Ana Sayfa Blog Sayfa 7

SRG’nin Fırlatılışı

0
SRG’nin Fırlatılışı

Yukarıdaki görsel Spektrum-Röntgen-Gama’nın 13 Temmuz 2019’da Kazakistan’daki Baykonur Kozmodromu’ndan fırlatılışını gösteriyor. Spektrum-Röntgen-Gama (kısaca Spektr-RG ya da SRG), tüm yüksek enerji X-ışın Evreni’ni araştıracak olan (NASA’nın da katkı sağladığı) bir Rus-Alman uzay teleskobu. SRG üzerindeki ana cihaz eROSITA (“Görüntüleyici Teleskop Dizisiyle geniş Röntgen Taraması”). eROSITA tüm X-ışın gökyüzünün eşsiz, 4 yıl sürecek bir taramasını gerçekleştirecek ve 1990’ların başında Alman-İngiliz-Amerikan ROSAT gözlemevi tarafından elde edilen tüm gökyüzü X-ışın taramasını geliştirecek. eROSITA taraması, 0,2 keV’tan 10 keV’a kadar uzanan, 5 kat daha geniş bir X-ışın enerji bandında ve ROSAT Tüm Gökyüzü Taraması’nın elde ettiğinden çok daha yüksek bir hassaslıkta alınacak. SRG üzerindeki ART-XC (Astronomik Röntgen Teleskobu – X-ışın Toplayıcı) cihazıysa SRG’nin enerji aralığını daha bile yüksek enerjilere, 30 kilo elektron volta kadar genişletecek. ART-XC X-ışın optikleri NASA’nın Marshall Uzay Uçuş Merkezi’nde tasarlandı ve üretildi. SRG’nin asıl hedeflerinden birisi, Evren’deki büyük ölçekli yapıyı belirlemek ve Evren’i parçalayan gizemli karanlık enerjiyle ilgili bilgimizi test etmek için on binlerce uzak galaksi kümesini tespit etmek. SRG Evren’i Güneş-Dünya L2 noktasındaki bir park yörüngesinden, Güneş-Dünya ekseni üzerinde, Dünya’nın yaklaşık 1,5 milyon kilometre gerisinde, kütle çekimsel olarak kararlı bir bölgeden gözleyecek. SRG 4 yıllık tüm gökyüzü taramasını, Güneş-Dünya ekseni çevresinde her 4 saatte bir dönerek yapacak. Bu taramadan sonra SRG 3 yılı, galaksi kümeleri, aktif galaksi çekirdekleri, yıldızlar, nötron yıldızları ve kara delikler gibi ayrı gök cisimlerini detaylı gözlemlerini yaparak geçirecek.

Görsel: Roscosmos

Üçüncü Seferde Daha Fazla Altın mı?

0
Üçüncü Seferde Daha Fazla Altın mı?

Ağır elementlerin (örn. altın), yani büyük sayıda proton ve nötrona sahip atom çekirdeklerinin kökeni on yıllar boyunca bir sırdı. Bu elementler için en bariz ocak olan süpernova patlamaları, bunu yapabilir gibi durmuyorlardı. Bilim insanları bir alternatif aramak zorunda kaldılar ve sonunda gözlerini sıra dışı bir sürece çevirdiler: iki (veya daha fazla) nötron yıldızının çok büyük bir çarpışmayla birleşmesi, bu olağanüstü atom çekirdeklerini oluşturmaya yetecek kadar nötron zengini maddeyi serbest bırakabilirdi. Uzun yıllar boyunca bu çok kaba bir spekülasyon gibi görüldü, ta ki Ağustos 2017’de LIGO kütle çekim dalgası gözlemevi, uzay zamanda bir nötron yıldızı birleşmesi tarafından üretilen zayıf salınımları tespit edene kadar. Bu birleşme olayının elektromanyetik radyasyonu Fermi Gama-ışın Uzay Teleskobu, INTEGRAL ve uzay ve de yer temelli diğer teleskoplar tarafından tespit edilerek yorumu doğruladı. Bu gözlemler kaynağı, Samanyolu’ndan çok uzak bir galakside meydana gelen bir nötron yıldızı birleşmesi olarak kesin şekilde belirlediler. Peki böyle birleşmeler ne sıklıkta meydana geliyor? LIGO bu soruyu cevaplamak için çalışıyor. 25 Nisan 2019’da, üçüncü gözlem seferinin başlangıcından sadece birkaç hafta sonra LIGO, Virgo kütle çekim dalgası gözlemeviyle birlikte ikinci bir nötron yıldızı birleşmesinin kütle çekim dalgalarını tespit etti. Bu dalga tespitine S190425z adı veriliyor. Yukarıdaki görsel, bu birleşme olayının bir tüm gökyüzü görüntüsü üzerine bindirilen muhtemel konumunun dış hatlarını beyazla gösteriyor (Samanyolu’nun düzlemi soldaki dağınık kuşak). Bu olay sırasında iki LIGO detektöründen birisi kapalı olduğundan bu, normaldekinden daha büyük bir arama bölgesiyle sonuçlandı ve ne yazık ki hiçbir uzay ya da yer temelli teleskop tarafından S190425z’den gelen bir elektromanyetik sinyal tespit edilemedi. Bu tespitler, böylesi birleşmelerin ne kadar sık gerçekleştiklerini ve Evren’in ne kadar altın (daha da önemlisi molibden) içerebileceğini anlamada önemliler.

Görsel: LIGO/Virgo/NASA/Leo Singer

Acımasız

0
Acımasız

Kütle çekime meydan okunmaz. Bilim insanları bu özdeyişin gerçekliğine tüm kütle ölçeklerinde şahit oldular ve yakın zamanda işleyişini, hayal edilebilecek en büyük ölçeklerden birinde, galaksi kümeleri ölçeğinde gördüler. Yukarıda gösterilen, Dünya’dan yaklaşık 1,2 milyar ışık yılı uzakta bulunan (yani Evren 1,2 milyar yıl daha gençkenki hallerinde görülen), 1E2215 ve 1E2216 olarak adlandırılan, oldukça gizli iki galaksi kümesinin Chandra X-ışın Gözlemevi’nden X-ışın görüntüsü. Chandra X-ışın görüntüsüyle birlikte optik ve radyoda diğer çoklu dalga boyu görüntüleri, iki kümeyi sıra dışı bir zamanda, aralarındaki insafsız kütle çekim yüzünden tam da birbirlerine çarpmak üzerelerken yakalamış. Böylesi büyük ölçekli küme çarpışmaları, bilinen en güçlü olaylardan bazılarıdır ve Evren’in yapısının büyüyüp evrildiği ana yoldur. Bu çarpışmalar aslında ağır çekimde gerçekleşirler ve olmaları milyarlarca yıl sürer.  Kümeler bir araya gelirken değişken kütle çekim etkileri madde dağılımlarını bozar, kümeleri parçalar ve belki maddeyi aktif küme galaksilerinin merkezlerindeki aç süperdev kara deliklerin midelerine taşır, belki de yeni yıldız oluşumlarını körükler. Bu gözlemler, bu kuvvetli, ağır çekim küme çarpışmalarının bilgisayar simülasyonlarının test edilmesine yardımcı oluyor ve maddesel Evren’i oluşturan kozmik ağı daha iyi anlamamızı sağlıyor. Tüm görgü tanıkları gibi ne olmak üzere olduğunu bildiğimizi düşünüyoruz, yine de bakışlarımızı çeviremiyoruz.

