Ana Sayfa Blog Sayfa 4

Bir Yıldızla Ölmek mi?

0
Bir Yıldızla Ölmek mi?

Kızıl cüce yıldızın çevresindeki gezegenin tasviri

Galaksimiz Samanyolu’ndaki 1 milyara yakın yıldızın belki de yarısından fazlasını meydana getiren çok, ama çok sayıda küçük, sönük kızıl cüce yıldız var. Ve bu yıldızların çoğunluğu değilse bile pek çoğu, çevrelerinde dönen bir (ya da iki veya üç veya beş) gezegene sahip ve bu gezegenlerin de birçoğu yıldızlarının yaşanabilir bölgesinde, sıvı suyun (ve yaşamın) prensipte var olabileceği yerdeler. Galaksimizdeki bu milyonlarca ya da milyarlarca yıldızın kaç tanesi yaşamı destekliyor. İronik olan, kızıl cüceler çok sönük olduklarından bu potansiyel olarak yaşanabilir gezegenler yıldızlarının fazla yakınında dönüyor olmaları gerek. Kızıl cüce yıldızlar, güneş parlamalarının büyük ölçekli versiyonları olan yıldız patlamalarını yönlendiren güçlü manyetik alanlara sahip oldukları için tehlikeli şekilde aktifler. Bu güçlü yıldız “süper parlamalarının” yakındaki gezegenler üzerinde ne gibi etkileri olabilir? Barnard’ın yıldızının Chandra X-ışın Gözlemevi’yle alınan X-ışın faaliyeti üzerine yeni bir çalışma bu sorunun yanıtlanmasına yardımcı oldu. Barnard’ın yıldızı, yalnızca 6 ışık yılı mesafede, Dünya’ya en yakın kızıl cücelerden birisi. Barnard’ın yıldızının Chandra gözlemleri, sadece 7 saat süren bir gözlemde, bir yıldız parlaması tarafından üretilen kuvvetli bir X-ışın fışkırması gösterdi. Yukarıdaki görsel, Barnard’ın yıldızına benzer bir kızıl cücenin çevresindeki yaşanabilir bölgede bulunan bir gezegenin sanatçı tasviri. Ek görsel, Chandra gözlemi sırasında Barnard’ın yıldızının X-ışın parlaklığını gösteriyor; gözlemin başında X-ışın parlaklığında büyük bir artış gerçekleşiyor. Bu gözlem, zamanın yaklaşık %25’inde Barnard’ın yıldızının tehlikeli olabilecek süper parlamalarla fışkırdığını söylüyor. Bu parlamaların en zararlı etkisi, gezegen etrafındaki tüm atmosferin soyup atılmasını sağlaması ve gezegen üzerinde yaşamı, imkansız değilse de düşük bir ihtimal haline getirmesi olmalı.

Görsel: X-ışın ışık eğrisi: NASA/CXC/University of Colorado/K. France et al.; İllüstrasyon: NASA/CXC/M. Weiss

Kızıl Maskenin Ölümü

0
Kızıl Maskenin Ölümü

Kızıl Maskenin Ölümü

Dış diyarda, fiziksel bağlantının rahatlığı olmadan, her şey karanlık ve yalıtılmıştı. Yaklaştıkça, kan kırmızı perdeler, tuhaf bir ışığın titreştiği muazzam boşlukları gizliyordu. Bu derin, uzak inzivanın içinde, şaşırtıcı bir karanlıkta hapsolmuş şekilde, her yer delilik ve korkuyla, boşluk üstüne boşlukla kaplıydı. Bir köşe dönüldü ve kızıl şeytanın kötü niyetle bakan maskesi bir anda görünür oldu. Orada hiç ışık parlamamış, hiç sıcaklık yaymamış, tamamen siyah, korkunç bir çehre gizleniyordu. Her şeyi önlenemez bir iradeyle büken, derin, tekil bir boşluk. Daha yakında, ışıldayan şeytani hüzmeler karanlığa düşüyor, bir daha asla görülmemek üzere yutuluyorlardı. Karanlığın içinde, acımasızca tüm uzayın ve zamanın içinde dağılan akıllara zarar sesler duyuldu. Dinleyin! Duymuyor musunuz? Duyan herkesi umutsuzluğa iten, derinden, tek bir bas nota. Temiz ve yüksek ve derin ve fazlasıyla müzikal, ama o kadar kendine has ve şiddetli bir perdede ki onu duyanların hepsi çaresiz evrimlerini durdurdular, düzenleri altüst oldu, ta ki en sonunda dalgalar zirveye ulaşıncaya ve tüm bu cümbüş cılızlaşıp donuklaşıncaya kadar. Yine de şeytan hepsiyle görülmeye değer bir kurnazlıkla alay etti, hiç kimsenin maskesini çıkaramayacağı, günahkar bir alay. Geride yalnız bu gölgeli, viran şekil kaldı. Ve Karanlık her şeyin üzerindeki hudutsuz hükmünü sürdürdü.

