında bir de elektrik yüküne sahiplerdir. Durağan bir yüklü parçacığın evrendeki her noktada, kütle çekimsel olana benzer bir elektrik güç alanı yarattığı düşünülebilir, ama bu alan yalnızca elektrik yüklü madde parçaları tarafından hissedilir. Manyetik alanlar hareket eden elektrik yüklerinden doğar. Hem kütle çekim alanlarının, hem de manyetik alanların ekstrem örnekleri Samanyolu’nun merkezinde bulunabilir. Burada, büyüklük olarak Güneş’in yarıçapının yalnızca 17 katı kadar bir alana sıkışmış olan, 4 milyon Güneş kütlesine sahip canavar bir kara delik gizleniyor. Bu cismi doğrudan görmeyiz ama kara deliğin yakınlarında bir yerden gelen X-ışın emisyonunu görüyoruz. Aynı zamanda yakındaki yıldızların bu canavarın kütle çekim alanında dans edişlerini de görebiliriz. Bu canavar kara deliğin hemen yanında astronomların bir magnetar olarak sınıfladığı bir cisim, yani akıl almaz şekilde güçlü bir manyetik alana sahip ekstrem türde bir nötron yıldızı var. Bu cisim 2013’te, astronomlar bir gaz bulutunun süperdev kara deliğin içine düşüşünü izlemek umuduyla Galaktik merkeze baktıkları sırada keşfedildi. İzlerken, daha önce varlığından şüphelenilmeyen bu magnetardan gelen parlak bir X-ışın radyasyonu püskürmesi gördüler. Buna benzer magnetarların manyetik alanları, Dünya üzerinde şimdiye kadar üretilen tüm mıknatıslardan yüz milyonlarca kat daha güçlüler ve o kadar kuvvetliler ki Ay’ın mesafesinin yarısından, Dünya üzerindeki bütün kredi kartlarının manyetik şeritlerindeki tüm bilgileri silebilirler. Astronomlar bu manyetik canavarı izlemeye devam ettiler ve sıra dışı bir şey buldular: patlama tarafından üretilen X-ışın emisyonu beklenildiği gibi sönükleşmedi. Bu ekstrem alanlar arasında tuhaf bir bağlantı olabilir mi?

Görsel & Referans: NASA/CXC/INAF/F.Coti Zelati et al

Parçalanma mı?

0
Parçalanma mı?

RW Aurigae A adlı genç yıldız özgün davranışıyla tanınıyor: her birkaç yılda bir yıldızın ışığı birkaç aylık bir süre için sönükleşiyor, daha sonra ışık önceki parlaklığına geri kavuşuyor. Bu sönükleşme olaylarının kökeni tam olarak anlaşılabilmiş değil. RW Aur A, içerisinde muhtemelen gezegenlerin oluşmakta olduğu kalın bir ön gezegenimsi madde diskiyle çevrelenmiş ve diskin özellikle yoğun bir kısmı yıldızla gözlemci arasına geldiğinde sönük dönemler gerçekleşiyor olabilir. Son zamanlarda, X-ışın ve optik gözlemleri, yıldızın bu tuhaf davranışının arttığını gösteriyor gibi duruyor. Yukarıdaki görsel yıldızın X-ışın emisyonunun, Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından üç farklı zamanda, 2013’te (kırmızı), 2015’te (mavi) ve 2017’de (siyah) ölçüldüğü şekliyle bir kaydı gösteriyor. Veri grafikleri yıldızın X-ışın enerjisine karşı göreceli parlaklığını gösteriyor; düşük enerjiler sola doğru gösterilirken yüksek enerji X-ışınları sağa doğru gösteriliyor. Bu veriler ilginç ve sıra dışı bir hikaye anlatıyor. 2013’te X-ışın emisyonu parlaktı ve düşük enerji X-ışınlarına doğru eğri çizdi. Ama 2015’te kaynak çok sönük hale geldi ve tespit edilen emisyonun çoğu daha yüksek X-ışın enerjilerindeydi. Ardından, 2017’de yıldız aniden parlaklaştı, ama bu yalnızca yüksek enerjilerde gerçekleşti; hiçbir düşük enerji fotonu tespit edilmedi. Bu da tercihen düşük enerji X-ışınlarını soğuran çok miktarda maddenin belirdiğini düşündürüyor. Ayrıca 6 & 7 keV arasındaki enerjilerdeki dar enerji artışı, çok miktarda element demirin varlığını belirtiyor. Astronomlar hala X-ışın emisyonundaki büyük değişime neyin sebep olduğundan emin değiller. Heyecan verici bir ihtimal, RW Aur A’yı çevreleyen diskteki demir zengini bir gezegenin, muhtemelen başka bir küçük gezegenle çarpışma nedeniyle parçalanması. Eğer böyleyse demir zengini maddeler büyük ihtimalle RW Aur A tarafından yutuldu, bu da gezegenlerinden birisini yutan bir yıldıza dair ilk kayıtlı vaka olabilir.