Görsel & Referans: NASA/CXC/RIKEN/L. Gu et al

Yalnız Atomlar

0
Yalnız Atomlar

Galaksi kümelerinde kütle çekimle bir arada duran sıcak gaz, bilim insanlarına Dünya’da elde edilemeyecek koşullar altında gazın davranışını incelemeleri için eşsiz bir fırsat sunuyor. Bu sıcak küme içi gazdan muazzam miktarda var ve küme galaksilerinin kendilerinden daha fazla elektron ve proton içeriyor. Bu gazdaki maddenin miktarı devasa olsa da gaz o kadar büyük miktarda galaksilerarası uzay kaplıyor ki inanılmaz derecede düşük bir yoğunluğa sahip. Gazdaki tek bir proton, en yakın komşusundan kabaca 100.000 ışık yılı uzakta olabilir. Bu kadar yalnız atomlar nasıl davranıyor ve etkileşiyorlar? Astronomlar Chandra X-ışın Gözlemevi’ni kullanarak artık böylesi düşük yoğunluklu, sıcak gazın önemli özelliklerini ölçebiliyorlar. Coma galaksi kümesinin düşük yoğunluklu dış bölgelerinin derin bir gözlemini kullanan astronomlar, bu yoğunluğu düşük gazın düzgünlüğünü ölçmeyi başardılar. Yukarıdaki görsel Coma Galaksi Kümesi’nin (beyaz) bir optik görüntüsünü gösterirken düşük yoğunluklu küme gazının X-ışın emisyonu mor renkte görülüyor. Şaşırtıcı şekilde bu düşük yoğunluklu küme gazının X-ışın emisyonu, sıcak gazın içindeki yüklü parçacıklar arasındaki çarpışma hızının beklediğinizden çok daha fazla olduğunu ortaya çıkarıyor. Bilim insanları bu çarpışmaların plazmadaki küçük ölçekli türbülanstan etkileniyor olabileceğini veya küme gazındaki yüklü parçacıkların hareketlerinin zayıf bir manyetik alan tarafından önemli derecede değiştirildiğini düşünüyorlar. Bu çalışma, küme gazının hareketini yönlendiren yeni ve önemli fiziksel süreçlerin keşfine işaret ediyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Univ. of Chicago, I. Zhuravleva et al, Optik: SDSS

Evren’in Bedeni, XXL

0
Evren’in Bedeni, XXL

Evren’deki normal maddenin (vücutlarımızı, yiyeceklerimizi, giysilerimizi ve diğer her şeyi oluşturan şey) çoğu, dev bir kozmik ağda uzay boyunca dizilmiştir. Bu ağ yıldızlar ve galaksiler tarafından değil, kütle çekimle bir arada duran, düzinelerce ya da yüzlerce ayrı üye galaksinin muazzam grupları, galaksi kümeleriyle çizilmiştir. Bu galaksi kümelerindeki normal maddenin çoğu da üye galaksilerin kendisinde değil, küme içi ortamda, üye galaksiler arasında yer alan muazzam miktardaki gazda bulunur. Bu gaz aslında görünmezdir, ama galaksiler içinden geçerkenki hareketleri ve süpernovalar ve de kara delik fışkırmaları tarafından ısıtıldığı için o kadar sıcak hale gelir ki X-ışınları yayınlar. Bu yüzden galaksi kümelerinin X-ışın görüntüleri, astronomların kümelerin ne kadar normal madde içerdiklerini belirlemeleri açısından önemli bir yoldur. Yukarıdaki görsel, 365 galaksi kümesinin, X-ışın bandındaki en büyük taramalardan birisi olan XXL Taraması kapsamında XMM-Newton X-ışın uzay teleskobu tarafından alınan görüntülerinin bir galerisi. XMM-Newton’un olağanüstü hassaslığı nedeniyle, kümelerden pek çoğu o kadar uzaktalar ki, XMM-Newton tarafından görülen X-ışınları kümelerini Evren şimdiki yaşının yarısından daha gençken terk ettiler. XXL Taraması’nın sonuçları bilim insanları tarafından kozmolojinin modelleriyle normal maddenin Evren’deki dağılımına dair öngörüleri test etmek ve Evren’i parçalayan gizemli Karanlık Enerji’nin doğasına daha katı sınırlar koymak ve de Einstein’ın “en büyük yanılgısıyla” ilişkisini anlamak için kullanılıyor.