Görsel&Referans: NASA/IoA/A.Fabian et al./E. Poe

Yaşam ve Ölümün Etkileşimi

0
Yaşam ve Ölümün Etkileşimi

Büyük kütleli yıldızlar genelde yoğun gaz ve toz bulutların içinde gömülü gruplarda doğarlar. Bu yıldızlar aynı zamanda doğsalar bile hepsi aynı hızda yaşlanmazlar. Düşük kütleli yıldızlar yavaş yavaş yaşlanırken büyük kütleli yıldızlar, son demir felaketine ulaşıp bir süpernova şeklinde patlayana kadar derinliklerindeki kompleks termonükleer işlem aşamalarını hızla geçirirler. Bu aşırı güçlü süpernovalar yıldız oluşturan bulut üzerinde muazzam etkiye sahiptir, bazı bölgelerde yıldız oluşumunu durdururken diğerlerinde başlatırlar. Bunun en iyi örneklerinden birisi, Kartal (Aquila) Takımyıldızı’ndeki W44 süpernova kalıntısıdır. Yukarıdaki görsel, yaklaşık 20.000 yıl önce bir yıldız oluşum bulutu içindeki dev bir yıldızın süpernova patlaması  ile üretilen enerjik X-ışın emisyonunu XMM-Newton X-ışın gözlemeviyle görüldüğü şekilde (mavi) gösteriyor. Aynı zamanda Herschel Uzay Gözlemevi tarafından görülen, sıcak tozun ürettiği düşük enerjili kızılötesi emisyon ve bulutun içindeki genç dev yıldızların şiddetli morötesi radyasyonu tarafından iyonize edilmiş gaz da görülüyor. Daireler W44 ve sağındaki diğer üç iyonize bölgeyle birlikte sol altta Samanyolu’nun galaktik düzleminin emisyonunu vurguluyor. Öne çıkarılan bir diğer cisim de hızla dönen manyetize bir pulsar, yani yıldızın küçük,  geride kalan sıkışmış ve yüksek enerji X-ışın emisyonu üreten çekirdeği olan PSR B1853+01.

Görsel: ESA/PACS/SPIRE/Luong & Motte, HOBYS Key Program consortium; ESA/XMM-Newton ve ESA

Kainat’ın Armonisi

0
Kainat’ın Armonisi

Dünya’nın ötesindeki uzayın keşfi çoğunlukla tek bir duyu, görme kullanılarak yürütüldü. Büyük Patlama’dan modern zamanlara kadar kainata dair bilgimizin büyük bölümü, ışığın bir formunun soğurulması ve emisyonunun analiziyle elde edildi. Uzun bir zaman boyunca bilgimiz, gözlerimizin algılayabildiği ışık formuyla sınırlanmıştı. Ama artık hassaslığımızı elektromanyetik radyasyonun bütün spektrumuna genişlettik. Buna rağmen bilgimizin çoğu hala görme duyumuzdan geliyor. Fakat Evren’e dair algımızı diğer duyularımızla da büyütmeye başladık. Şimdi isterseniz görünmez X-ışın Evreni’ne dokunabilirsiniz. Aynı zamanda sesleştirme (veya sonifikasyon) olarak bilinen bir işlemle dinleyebilirsiniz de. Sesleştirme görsel bilgiyi sese dönüştürüyor. Bu işlem yakın zamanda, Chandra X-ışın Merkezi’ndeki uzmanlar tarafından büyüleyici X-ışın görüntülerini sese dönüştürmek için kullanıldı. Yukarıdaki görsel, Samanyolu’nun merkezinin bir X-ışın görüntüsü. Bu görüntü sesleştirildi: beyaz dikey grafik, görüntünün X-ışın parlaklığının ses frekanslarına dönüşümünü gösteriyor. Evren’i deneyimlemek adına tamamen yeni bir yöntem. Siz de dinleyin.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/SAO; Optik: NASA/STScI; IR: Spitzer NASA/JPL-Caltech; Sesleştirme: NASA/CXC/SAO/K. Arcand, M. Russo & A. Santaguida