Görsel & Referans: X-ışın spektrumu: NASA/CXC/MIT/H.M.Günther

Gökyüzündeki Hayalet Binici

0
Gökyüzündeki Hayalet Binici

Kozmik ışınlar kuvvetli, doğal parçacık hızlandırıcılar tarafından üretilen gizemli kopmuş atom parçalarıdır. Bu atomları neyin kopardığını ve neyin hızlandırdığını tam olarak bilmiyoruz. Çünkü kozmik ışınlar elektrik yüklüler ve Samanyolu manyetize olmuş durumda. Kozmik ışınlar Galaksi’de hızla ilerledikçe yolları Samanyolu’nun karmaşık manyetik alanı tarafından değiştirilir, bu yüzden Dünya’ya ulaştıklarında dış uzayda nereden geldiklerini anlamak imkansızdır. İtinalı bir tümden gelimle bu kozmik ışın kaynaklarından bazılarını, Güneş’in patlamalarını, süpernovaları ve şimdi de hepsi kozmik ışınlar üreten dev çiftlerdeki rüzgarların muazzam çarpışmalarını tanımladık. Kozmik ışın kaynakları aynı zamanda yüksek enerji gama ışınları üretir ve bunun yanında nötrinolar da üretiyor olmalılar. Bildiğimiz en düşük kütleli temel parçacıklar arasında olan, uzayda neredeyse ışığa yakın bir hızda uçan ve tespit edilmesi aşırı derecede zor olan nötrinolar bazen “hayalet parçacıklar” olarak da adlandırılırlar. Nötrinolar aynı fotonlar gibi elektriksel nötrlerdir, bu yüzden kozmik ışın hızlanmasıyla üretilen bir nötrino doğrudan kaynağına işaret eder. Bugüne kadar ilk defa, 22 Eylül 2017’de, IceCube nötrino gözlemevi Samanyolu’nun ötesinde kozmik ışın hızlanmasıyla ilişkili bir nötrino tespit etmişti. IceCube bir kilometre küplük Antarktika buzunu dev bir nötrino detektörü olarak kullanıyor. IceCube tarafından tespit edilen nötrino, gökyüzünde bir blazarın, yani kara delik muazzam miktarlarda galaktik maddeyi yuttukça güçlü ve dar bir parçacık huzmesi üreten bir süperdev kara deliğe ev sahipliği yapan dev bir eliptik galaksinin bulunduğu bölgeye işaret ediyor. Blazarlar parçacık huzmesinin doğrudan Dünya’ya doğrulduğu bir yönelimdeler (ama o kadar uzaktalar ki bizim için hiçbir tehlike teşkil etmiyorlar). IceCube tarafından nötrinonun tespit edilmesiyle neredeyse aynı anda bu blazarın gama-ışın emisyonu NASA’nın Fermi Gama Işın Uzay Teleskobu tarafından tespit edildi ve bu kaynaktan gelen çok yüksek enerji gama radyasyonu da yine yerdeki MAGIC gözlemevi tarafından algılandı. Yukarıdaki görsel, Dünya’ya çarpan nötrinoları ve gama ışınlarını üreten blazar jetindeki yüklü parçacıklarının hızlanmasının bir illüstrasyonu. Bu gözlemler ilk kez aktif bir galakside yüksek enerji radyasyonun ve nötrinoların üretimini doğrudan birbirlerine bağlıyor. Çarpışan nötron yıldızlarının kütle çekim dalgalarının ve elektromanyetik radyasyonunun gözlemi gibi bu keşif de Evren’i araştırmakta çoklu haberci astronomisinin artmakta olan önemini gözler önüne seriyor.