Görsel: ESA/XMM-Newton/XXL Survey

Atılan

0
Atılan

Güneşimiz Güneş Sistemine yalnızca ışık değil, aynı zamanda kendinden de parçalar veriyor. Yüzeyde başlayan güçlü parlamalar, Güneş’in bükümlü manyetik alanının enerjisini sıcak, hızla hareket eden kozmik parçacık bulutları şeklinde serbest bırakabilir. Astronomlar bu bulutlara Koronal Kütle Atımları, ya da kısaca CME adını veriyor. Böyle püskürmeler Güneş Sistemimizin güvenliğinde önemli bir rol oynayabilir. CME’ler, Dünya yörüngesindeki korunmasız uydular (veya insanlar) üzerinde zararlı etkiye sebep olacak uzay fırtınaları üretebilir. Fazlasıyla güçlü CME’ler iletişim uydularını mahvedebilir. Bilinen en kötü şöhretli örnek 1859’daki Carrington Olayı, Dünya üzerindeki telgraf tellerini eritmeye yetecek kadar kuvvetli bir güneş fırtınasıydı (modern, teknoloji temelli toplumumuzun böyle başka bir darbeye dayanıp dayanamayacağı da açık bir soru). Zaman içinde CME’ler bir gezegenin atmosferini de soyup atabilir (neyse ki Dünya’nın manyetik alanı atmosferimizi korumaya yardımcı oluyor). Galaksimizdeki çoğu yıldızın, Güneşimizde şu anda görülen nispeten mütevazı faaliyetten çok daha güçlü patlamalar sergilediğini biliyoruz. Ama yıldızlar bu kadar uzak olduklarından yıldız patlamaları tarafından üretilen CME’lerin özelliklerini ölçmek aşırı derecede zor. HR 9024 adlı nispeten parlak, yakın bir yıldız üzerine yeni bir çalışma, güçlü bir yıldız parlamasıyla ilişkili bir CME’nin özelliklerinin bugüne kadarki en iyi ölçümünü sağlıyor. HR 9024’teki güçlü bir parlama sırasında Chandra X-ışın Gözlemevi üzerindeki HETGS spektrometresini kullanan gözlemler, parlamayla atılan silikon, kükürt ve oksijen atomlarının hareketlerinde önemli değişimler gösterdi. Bu gözlemler Güneş CME’lerine özgü bir davranışla, en sıcak maddelerin yıldızın yüzeyinden saatte neredeyse bir milyon kilometreye varan hızlarda ilk olarak yükseldiklerini, ardından daha soğuk maddelerin tekrar yıldıza doğru indiklerini gösterdi. HR 9024’teki CME’nin kütlesi muazzam; Mars’ın uydularından Phobos’un kütlesinin neredeyse 100 katı kadar. Büyük oranda Güneş’in CME’lerinin gözlemlerine dayanan yukarıdaki görsel, HR 9024’teki koronal kütle atımının bir illüstrasyonu.

Görsel: NASA/CXC/INAF/Argiroffi, C. et al. İllüstrasyon: NASA/GSFC/S. Wiessinger

Yolu X-ışınlarıyla Bulmak

0
Yolu X-ışınlarıyla Bulmak

Dış uzayın sonsuz derinliklerinde nerede olduğunuzu ve nereye gittiğinizi bilmek epey göz korkutucu olabilir. Nerede olacağınızı öngörmek nerede olduğunuzu, belirli bir yönde ne kadar hızlı gittiğinizi ve ne kadar uzun süredir yolculuk ettiğinizi bilmeyi gerektirir. Zamandaki ufak bir belirsizlik bile astronomik şekilde uzun yolculuklardaki uzay aracı için büyük konum hatalarına birikeceğinden zamanın kesinliği hayatidir. Ay’dan daha yakın uydular için yüksek hassasiyetli konumlar yerdeki (ABD Donanma Gözlemevi’ndeki Master Clock gibi) ya da Dünya çevresinde yörüngedeki (Küresel Navigasyon Uydu Sistemi’ni oluşturan navigasyon uyduları ve Küresel Konumlama Sistemi gibi) yüksek hassasiyetli atomik saatler kullanılabilir. Daha uzak yolculuklar içinse Dünya yakınından, ışığın sonlu hızında ilerleyen sinyallerin uzay aracına ulaşması saatler veya daha fazla sürebilir. Örneğin bir sinyalin hala çalışan en uzak uzay aracı Voyager 1’e ulaşması 20 saatten fazla alıyor. Ama neyse ki doğa derin uzay yolcularına, kılavuz olarak kullanılabilecek doğal deniz fenerleri sunar. Bu doğal deniz fenerleri pulsar adı verilen dönen nötron yıldızlarıdır. Bunlar döndükçe nötron yıldızının manyetik ekseniyle hizalı hüzmelerden X-ışın emisyonu parlamaları üretirler. Bu dönen nötron yıldızlarının zonklama periyodları atomik saatlerin kesinliği ile rekabet eder. Samanyolu boyunca dağılmış bir dizi X-ışın pulsarı için X-ışın zonklama periyodlarını ölçerek, prensipte bir uzay aracı galakside herhangi bir yere gidebilir. Pulsar navigasyonu aslında önemli bir geçmişe sahip bir fikir ve Pioneer 10 ile 11’de (Güneş Sistemi’nin ötesine seyreden ilk gemilerimiz) ve Voyager uzay aracı tarafından taşınan Altın Plak’ta kullanıldı. Yukarıdaki görsel Altın Plak’ın kapağını gösteriyor ve Dünya’ya yolu gösteren pulsar temelli harita sol alt köşede yer alıyor. X-ışın pulsar navigasyonu halihazırda Uluslararası Uzay İstasyonu’nda, SEXTANT (X-ışın Zaman Ölçümü ve Navigasyon Teknolojisi İstasyon Kaşifi) adlı bir deneyle sergilendi. SEXTANT pulsar detektörü olarak istasyona bağlı Nötron Yıldızı İç Kompozisyon Kaşifi (NICER) X-ışın gözlemevini kullanıyor. Pulsarların kullanıldığı X-ışın navigasyonunun bir gün dış Güneş Sistemi’ne (ve ötesine) robotik (hatta insanlı) keşifleri mümkün kılması bekleniyor.

Görsel: NASA; JPL

Suyla Görmek

0
Suyla Görmek

Evren tarafından üretilen en yüksek enerjili radyasyonu gözlemlemek yeni teknikler ve epeyce de hüner gerektirir. Compton Gama-Işın Gözlemevi, AGILE, INTEGRAL, Swift ve Fermi Gama-Işın Uzay Teleskobu gibi yörüngedeki uydu gözlemevleri yüksek enerji kaynaklarını oluşturdukları gölgelere bakarak veya radyasyonu maddeye dönüştürerek ve parçacıkların izlediği yolları çizerek gözlerler. HESS ve VERITAS gibi diğer gözlemevleri ise derin uzaydan gelen yüksek enerjili fotonları tespit etmek ve izlemek için gerçekten Dünya’nın atmosferini kullanırlar. Yüksek İrtifa Su Cherenkov Gama-Işın Gözlemevi (HAWC) bu yüksek enerji gözlemevlerinden belki de en sıra dışı olanıdır. Meksika, Puebla yakınlarındaki Sierra Negra volkanının kenarında, 4100 metre irtifada bulunan HAWC, her biri suyla dolu ve dört adet sofistike ışık detektörü içeren, dört metre yükseklikte ve çapı 7.3 metre olan 300 tane büyük oluklu çelik tank kullanıyor. Su tanklarına ışığın suda ilerleyebileceğinden daha hızlı giren yüksek enerjili yüklü parçacıklar, 41 derece genişlikte bir konide ışık detektörleri tarafından algılanabilecek, Cherenkov radyasyonu adı verilen özel bir mavi ışık türü üretiyorlar. HAWC gökyüzünde anlık olarak yaklaşık 15 dereceyi kapsarken Dünya’nın dönüşü HAWC’ın gökyüzünün büyük bölümünü kapsamasını sağlıyor. Yukarıdaki görsel HAWC gözlemevinin su tanklarını gösteriyor.