Einstein’ın Gölge Testi

0
Einstein’ın Gölge Testi

Einstein’ın hiç yanıldığı oldu mu? Hepimiz gibi o da bazı konularda hata yapmış olmalı (gerçekliğin olasılıksal doğası muhtelen bunun dikkate değer bir örneği), ama özel ve genel görelilikle ilgili teorilerini çürütmek, hatta değiştirmek oldukça zor. Bu teoriler, müonlar adı verilen atomaltı parçacıkların bozunması kullanılarak göreli zaman genişlemesinin denenmesi, Merkür’ün presesyonunun açıklanması, ışığın kütle çekimle bükülmesinin fotoğraflanması, çift pulsarların periyodlarınn kütle çekim radyasyonu emisyonu nedeniyle kısalmasının zamanlanması, ya da uzay zamanda birleşen kara deliklerin kütle çekim dalgalarından kaynaklanan dalgacıkların ölçülmesi gibi sınandığı her testi geçmiş görünüyor. Elbette Einstein’ın teorileri ekstrem fiziksel koşullarla (aşırı yüksek hızlar, veya aşırı derecede yüksek madde yoğunlukları) uğraştığı için (pek çok olan) alternatif teorileri elemek zor olabilir. Einstein’ın kütle çekim teorisinin olağanüstü bir varsayımı, merkezi süperdev kara deliğin gölgesinin Olay Ufku Teleskobu’yla tespit edilmesiydi. Şimdi bu kara delik gölgesi, kara deliğin olay ufkunun hemen yakınındaki kütle çekimin gücünü incelemek adına, Einstein’ın kütle çekim teorisini yeni ve şaşırtıcı yöntemlerle test etmek için kullanılıyor. Yukarıdaki görsel M87’nin merkezi süperdev kara deliğini, Olay Ufku Teleskobu ekibi tarafından tekrar oluşturulduğu şekliyle gösteriyor. Üç adet mavi daire, genel görelilik için önerilen iki değişiklik için Einstein’ın (merkezde) varsayımına kıyasla gölgenin büyüklüğü hakkındaki varsayımları gösteriyor. İçinde kütle çekimin olay ufku yakınlarında daha zayıf olacağı varsayılan kanunlar daha küçük bir gölge (solda) ortaya çıkarırken kütle çekimin genel göreliliğin öngördüğünden çok daha güçlü olacağını söyleyenler çok daha büyük bir kara delik gölgesi ortaya çıkarıyor. Şimdiye kadar Einstein (bir kez daha) haklı çıkmış gibi görünüyor, ama başka kara delik gölgelerinin ilave gözlemleri durumu daha da netleştirecek. Ama şimdilik Einstein “haklı” gibi duruyor.