Görsel & Referans: IceCube Collaboration/Google Earth: PGC/NASA U.S. Geological Survy Data SIO,NOAA, U.S. Navy, NGA, GEBCO Landsat/Copernicus

Eta Carinae’deki Şok Edici Süreçler

0
Eta Carinae’deki Şok Edici Süreçler

Eta Carinae olarak bilinen süper parlak, ölüme mahkum yıldız Dünya’nın 10,000 ışık yılı çevresindeki en ilgi çekici yıldızlardan birisi. En çok da 19. yüzyılın ortasında, yıldızın bir şekilde kurtulduğu, küçük bir süpernova kadar enerjik olan bir olayda aşırı parlaklaşması ve ardından dramatik şekilde sönükleşmesiyle tanınıyor. X-ışın ve diğer gözlemlerden Eta Carinae’nin aslında, görülmeyen bir gizemli yoldaş yıldızın sıra dışı şekilde eliptik bir yörüngede daha büyük kütleli ve parlak bir yıldızın çevresinde döndüğü bir çift sistemi olduğunu biliyoruz. X-ışın emisyonu daha parlak yıldızın rüzgarının yoldaşın rüzgarıyla çarpışmasında üretiliyor. Rüzgarların çarpışması, parlak yıldızın kalın ve yavaş rüzgarının içerisinden geçtiği sırada yoldaş yıldızın etrafında bir şok dalgası yaratıyor. Çarpışmanın enerjisi ısıya dönüşüyor, şok dalgasındaki sıcaklıkları on milyonlarca dereceye yükseltiyor ve X-ışınları üretiyor. Bu şok dalgası yörünge etrafında yoldaş yıldızın hareketiyle birlikte ilerliyor ve çifti çevreleyen atılmış gaz ve tozun farklı bölgelerini periyodik olarak aydınlatıyor. Aynı zamanda, hem NASA’nın Fermi Gama-ışın Uzay Teleskobu, hem de ESA’nın INTEGRAL uzay teleskobu tarafından tespit edilen, gizemli bir çok yüksek enerji gama ışın emisyonu kaynağı mevcut. Şimdi NuSTAR gözlemeviyle yapılan gözlemler Eta Carinae’yi kesin olarak bu sıra dışı yüksek enerji X-ışın emisyonunun kaynağı olarak tanımladı. Yukarıdaki görsel Eta Carinae’nin bir NuSTAR yüksek enerji X-ışın görüntüsünü, bir Chandra X-ışın Gözlemevi X-ışın görüntüsü üzerine yeşil çizgiler halinde eklenmiş şekilde gösteriyor.  NuSTAR çizgileri yüksek enerji X-ışın kaynağının (Chandra görselinin merkezine yakın mavi-beyaz X-ışın kaynağı olarak gösterilen) çift sisteminin çok yakından kaynaklanır şekilde tam olarak yerini gösteriyor. Sert kaynaktaki NuSTAR tarafından görülen değişimler, kaynağın çiftin yörüngesiyle birlikte değiştiğini gösteriyor ve emisyonun Eta Carinae’den kaynaklandığını doğruluyor. Ayrıca, NuSTAR tarafından görülen yüksek enerji emisyonu, Fermi tarafından görülen gama-ışın emisyonuyla düzgün şekilde bağlanıyor. Bu gözlemler yüksek enerji X-ışın ve gama-ışın emisyonunun, çarpışan rüzgar şok dalgasının muazzam gücüyle neredeyse ışık hızına hızlandırılan elektronlar tarafından üretildiğine işaret ediyor. Bu elektronlar optik ışığı sektiriyorlar ve enerjisini gama-ışın bölgesine yükselterek Fermi tarafından görülen gama-ışınlarını üretiyorlar.