Görsel: J. Goodman

Yıldız Mezarlığında Dönmek

0
Yıldız Mezarlığında Dönmek

Çift sistemlerinde sıklıkla, benzer kütleye sahip başka bir yıldızın çevresinde dönen, Güneşimizden 8 kat ya da daha fazla kütleye sahip yıldızlar bulunabiliyor. Böyle dev yıldızlar yaşamlarını patlayarak ve kendilerini kara deliklere veya nötron yıldızlarına çevirerek sonlandırıyorlar. Bu nedenle çift sistemlerinin önemli bir kısmının birbirleri etrafında dönen iki kara delikten, ya da birbirine bağlı iki nötron yıldızından, veya da bunların bir çeşit kombinasyonundan oluşması gerektiğini düşünüyoruz. Bu ölü, kompakt çiftleri tespit etmek zor olabiliyor, özellikle de muhtemelen pek fazla elektromanyetik radyasyon üretmeyen kara delik+kara delik sistemlerini. Yani Galaksimizde ve ötesinde böylesi sistemlerden kaç tanesinin bulunduğuna dair çok iyi kısıtlara sahip değiliz. Bu ölü dev yıldızların sayısı, yeni kimyasal elementlerin hangi yolla oluştuğu ve uzaya saçıldığını ve de küçük kara deliklerin büyük olanlara nasıl birleştiklerini anlamamızda önemli bir role sahip olduğundan bu önemli bir soru. Einstein’ın kütle çekim teorisine göre birbiri etrafındaki yörüngelerde dönen kütleli cisimler uzayzamanda, biraz da bir gölde birbirleri etrafında dönen iki teknenin oluşturduğu dalgacıklara benzer dalgalanmalar yaratırlar. Bu dalgacıklar neredeyse inanılmaz derecede küçük olsalar da son yıllarda bunları tespit etmeye yetecek kadar hassas teknolojiyi geliştirdik. Avrupa Virgo Kütle Çekim Dalgası Gözlemevi’yle birlikte çalışan Laser İnterferometre Kütle Çekim Dalgası Gözlemevi (LIGO), kara delikler veya nötron yıldızları spiraller çizip birleştiklerinde üretilen küçük uzayzaman salınımlarını tespit edecek güçlü bir takım oluşturuyorlar. Yukarıdaki görsel LIGO ve Virgo tarafından 2018’in sonuna kadar tespit edilen sistemlerin kütlelerini ve türlerini, bunlarla birlikte de karşılaştırma amacıyla normal türde yıldız yoldaşlara sahip nötron yıldızları ve kara deliklerin kütlelerini katalogluyor. Şaşırtıcı biçimde kara delik birleşmeleri, diğer sistemlere göre önemli derecede fazla kütleye sahip gibi görünüyorlar. LIGO yakın zamanda, neredeyse her hafta yeni tespitler yapan geliştirilmiş ve daha hassas detektörleriyle üçüncü gözlem süresine başladı. Bizi izlemeye devam edin!

Görsel & Referans: LIGO-Virgo; Frank Elavsky; Northwestern

Girdap’a Düşmek

0
Girdap’a Düşmek

Dış uzayın boşluğuna rağmen galaksiler arasındaki kozmik çarpışmalar oldukça yaygındır. En iyi örneklerden birisi, daha çok Girdap adıyla bilinen büyük spiral galaksi M51a ve yıldızlardan bir köprüyle bağlandığı daha küçük yoldaş galaksisi M51b’den oluşan Messier 51’dir. İki galaksi karanlık, uzak geçmişte çarpıştılar ve M51b spiraller çizerek değiştirilemez biçimde Girdap’ın içine doğru ilerliyor. Hem Girdap hem de M51b merkezi süperdev kara deliklere sahipler ve her ikisi de Dünya’ya yüzleri dönük göründükleri için sistem galaksi çarpışmalarının süperdev kara delikleri nasıl beslediklerini anlamak için büyük bir fırsat sunuyor. Bilim insanları böylesi devasa çarpışmaların maddeyi merkezi süperdev kara deliklerin midelerine taşıması ve boyutlarını büyütüp X-ışınlarında parlamalarına yol açması gerektiğini düşünüyorlar. İşin garip yanı, Chandra X-ışın Gözlemevi ve diğer X-ışın gözlemevleriyle yapılan gözlemler M51 galaksilerindeki süperdev kara deliklerin beklenmedik biçimde sönük olduklarını gösterdi. Ancak kara deliklerin yakınındaki madde X-ışın emisyonunun bir kısmını engelliyor olabilir. Bu yüzden de gözlenen emisyon gerçek faaliyetin çok altında olabilir. NuSTAR X-ışın gözlemevi, çok yüksek X-ışın enerjilerinde görüntüler elde etme kabiliyeti sunuyor ve bu yüksek enerji (“sert”) X-ışınları büyük miktarlarda soğurucu maddeyi geçip bize M51’deki süperdev kara deliklerin engellenmemiş görüntülerini verebiliyorlar. Yukarıdaki görsel M51’in NuSTAR görüntüsünü yeşilde, optik bir görüntünün üzerine eklenmiş olarak gösteriyor. NuSTAR gözlemleri her iki merkezi kara deliğin de sert X-ışın kaynakları olduğunu gösteriyor, ama M51’deki süperdev kara deliklerin aslında doğaları gereği sönük ve görüldüğü kadarıyla zarif yiyiciler olduklarını doğruluyor. Bu astronomlar için bir muamma ve belki de etkileşen galaksilerdeki süperdev kara deliklerin yalnızca ara sıra beslendiklerini, X-ışın aktif periyodların uzun durgunluk dönemleriyle birlikte serpiştirildiklerini gösteriyordur. Şaşırtıcı şekilde NuSTAR aynı zamanda Girdap’taki en parlak X-ışın kaynaklarından birisinin görüntünün solunda galaksinin dış spiral kolu yakınlarındaki mavi nokta, bir nötron yıldızı olduğunu gösteriyor. Bu X-ışın kaynağı o kadar parlak ki nadir bir ‘aşırı parlak X-ışın kaynağı’ (ULX) olarak sınıflandırılıyor. Süperdev kara deliklerden yaklaşık bir milyon kat daha az kütleli bu nötron yıldızının neden bu kadar parlak bir X-ışın kaynağı olduğu bilinmiyor. Astronomlar bu X-ışın emisyonunun belki de bir şekilde nötron yıldızının çok güçlü manyetik alanı tarafından üretildiğini düşünüyorlar, ama detaylar henüz tam olarak anlaşılabilmiş değil.