Görsel & Referans: NASA/CXC and NASA/JPL-Caltech

Van Allen Kuşakları’nı Çözmek

0
Van Allen Kuşakları’nı Çözmek

Gezegenlerarası yolcular kozmik seyahatlerinde bir dizi tehlikeyle karşılaşırlar. Dünya’yı çevreleyen ölümcül yüklü parçacık kuşakları evimize özellikle yakın bir tehlikedir. Dünya’nın üzerinde 500 kilometreden neredeyse 60,000 kilometre yukarıya kadar uzanan bu bölgeler, keşfedilmelerinde önemli bir rol oynayan James Van Allen onuruna Van Allen Kuşakları olarak adlandırılıyorlar. Van Allen Kuşakları, Güneş tarafından dışarı atılan yüklü parçacıklar (elektronlar, protonlar ve diğerleri) Dünya’nın manyetik alanı tarafından yakalandıklarında oluşuyor. Bu kuşakların boyutlarını ve nasıl büyüyüp küçüldüklerini bilmek yalnızca gezegenlerarası yolcular için değil, aynı zamanda Dünya’nın yörüngesindeki iletişim ve diğer tür uydular için ve de Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki insanlar ve cihazlar için de önemli. Van Allen Kuşakları’nın, varlıklarını da kanıtlayan bazı önemli ölçümleri ilk olarak Explorer 1 ve Explorer 3 uzay araçları tarafından yapıldı, daha yakın zamandaysa NASA’nın Van Allen Sondaları tarafından incelendiler. Başka uzay araçları da Kuşaklar’ın önemli gözlemlerini yaptı. INTEGRAL gama ışın gözlemevi genellikle zamanının çoğunu kara delikler, nötron yıldızları ve Güneş Sistemi’nin ötesindeki diğer tuhaf cisimlerle ilişkili yüksek enerji olaylarının önemli gözlemlerini yaparak harcıyor. Ama aynı zamanda uzay aracına çarpan yüklü parçacıkları ölçen bir detektör taşıyor ve geniş yörüngesi her dönüşünde onu Kuşaklar’ın içinden geçiriyor. INTEGRAL 2002’de fırlatıldığı için şimdi Kuşaklar’daki yüklü parçacık popülasyonu üzerinde 15 yıldan daha fazla yerinde gözleme sahip. INTEGRAL ekibi, Van Allen Kuşakları’nın gerçek bir üç boyutlu modelini oluşturmak için bu verileri kullandı. Dünya’nın koordinat sisteminin merkezinde olduğu yukarıdaki görsel, yoğun iç kuşağı kırmızıyla ve dış kuşağı ötede gösteriyor. İç kuşak büyük oranda protonlardan meydana gelirken dış kuşak çoğunlukla elektronlardan oluşuyor. Kuşaklar’da başka türden parçacıklar da bulunuyor, hatta uzay kaşifleri tarafından yakıt olarak kullanılma potansiyeli olan anti madde parçacıkları bile.

Görsel & Referans: Lionel Metrailler, INTEGRAL Science Operation Centre (ISOC), ESAC, Madrid, İspanya

EXOSAT’I Hatırlamak

0
EXOSAT’I Hatırlamak

Bu bahar X-ışın astrofiziğinin ilerlemesinde önemli bir kilometre taşının, 26 Mayıs 1983’te fırlatılan Avrupa X-ışın Uydusu gözlemevi EXOSAT’ın otuz beşinci yıldönümü vardı. EXOSAT Avrupa Uzay Ajansı’nın tamamen X-ışın gökyüzünü incelemeye adanmış ilk uzay göreviydi ve (ilk X-ışın görüntüleme teleskobunu uzaya taşıyan bir NASA X-ışın uydusu görevi olan Einstein X-ışın Gözlemevi tarafından elde edilen ilerlemeleri tümleyecek şekilde) kozmik yüksek enerji kaynaklarının X-ışın görüntülerini sağladı. EXOSAT üzerinde iki adet düşük enerji X-ışın teleskobuyla birlikte iki de görüntüleme yapmayan cihaz, orta enerji orantılı sayacı ve gaz ışıldama orantılı sayacını taşıyordu. 3 yıllık görev süresinde EXOSAT 1780 gözlem yaptı ve bir dizi önemli keşfe imza attı. Bunlardan belki de en önemlisi, kara deliklerin olay ufkunun hemen dışındaki maddeleri incelemek için kullanılan bir olayın, X-ışın çift sistemlerindeki ve X-ışın pulsarlarındaki “yarı periyodik” X-ışın salınımlarının keşfiydi. EXOSAT aynı zamanda aktif galaktik çekirdeklerin, yıldız koronalarının, sarsıntılı değişen yıldızların, beyaz cücelerin, X-ışın çiftlerinin, galaksi kümelerinin ve süpernova kalıntılarının çok sayıda önemli gözlemini yaptı. EXOSAT programı uzay bilimi verilerine çevrimiçi ulaşılabilmesi konusunda da öncülük yaptı ve HEASARC gibi modern astrofizik arşivlerinin müjdecisiydi.

Görsel: ESA

Baryonlar Aranıyor

0
Baryonlar Aranıyor

Maddesel evren bilim insanlarının (Yunanca’da “ağır” anlamına gelen) baryonlar adını verdiği normal madde ile doğası ve kökeni bilinmeyen gizemli “karanlık” maddeden oluşuyor. Karanlık maddenin doğası kritik bir problem çünkü Evren’deki maddenin büyük bölümü “karanlığın” çeşitlerinden meydana geliyor ve karanlık maddenin Evren’deki yapının gelişiminden sorumlu olduğu düşünülüyor. Baryonik madde ise evlerimizi, gezegenleri, yıldızları ve vücutlarımızı oluşturan, çevremizde her gün gördüğümüz iyi bilinen şey. Evren’in başlangıcında yaratılan baryonik maddenin miktarı, COBE, WMAP ve Planck mikrodalga arka plan uzay gözlemevleri tarafından gözlenen kozmik mikrodalga radyasyonun modellenmesiyle belirleniyor. Ama astronomlar görünür Evren’de görülebilen baryonik madde miktarının bir sayımını yaptıklarında görebildikleri miktarın beklenenden üç kat daha az olduğunu farkettiler. Belki de kayıp baryonlar galaksilerin etrafında, optik araştırmalarda görülmeyecek olan sıcak gaz olarak saklanıyorlardır. Yakın zamanda XMM-Newton X-ışın gözlemeviyle yapılan yeni bir çalışma, normal galaksilerin etrafındaki sıcak halelerde gizlenmiş olabilecek baryonların miktarına daha sıkı limitler getirdi. Yukarıdaki görsel, altı adet benzer spiral galaksinin ayrı X-ışın görüntülerinin, sönük X-ışın yayınlayan galaktik haleleri öne çıkarmak için birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir XMM-Newton X-ışın görüntüsü. Ancak birleştirilen görüntülerin analizi, halelerin içinde olması beklenen kayıp baryonların tamamını bulmayı başaramadı ve aranan baryonların yaklaşık dörtte üçü hala kayıp durumda. Nerede olabilirler?