Görsel: NASA/JPL-Caltech, IPAC

Birleşmelere Yeni Bir Bakış

0
Birleşmelere Yeni Bir Bakış

Bir nötron yıldızı, dev bir yıldızın yaşamının sonundaki süpernova patlamasıyla üretilen son derece yoğun bir cisimdir. Bazen iki nötron yıldızı bir çift sistemi oluştururlar. Muhtemelen bu çift sistemleri, iki adet normal dev yıldızdan oluşan çift sistemlerinin ardılları ve bir şekilde sistemdeki her bir yıldızın süpernova patlaması çifti parçalamıyor. Bunun hangi sıklıkla gerçekleştiğini ya da Galaksimizde kaç tane nötron yıldızı çift sisteminin olduğunu bilmiyoruz. Çiftteki nötron yıldızlarından birisi bir pulsarsa, yörünge hareketi, pulsar tarafından yayınlanan radyo veya X-ışın radyasyonunun frekansında yörünge hareketinden kaynaklanan periyodik değişimden tespit edilebilir. Nötron yıldızı çiftleri, çiftteki nötron yıldızlarının hızlanmasıyla uzay zamanda oluşturulan, birbiri etrafında dönen iki geminin bir gölde ürettiklerine benzer kütle çekim dalgalarıyla ortaya çıkarılabilir. LIGO ve VIRGO gibi kütle çekim dalgası teleskopları bir, belki de iki nötron yıldızı çiftinin ölüm spiralleri ve çarpışmaları sırasında oluşturdukları güçlü, değişen kütle çekim dalgalarını zaten tespit ettiler. Bir nötron yıldızının diğeriyle çarpışması, bildiğimiz en kuvvetli olaylardan birisidir ve çok fazla radyasyon üretiyor olması gerekir. Ve aslında görülen ilk nötron yıldızı çifti birleşmesi olan GW 170817’de güçlü bir gama ışın patlaması da tespit edilmişti. Teoriler gama ışınlarının dar bir huzmede yayınlanmış olmaları gerektiğini öne sürüyor ve huzme bize doğrultulmuş değilse gama ışın emisyonunu göremeyebiliriz. Ama nötron yıldızı çarpışmaları aynı zamanda, daha dağınık olan X-ışın emisyonu da üretiyor olmalılar. Chandra X-ışın Gözlemevi’yle alınan verilerin yeni bir analizi, tespit edilebilen bir optik karşılığı olmayan, sönükleşmeden önce birden beliren sıra dışı bir X-ışın geçişini ortaya çıkardı. Yukarıdaki optik görüntüdeki küçük kutu, uzayın boş gibi görünen bir bölgesinde X-ışın kaynağının belirdiği konumu gösteriyor. X-ışın parlaklığı zirvesine yakın X-ışın kaynağı ilave görselde gösteriliyor. Bu kaynağın X-ışınlarında parlaklaştığı ve sönükleştiği tarz, kaynağın ürettiği X-ışın türleri ve uzak bir galaksiyle olan belirgin birlikteliği, astronomlara bu geçici X-ışın olayının büyük ihtimalle, bir çiftteki iki nötron yıldızının birleşmesiyle üretildiğini anlatıyor. Bilim insanları bu devasa birleşmenin magnetar adı verilen daha bile büyük, fazlaca manyetize bir nötron yıldızı ortaya çıkardığına inanıyorlar. Buna benzer gözlemler, nötron yıldızı birleşmelerini tanımlamak için yeni bir yol sunuyor ve bilim insanlarının magnetarların nasıl oluştuklarını anlamalarına yardımcı oluyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Çin Bilim ve Teknoloji Üniversitesi/Y. Xue et al; Optik: NASA/STScI

Çay Fincanı’ndaki Fırtına

0
Çay Fincanı’ndaki Fırtına

On yıldan uzun süredir bir amatör bilim insanları ordusu, galaksileri sınıflandırmak ve Galaksi Bahçesi’nde bulunan herhangi bir kozmik tuhaflığı tespit etmek için Evren’i tarıyor. Bunlardan belki de en ünlüsü Hanny’nin Voorwerp’i (Flemenkçe’de ‘cisim’ anlamında), Hollandalı bir öğretmen olan Hanny van Arkel tarafından keşfedilen garip bir parlayan damla. Bu tuhaf cisim daha sonra astronomlar tarafından, yakın bir galaksideki bir süperdev kara deliğin kısa süreli radyasyon patlaması tarafından üretilen iyonize gaz nebulası olarak tanımlandı. Yukarıdaki çoklu dalga boyu görüntüsü bir başka sıra dışı cismi, “Çay Fincanı Galaksisi”ni gösteriyor. Çay Fincanı adını, fincanın “kulpunu” oluşturan belirgin parlak gaz çemberinden alıyor. Chandra X-ışın Gözlemevi ve XMM-Newton X-ışın teleskobuyla yapılan yeni gözlemler, astronomların Çay Fincanı’na bir açıklama getirmesine yardımcı oldu. X-ışın görüntüleri, galaksinin merkezinde gizli, aktif olarak beslenen bir süperdev kara deliği ve düğümün kendisinin de X-ışınlarında fazlaca parladığını ortaya çıkarıyor. Bu veriler Çay Fincanı’nın kulpunun, gücünü süperdev kara deliğin birikim diskinden gelen rüzgardan alan bir sıcak, iyonize gaz fırtınası olduğunu gösteriyor. Beklenmedik şekilde bu, daha bile büyük ölçeklerde, güçlü parçacık jetlerinin diğer aktif galaksilerin çevresinde kabarcıklar üretmesine benzer görünüyor. Siz de galaksi bahçesinde bir gezintiye çıkın ve hangi şaşırtıcı yaratıkların gizlendiğini görün. Siz de galaksi bahçesinde bir gezintiye çıkın ve içinde hangi şaşırtıcı yaratıkların gizlendiğini görün.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/University of Cambridge/G. Lansbury et al; optik: NASA/STScI/W. Keel et al; radyo: NRAO/VLA