Görsel & Referans: ESA/XMM-Newton; J-T. Li (University of Michigan, USA); Sloan Digital Sky Survey (SDSS)

Mutlu Yıldönümleri Fermi

0
Mutlu Yıldönümleri Fermi

11 Haziran 2018, adını büyük fizikçi Enrico Fermi’den alan Fermi Gama-Işın Uzay Teleskobu’nun fırlatılışının 10. yıldönümü. Genelde anıldığı şekilde Fermi, gizemli kozmik yüksek enerji gama emisyonunu kaynaklarını arayarak yaklaşık her 3 saatte tüm gökyüzünü tarıyor. Bu kaynaklar arasında kara delikler, nötron yıldızları ve diğer kompakt cisimler, yıldızlar ve Güneş, pek çoğu Evren’de yeni bir kara deliğin doğuşunu haber veren ve her birkaç günde bir meydana geldiği gözlenen gama-ışın patlamaları ve hatta Dünya atmosferindeki fırtınalarda üretilen gama-ışın parlamaları bulunuyor. Fermi çığır açan çok sayıda buluşa imza attı. Bunlardan muhtemelen en dikkate değer iki tanesi, Samanyolu’nun etrafındaki, Fermi’nin Büyük Alan Teleskobu tarafından gözlenen dev Fermi Baloncukları ve Fermi’nin Gama-ışın Patlaması Monitörü tarafından gözlenen ve ilk defa bir kozmik kaynağın elektromanyetik ve kütle çekim dalgası emisyonlarını bir araya getiren ünlü nötron yıldızı birleşmesinin, GW170817 = GRB 170817A’nın gama-ışınlarının tespitidir. Fermi tüm Evren’deki gama-ışın kaynaklarının zamanla çözümlenen güzel haritalarını oluşturdu ve bu veriler herkesin bakmasına ve yorumlamasına açık. Bilim camiası Fermi’nin yüksek enerji alanındaki gelecek keşiflerini sabırsızlıkla bekliyor.

Görsel: NASA/DOE

Bir Bebek Kara Delik mi?

0
Bir Bebek Kara Delik mi?

17 Ağustos 2017 tarihi bir gündü. Bu tarihte ilk kez kainatta kısa süreli bir kaynak hem yayınladığı elektromanyetik radyasyonla, hem de ürettiği kütle çekim dalgalarıyla tespit edilmişti. GW170817 adı verilen bu kütle çekim dalgası kaynağı bir gama ışın emisyonu patlamasıyla ve değişen bir optik, morötesi ve X-ışın kaynağı olarak tanımlanmıştı. Bu gözlemler kaynağın bir kilonova, çok uzak bir galaksideki iki nötron yıldızının birleşmesi olarak tam yerinin saptanmasına yardımcı oldu. Bu kaynağın X-ışın emisyonunu Chandra X-ışın Gözlemevi’yle (CXO) ölçme çabalarının sonucu başlangıçta hayal kırıklığıydı. 19 Ağustos’ta, kütle çekim dalgası olayından iki gün sonra gözlemler kaynağı Chandra X-ışın bandında tespit etmekte başarısız oldu. Ama Chandra vazgeçmedi ve nihayetinde ödülü 26 Ağustos 2017’de X-ışın emisyonunun ilk tespiti oldu. CXO kaynağı izlemeye devam etti ve daha yeni gözlemler kaynağın Aralık’la birlikte önemli miktarda parlaklaştığını gösterdi. XMM-Newton X-ışın uydusuyla gözlemler de Aralık’ta, kaynak XMM tarafından görülebilir hale gelir gelmez yapıldı. Bu gözlemlerin Chandra’nınkilerle karşılaştırılması, kaynağın parlaklığının belirgin biçimde azaldığını gösterdi. Yukarıdaki görsel bu ilk XMM-Newton gözlemini, kilonovanın emisyonu üst soldaki daireyle işaretlenmiş olarak gösteriyor. Ev sahibi galaksinin emisyonu da XMM tarafından tespit edilmiş. X-ışın emisyonunun parlaklığı bu birleşmenin, kütlesi Güneş’in yaklaşık 3 katı kadar olan yeni bir kara deliğin doğumuyla sonuçlandığını düşündürüyor. Eğer doğrulanırsa bu bebek kara delik bilinen en düşük kütleli kara delik olacak.