Kabarcıklar Şişirmek

0
Kabarcıklar Şişirmek

Fermi Gama-ışın Uzay Teleskobu’nun en şaşırtıcı bilimsel bulgularından birisi de, Samanyolu’nun merkezinin üstüne ve altına doğru 25,000 ışık yılından daha fazla uzayan iki adet muazzam, gama ışın yayınlayan, kabarcık benzeri yapının keşfiydi. Bu “ Fermi Kabarcıkları”nın kökeni hala net değil, ama muhtemelen milyonlarca yıl önce, kendi sevgili süperdev kara deliğimiz Sgr A’daki devasa bir patlamayla oluşturuldular. Böylesi bir patlama, muazzam miktarda maddenin kara deliğin içine düşüp, dev bir birikim diski ve diğer galaksilerdeki merkezi süperdev kara deliklerle ilişkili türlerde geçici jetler oluştururken üretilmiş olabilir. Bu jetler kabarcıklar oluştururak Galaksi’den dışarı ve galaksilerarası uzaya doğru fırlamış olabilirler. Yayınladıkları yüksek enerji gama ışın parlaması, kabarcıkların içinde neredeyse ışık hızına kadar hızlanmış olan yüklü parçacıklarca üretiliyor. Samanyolu’nun merkezinin yakınlarında, Fermi Kabarcıkları ve Sgr A’nın yakınındaki alanın XMM-Newton X-ışın gözlemeviyle yapılan yeni bir X-ışın haritası, Sgr A’nın civarından kaynaklanan ve Fermi Kabarcıkları’nın içine doğru yüzlerce ışık yılı uzanan sıcak, X-ışın yayınlayan paralel gaz fışkırmalarını ortaya çıkardı. Kırmızının düşük enerji bandındaki toplam emisyonu, yeşilin asıl olarak iyonize kükürt atomlarının emisyonunu, mavinin ise daha yüksek enerji emisyonunu temsil ettiği yukarıdaki görsel bu bölgenin XMM-Newton X-ışın renkli haritasını gösteriyor. (Beyaz noktalar, ayrı kaynakların emisyonunun dışa akışın dağınık X-ışın parlaklığını ortaya çıkarmak için silindiği bölgeleri gösteriyor. Bu XMM-Newton verilerinin analizi, Samanyolu’nun merkezinden, bir bacadan akan sıcak hava gibi Fermi Kabarcıkları’nın temelini besleyen iki kanal üzerindeki güçlü bir sıcak gaz akışına işaret ediyor. Bu bacalar, Sgr A’nın Fermi Kabarcıkları’nın şişkin tutmaya yardımcı olan aralıklı patlamaları tarafından üretilmiş olabilirler.

Görsel & Referans: ESA/XMM-Newton/G. Ponti et al. 2019, Nature

Astronomlar Parıldayan Dev Ahtapot Keşfettiler

0
Astronomlar Parıldayan Dev Ahtapot Keşfettiler

Evren’e yüksek enerji X-ışın emisyonunda bakan astronomlar sık sık sıra dışı şeyler görürler. Belki de en sıra dışı olanlardan birisi, XMM-Newton X-ışın Gözlemevi’yle elde edilen ve görüldüğü kadarıyla dev bir ışıldayan ahtapotu gösteren yukarıdaki bu görsel. 300 ışık yılından daha büyük olan bu dev ahtapot şimdiye kadar yakalananların en büyüğü ve güney yarım küredeki büyük, batmış bir geminin omurgasında saklanırken bulundu. Pek çok farklı türde fosforlu deniz canlısı bilinse de bu, X-ışınlarında parıldadığına inanılan böylesi ilk canlı. Bu X-ışın parıltısının biyolojik bir amaca hizmet edip etmediğini bilmiyoruz. Muhtemelen ahtapotun vücudunun içerisinde sıkışmış olan ve kökeni net olmayan sıcak gazlardan doğuyor. Ahtapotun gözlerinin büyük bir delici güce sahip olduklarını biliyoruz ve parlaklıkları periyodik olarak değişiyor. Yeşil ışıklardan bir kümeyse ahtapotun kafasının tepesinde bir şapka misali duruyor. Bu müthiş keşif, böylesi göksel deniz canlılarıyla ilgili diğer örnekleri arama dürtüsünü artırdı ama astronomlar daha çok eğer bulunurlarsa bunlara hangi adı verecekleri konusunda kararsızlar. Bu kadar ürkütücü sorulara rağmen astronomlar yakın gelecekte bir gün, detaylı gözlemler ve dikkatli analizler sayesinde bu güzel, sıcak canlılar ve içerisinde yüzdükleri gök okyanusunun ekolojisinde oynadıkları rol hakkında tam bir anlayış elde edeceklerinden umutlular.

Görsel & Referans: Marco Iacobelli (XMM-Newton SOC) ve ESA

Sanal Olarak Orada Olmak

0
Sanal Olarak Orada Olmak

Samanyolu Galaksisi’nin merkezi, dev yıldızların doğduğu ve öldüğü, görülmeyen, Güneş’ten 4 milyon kat daha büyük kütleye sahip (Güneş’in büyüklüğünün yalnızca 17 katı bir alana sıkışmış) bir süperdev kara deliğin yıldızlara ve gaza egemen olduğu gizemli bir yer. Galaksinin merkezi, burada bulunan olağanüstü sayılarda dev yıldızın ışık tarafından hareket ettirilen güçlü rüzgarıyla üretilen sıcak gazla kaynıyor. Bu yıldız rüzgarları saatte milyonlarca kilometrelik hızlarda çarpışıyor ve kinetik enerjiyi ısıya çeviriyorlar, on milyonlarca derecelik sıcaklıklarda sıcak gazlar üretiyorlar. Bu gazın bir kısmı, Evrenimizde bir daha görülmemek üzere kara deliğin içine düşecekler. Kara deliğin çevresindeki yıldızlarla gazın konumlarını ve hareketini dikkatlice simüle eden yeni bir süper bilgisayar modeli sayesinde artık bu tehlikeli yeri kendi rahat koltuğunuzdan da güvenle izleyebilirsiniz. Yukarıdaki görsel bu simülasyonun anlık bir görüntüsü: on milyonlarca derecelik sıcaklıklardaki X-ışın yayınlayan gaz maviyle; on binlerce derecelik sıcaklıklardaki daha soğuk ve yoğun gaz kırmızıyla ve daha da soğuk ve daha bile yüksek yoğunluktaki gaz ise sarıyla gösteriliyor. Ama bu aktif bölgenin dinamik doğasının daha da iyi bir görünümüne, Galaktik Merkez’in yeni yüksek çözünürlüklü üç boyutlu sanal gerçeklik filmiyle ulaşılabilir. Bu film, merkezi kara delikteki seyir noktasından gazların ve yıldızların akışının 3 boyutlu bir görünümünü veriyor. Film, Chandra X-ışın Gözlemevi ve diğer yüksek enerji uzay teleskoplarının detaylı X-ışın gözlemleriyle karşılaştırmak için süperdev kara delik yakınlarındaki dinamik etkileşimleri simüle ediyor ve astronomların, uzayın bu garip bölgesinin şiddetli geçmişini yeniden oluşturmalarını sağlıyor.