Görsel & Referans: ESA/XMM-Newton; P. D’Avanzo (INAFÐOsservatorio Astronomico di Brera)

Tam İsabet

0
Tam İsabet

Yüksek kütleli yıldızların süpernova patlamaları oksijen, neon ve demir gibi kompleks elementlerce zengin, büyük sıcak şoklanmış gaz kalıntıları meydana getirir. Bu elementler ölümünden önce dev yıldızın çekirdeğinde oluşturulurlar ve patlama sırasından uzaya doğru saçılırlar. Yukarıdaki görsel Samanyolu’nun uydu galaksilerinden birisinde, Küçük Macellan Bulutu’ndaki iyi incelenmiş bir süpernova kalıntısının kompozit bir X-ışın ve optik görüntüsü. Mavi ve mor renkte gösterilen X-ışın görüntüsü Chandra X-ışın Gözlemevi’nden. Optik görüntü ise Hubble Uzay Teleskobu ve Avrupa Güney Gözlemevi’nin Çok Büyük Teleskop’uyla (VLT) elde edilen gözlemlerden oluşturuldu. VLT belirli elementlerin ışığında görüntüler oluşturabiliyor ve bu sayede farklı elementlerin yıldız patlamasıyla uzaya nasıl saçıldıklarını belirleyebiliyor. VLT görüntüsündeki kırmızı halka kalıntının, öncül yıldızın içerisinde oluşmuş elementlerden ikisi, oksijen ve neon bakımından özellikle zengin bir bölgesini gösteriyor. Chandra’nın üstün uzamsal çözünürlüğü de bu kırmızı optik halkanın tam ortasında yumuşak X-ışın emisyonundan bir mavi nokta kaynağı gösteriyor. Bu kaynağın X-ışın emisyonunun detaylı bir incelemesi bu cismin, Samanyolu’nun ötesinde türünün bulunan ilk örneği olan yalnız bir nötron yıldızı olduğuna işaret ediyor. X-ışın emisyonu, bir milyon dereceden daha fazla sıcaklığa sahip olması gereken sıcak yüzeyi tarafından üretiliyor. Bu nötron yıldızı, büyük ihtimalle patlayan yıldızın çöken çekirdeğinden geriye kalan şey. Ama eğer böyleyse, nötron yıldızının neden süpernova kalıntısının geometrik merkezi yakınlarında bulunmadığı belirsiz. Belki de patlama sırasında başlangıç konumundan tepilmiş olabilir mi?

Görsel & Referans:X-ışın (NASA/CXC/ESO/F.Vogt et al.); Optik (ESO/VLT/MUSE & NASA/STScI)