Görsel & Referans: NASA/CXC/Pontifical Catholic Univ. of Chile /C.Russell et al.

Kükreyen Aslan

0
Kükreyen Aslan

Genç yıldızlar hızlı dönerler ve hızlı dönüş, kuvvetli manyetik alanlar üreten güçlü iç dinamoları çalıştırır. Bu yıldızların bazı bölümleri diğerlerinden daha hızlı döndüğü için manyetik alan çizgileri dolaşık hale gelebilir. Ve işler çok karıştığında patlamaya hazır hale gelirler. Güneş’teki dolaşık manyetik alanlar güçlü güneş patlamaları üretir, gezegenlerarası uzaya doğru yüksek enerji parçacıkları fırlatır ve Dünya’nın manyetosferinin korumasının dışında olan talihsiz robotlara ve insanlara gerçek zararlar verir. Yıldızlar arasında Güneş, nispeten yavaş dönüş hızına (ayda bir kez) uygun olarak çok da aktif sayılmaz. Ama genç yıldızlar her birkaç günde bir dönebilirler, bu yüzden de daha güçlü patlamalar üretmelerini bekleyebilirsiniz. Ve yanılmış olmazsınız. Astronomlar yakın zamanda bir yıldızda, daha önce gözlenen tüm diğer patlamalardan daha parlak olan, rekor kıran bir patlama keşfettiler. Patlayan yıldız EV Lac, nispeten küçük, sıradan bir kızıl cüce yıldız, ama yalnızca birkaç yüz milyon yaşında, ve özellikle genç, asi bir yıldız. EV Lac’teki patlama Swift uydusundaki X-ışın Teleskobu tarafından tespit edildi ve ortalama bir güneş patlamasından binlerce kat daha güçlüydü, üstelik sekiz saat boyunca devam etti. Patlamanın zamanla Swift tarafından görülen parlaklığı yukarıda gösteriliyor. Sağda ise EV Lac’teki patlamayla birlikte, büyük ihtimalle yüzeyini kaplayan gelişkin manyetik düğümlerde hapsedilmiş olan sıcak plazmanın bir sanatçı tasviri görülüyor. EV Lac gibi genç yıldızlar çevrelerinde genç güneş sistemlerine sahip olabilirler. Böylesi güçlü patlamalar bu yıldızın yörüngesindeki genç bir dünyaya neler yapabilir?

Görsel & Referans: R. Osten et al.; Casey Reed/NASA

CNB

0
CNB

İçerisinde yaşadığımız Evren her zaman, bugün yaşadığımız karanlık enerji ve maddenin baskın olduğu soğuk alem değildi. Daha erken zamanlarda Evren çok daha sıcak ve yoğundu. Büyük Patlama’dan hemen sonra sıcaklıklar ve yoğunluklar, bir yıldızın merkezinde bulabileceğiniz kadar yüksekti. Bu koşullar helyum çekirdeklerini oluşturmaları için protonları sıkıştırdı ve geride bugün etrafımızda gördüğümüz hidrojen ve helyumun neredeyse tamamını bıraktı. Bu kadarını Büyük Patlama’dan yaklaşık 380,000 yıl sonra Evren neredeyse şeffaf olduğu anda üretilen radyasyon, yani kozmik mikrodalga arka planla ilgili detaylı çalışmalardan biliyoruz. Ardından Evren’in genişlemesiyle daha düşük enerjili mikrodalga banda uzatılan bu enerjik radyasyon, Evren’in çok eski tarihindeki koşulların damgasını taşıyor. Ama bu kozmik mikrodalga arka plan tek önemli kozmik arka plan değil. Erken zamanlarda Evren yalnızca bu radyasyonla değil, atomaltı parçacıklar etkileştiğinde üretilen nötrino adlı küçük atomaltı parçacıklarla da yıkanıyordu. Nötrinolar maddeyle çok nadiren etkileşirler, çok küçük bir kütleye sahiplerdir ve ışık hızında hareket ederler. Aynı zamanda tespit edilmeleri o kadar zordur ki kainatın derinliklerinden bize doğru akan nötrinoları bulmak için Antarktika büyüklüğünde bir detektör gerekir. Ama nötrinoların varlığı oluşumunda Evren’in yapısı üzerinde önemli bir etkiye sahipti. Astronomlar yakın zamanda mikrodalga arka planın küresel haritasındaki küçük sıcaklık değişimlerini inceleyerek ve uzak Evren’deki galaksi dağılımları üzerine dikkatli çalışmalarla bu küçük etkiyi doğruladılar. Bu kozmik nötrino arka planı bugün göz ardı edilebilir olsa da bir zamanlar Evren’deki enerjinin %10 kadarını içeriyordu.

Görsel & Referans: NASA/WMAP Bilim Ekibi

Kayıp Olan Bulundu Mu?