İlk Yıldızlara Yeni Bir Bakış Açısı

0
İlk Yıldızlara Yeni Bir Bakış Açısı

Kozmik mikrodalga arka plan ışıması, Evren’in doğumu sırasında üretilen ışığın kalıntısıdır. Başlangıcı Evren’in “saydam” hale geldiği, Evren’in, elektronların nötr atomlar oluşturmak için protonlarla ve helyum çekirdekleriyle tekrar birleşebileceği kadar soğuduğu bir zamana dayanır. Bu, Büyük Patlama’dan kabaca 380,000 yılı sonra gerçekleşti. Bu zamanda kozmik radyasyon artık bağsız elektronlarla sürekli çarpışmadı ve Evren’in en uzak köşelerine doğru akmaya başladı. Kozmik yolculuğu sırasında bu radyasyonun dalga boyu Evren’in genişlemesiyle birlikte uzadı, ta ki 13.4 milyar yıllık yolculuğun ardından, burada, Dünya’da uzun dalga mikrodalga radyasyon olarak gözleyişimize kadar. Bu radyasyon COBE, WMAP ve Planck uydu gözlemevleri tarafından sürekli daha detaylı olarak uzaydan incelenmekteydi. Planck uydusu kozmik mikrodalga arka planın en kesin ölçümlerini sundu ve Evren’in en eski zamanlarının yeni ve önemli detaylarını ortaya çıkardı. Yukarıdaki görsel kozmik mikrodalga arka plan ışımasının Planck tarafından elde edilen bir tüm gökyüzü haritası. Planck haritasının gösterdiği gibi bu radyasyonun renginde bazı ufak farklılıklar var: daha mavi bölgelerde kozmik arka plan ışımasının dalga boyu kırmızı bölgelerde olduğundan biraz daha kısa. Bu da mavi ve kırmızı bölgeler arasındaki aşırı küçük miktardaki sıcaklık düşüşünü ortaya koyuyor. Yakından bakarsanız haritanın desenli olduğunu görebilirsiniz. Bu desen kozmik arka plan ışımasının, radyasyon dalgasının salınım yaptığı baskın doğrultunun bir ölçüsü olan yerel polarizasyonunu yansıtıyor. Bu net polarizasyon, maddenin radyasyon kozmik yolculuğuna başladığı zamandaki dağılımı tarafından kozmik arka plan radyasyonu üzerine aktarıldı. Bu polarizasyon sinyalinin dikkatlice araştırılması, erken Evren’in evrimi hakkında önemli ipuçları sunuyor ve örneğin ilk yıldızların oluşum döneminin, daha önce sanılanın aksine birkaç yüz milyon yıl daha sonra olduğunu gösteriyor. Planck uzay aracının sağladığı ilerlemeler sayesinde ESA Planck ekibi 2018 Gruber Kozmoloji Ödülü’nü kazandı.

Görsel & Referans: ESA ve Planck Collaboration

Rossi X-ışın Zamanlama Kaşifi’nin Dönüşü

0
Rossi X-ışın Zamanlama Kaşifi’nin Dönüşü

Rossi X-ışın Zamanlama Kaşifi (RXTE) 30 Aralık 1995’te fırlatıldı. RXTE derin uzayda, hızla dönen nötron yıldızları, kara delikler tarafından yutulan maddenin son ölüm sarmalı, patlayan yıldızlar ve aktif galaksiler gibi gizemli X-ışın emisyonu kaynaklarındaki ani değişimleri araştırmaya adanmış bir uydu gözlemeviydi. Adını X-ışın astronomisinin öncülerinden birisinden, Güneş Sistemimizin dışındaki ilk kozmik X-ışın kaynağının keşfedilmesine yardımcı olmuş olan bilim insanı Bruno Rossi’den alıyordu. RXTE 3 cihazlık bir set taşıyordu: yeni X-ışın kaynaklarını arayarak göğün tamamını tarayan Tüm Gökyüzü Monitörü; Yüksek Enerji X-ışın Zamanlama Deneyi ve Orantılı Sayaç Dizisi. Gökyüzünü izleyerek ve özünde değişen X-ışın evreni hakkındaki anlayışımızı kökten değiştiren keşifler yaparak 16 yıl geçirdi. En önemli gözlemlerinden bazıları, Evren’deki bilinen en güçlü manyetik alanlara sahip nötron yıldızları olan magnetarların keşfi, Samanyolu’nun komşusu Küçük Macellan Bulutu’ndaki X-ışın pulsarlarının keşfi, kara deliklerin etrafında saniyede yüzlerce kez dönen maddelern tespiti ve dönen kara deliklerin etraflarındaki uzay zamanı kendileriyle birlikte sürüklediklerinin doğrulanmasıydı. RXTE’nin keşif görevi Ocak 2012’te sona erdi. Atmosfer direnci RXTE’nin yörüngesinin bozulmasına sebep oldu ve uydu nihayet 30 Nisan 2018 TSİ 17:45’te Dünya atmosferine tekrar girdi. Gelecek görevlerin tasarımında önemli bir etkisi olan gurur verici mirası, şu anda çalışmaya devam eden Swift ve NICER gibi X-ışın gözlemevlerinde yaşamaya devam ediyor.

Görsel: NASA