0
Kayıp Olan Bulundu Mu?

Diğer kanıtlarla birlikte kozmik mikrodalga arka planın COBE, WMAP ve Planck gibi uydularla yapılan gözlemleri, Evrenimizin yalnızca yaklaşık %5’i bildiğimiz şeyden, maddesel dünyamızdaki herşeyi oluşturan normal atomlardan oluşurken %96’sınınsa anlamadığımız şeyden; Karanlık Madde ve Karanlık Enerji’den meydana geldiğini gösterdi. Durum aslında bundan bile daha vahim. Evren’deki normal madde miktarıyla ilgili dikkatli çalışmalar, yerel evrendeki normal madde miktarının, Büyük Patlama sırasında yaratılan maddenin yalnızca %70’i kadar olduğunu gösteriyor. Öyle görünüyor ki Evren’deki normal maddenin %30’unun kaybetmişiz. Bu madde bir yerlerde olmalı, ama nerede? Astronomlar  bu maddenin Ilık Sıcak Galaksilerarası Ortamda (WHIM), Evren’in büyük ölçekli yapısını oluşturan kozmik ağı meydana getiren normal ve karanlık madde filamentleriyle ilişkili sıcak gazlarda bağlı kaldığını öne sürüyorlar. Optik radyasyon yayınlamak için çok sıcak olacağından böylesi gazı tespit etmek zordur. Ama bu sıcak madde, görüş hattımız üzerinde yeterince varsa, uzak bir galaksi tarafından üretilen X-ışınlarını soğurabilir. Böyle bir soğurma oldukça zayıf da olsa bir grup astronom bunu bulmuş gibi duruyor. Astronomlar, X-ışında parlak, H1821+643 adlı bir kuasarın X-ışın radyasyonunu dikkatlice bir araya getirdiler. Kuasarın X-ışınları Dünya’ya yolculuklarında galaksilerarası ortamdan geçiyorlar ve WHIM’la karşılaşırlarsa ortamdaki iyonize atomlar belirli X-ışın dalga boylarını soğurabiliyor. Bu da kuasarın X-ışın spektrumunda hafif bir inişe yol açıyor. Yukarıdaki görsel H1821+643’ün Chandra X-ışın Gözlemevi’ndeki Düşük Enerji İletim Ağlı spektrometresi tarafından görülen birleşik X-ışın spektrumunun, WHIM’ın ipliksi yapısının bir simülasyonu üzerine eklenmiş bir bölümünü gösteriyor. Bu kanıt, daha önce kayıp olan normal maddenin en azından bir kısmının artık bulunmuş olduğunu düşündürüyor.

Görsel: İllüstrasyon: Springel et al. (2005); Spektrum: NASA/CXC/CfA/Kovács et al.

Bir Yıldız mı Doğuyor?

0
Bir Yıldız mı Doğuyor?

Samanyolu Galaksisi’nde bir dizi önemli yıldız fabrikası var. En önemli ve ilginç olanlarından birisi Karina’nın Büyük Nebulası, Samanyolu’nun Sagittarius-Carina spiral kolunda bulunan muazzam bir gaz ve toz bulutu. Karina Nebulası küçük, düşük kütleli yıldızlardan Samanyolu’ndaki (gizemli, patlamaya hazır Eta Carinae de dahil) bazı en büyük yıldızlara kadar çok çeşitli yıldızlara ev sahipliği yapıyor. X-ışın gözlemleri, Karina Nebulası gibi yerlerdeki yıldız oluşumunu anlamada önemli bir rol oynuyorlar. Bu kalın yıldızlararası bulutların en yoğun kısımlarının içinde yıldızlar oluşuyor. Genç, aktif yıldızların yüksek enerji X-ışın emisyonu, çok miktarda karanlığı geçebiliyor ve yeni doğmuş yıldız popülasyonunun eşsiz bir görüntüsünü elde etmemizi sağlıyor. Yıldız oluşum bölgelerinin X-ışın incelemeleri, yeni yıldızların demografik dağılımına dair bilgi sunuyor, Nebula’da en çok yıldızın nerede doğduğunu gösteriyor ve yeni doğanların ne kadarının zayıf, düşük kütleli, hangilerinin ise büyük, şişman ve dev olduğunu kısmen anlamamızı sağlıyor. X-ışın emisyonu hangi yıldızların kütle çekimle bağlı kardeşler ve hangilerinin tek olduklarını anlamamıza yardımcı oluyor. X-ışın gözlemleri aynı zamanda yıldız doğumu ve yıldız ölümü tarihini ve de eski jenerasyon yıldızların ölümlerinin, bugün oluşumunu gördüklerimizin türleri üzerinde sahip olabilecekleri etkileri anlamamızı sağlıyor. Yukarıdaki görsel Karina Nebulası’nın şimdiye dek elde ettiğimiz en derin, en net tam renki X-ışın görüntüsü. 2004’ten 2008’e kadar Chandra X-ışın Gözlemevi’yle yapılan 15 günlük gözlemlerden elde edildi. Gösterilen renkler X-ışın emisyonunun gözlenen enerjisini temsil ediyor: kırmızı daha soğuk, engellenmemiş maddenin düşük enerjili X-ışın emisyonunu gösterirken yeşil ve mavi daha sıcak, daha fazla engellenen yıldızların ve sıcak gazların yüksek enerjili X-ışınlarını gösteriyor. Bu görüntü nebuladaki hammaddeden oluşan 14,000’den fazla genç yıldızı ortaya koyuyor. Chandra görüntüsü aynı zamanda, ölen ve süpernova şeklinde patlayan dev yıldızların kompakt çekirdekleri olan altı nötron yıldızının X-ışın emisyonunu da ortaya çıkarıyor. Görüntüde aynı zamanda, güçlü yıldız rüzgarları ve süpernovalar tarafından üretilip nebulaya nüfuz eden dağınık bir X-ışın parlaması da görülebiliyor.

Görsel & Referans: NASA/CXC/PSU/L.Townsley et al.

Effects of Gamma-Rays on the Man-in-the-Moon (ve Güneş) Marigolds

0
Effects of Gamma-Rays on the Man-in-the-Moon (ve Güneş) Marigolds

Gama-ışın emisyonu, elektromanyetik radyasyonun en enerjik halidir. Bilinen en güçlü olaylar; patlayan yıldızlar, madde yutan dev kara delikler, madde ve anti madde yok oluşu, birbirine çarpan nötron yıldızları tarafından üretilir. Doğal gama-ışın emisyonu kaynaklarının bize yakın olması belki biraz can sıkıcı olabilir. Fermi Gama-ışın Uzay Teleskobu’ndaki Büyük Alan Teleskobu’ndan bu görseller, hem Güneş’in, hem de Ay’ın doğal gama-ışın kaynakları olduğunu gösteriyor. Ama (Güneş’teki güçlü patlamalar arada sırada gama-ışın taşmaları yaratsa da) bu gök cisimlerinin kendileri düzenli gama-ışın kaynakları değiller. Parlıyorlar çünkü hem Güneş hem de Ay kozmik ışınlar, diğer şeylerin yanında yıldız patlamaları tarafından inanılmaz yüksek enerjilere hızlandırılan atomların kopan parçaları tarafından dövülüyorlar. Bu hızla ilerleyen enerjik parçacıklar Ay’ın yüzeyindeki ve Güneş’in atmosferindeki atomlarla çarpışıyor ve bu çarpışmalar, kozmik ışınların kinetik enerjisinin bir kısmını gama-ışın radyasyonuna çeviriyor.

Effects of Gamma-Rays on the Man-in-the-Moon Marigolds: Paul Zindel tarafından yazılan ve Pulitzer ödülü de kazanan bir oyun.

Görsel & Referans: NASA, DOE, International Fermi LAT Collaboration