Görsel: U. Arizona/EHT; Dimitrios Psaltis ve Raquel Fraga-Encinas

Orta Siklet Şampiyon

0
Orta Siklet Şampiyon

Kara delikler ne kadar büyük (ya da küçük) olabilirler? Yıldızların minimum ve maksimum kütleleri hakkında epey bilgimiz olmasına rağmen, şaşırtıcı şekilde bu yıldızların dönüşebilecekleri kara deliklerin kütle aralığını bilmiyoruz. Bu, çift sistemlerindeki kara deliklerin birbirleriyle birleşip daha da büyük kara delikler meydana getirebilmesinden kaynaklanıyor. (Kara delikler aynı zamanda kütle de kaybedebilirler, ama bu başka zaman anlatılacak bir hikaye.) Birkaç Güneş kütlesine sahip kara delikler ve galaksilerin merkezlerinde, milyonlarca (hatta milyarlarca) Güneş kütlesine sahip süperdev kara delikler belirledik. Ama bu iki ekstremin arasında yer alan, yüzlerce veya binlerce Güneş kütleli kara deliklere dair çok fazla örneğimiz yok (ve elimizde olan kanıtlar da biraz tartışmalı). “Orta siklet” bir kara deliğin varlığına dair muhtemelen en iyi kanıtımız, 25 Mayıs 2019’da LIGO ve Virgo kütle çekim dalgası gözlemevleri tarafından elde edildi. Bu gözlemevleri, Einsten’ın kütle çekim teorisinin hükümlerine göre, çift kara delikler (ya da nötron yıldızları, veya bunların bir kombinasyonu) spiraller çizip nihayetinde birleştiklerinde üretilen kütle çekim dalgaları geçerken uzay zamanın kendisindeki dalgalanmaları ölçüyorlar. 25 Mayıs 2019’da LIGO ve Virgo gözlemevleri, geçen bir kütle çekim dalgasının zirvesinden gelen güçlü, ani sinyaller kaydettiler. Bu dalga o kadar aniydi ki daha önce görülmemiş sıra dışı bir birleşme olayına, iki adet çok büyük kara deliğin birleşmesine işaret ediyordu. Bu olayda, 85 Güneş kütlesine sahip bir kara delik, 66 Güneş kütlesindeki partneriyle birleşip 142 Güneş kütlesine sahip bir kara delik ortaya çıkardı. Öncül yıldızların 151 Güneş’lik toplam kütlesiyle sonuçtaki birleşmenin 142 Güneş’lik toplam kütlesi arasındaki kütle farkı, LIGO ve Virgo tarafından görülen kütle çekim dalgaları şeklinde çevreye saçıldı. Yukarıdaki görsel, ürettikleri elektromanyetik ya da kütle çekimsel radyasyon (bazı nadir durumlarda her ikisi birden) ölçülerek belirlenen, bilinen kara deliklerin ve nötron yıldızlarının kütlelerini özetliyor. Mayıs 2019 olayı GW20190521’de bulunan dev kara delikler görselin tepesinde vurgulanıyor.

Görsel: LIGO-Virgo; Frank Elavsky, Aaron Geller; Northwestern

Işık Sızmaları

0
Işık Sızmaları

Eta Carinae, Dünya’nın 10.000 ışık yılı çevresinde en parlak cisimdir. Ama bir yüzyıla yakın süre yıldızın var olduğundan bile emin değildik. Bu muamma, 19’uncu yüzyılın ortalarında yıldızın tuhaf, ani bir fışkırmasının, bu fışkırma Eta Carinae’yi güney gökyüzündeki en parlak yıldız yaptığı için (en azından güney yarım küredeki) gözlemciler tarafından kolayca görülen bir olayın sonucuydu. Fışkırmadan kısa süre sonra yıldızın parlaklığı düşmeye başladı ve yirmi yılda çıplak göz hassaslığının altına kadar sönükleşti. Bu sönükleşmenin, fışkırma sırasında Eta Carinae’den atılan dev bir bulut içindeki tozun oluşumundan kaynaklandığını biliyoruz. Yaklaşık bir yüzyıl sonra gözlemler, Eta Carinae insan gözü için fazla sönük olsa da yıldızın çevresindeki engelleyici çift kutuplu püskürüğün (ya da şimdiki adıyla iyi tanınan Cüce Nebula) içindeki sıcak tozdan dolayı kızılötesinde inanılmaz parlak olduğunu gösterdi. Toz, Cüce’nin merkezindeki aşırı parlak, sıcak yıldız sistemi tarafından ısıtılıyor; bu merkezi yıldızın muazzam morötesi radyasyonu toz tarafından engelleniyor, ama tozun ısınmasına ve kızılötesinde ışıldamasına yol açıyor. Bu nedenle, kızılötesi radyasyon miktarı, nebulanın merkezindeki 150 yıldan uzun süre önce püskürmüş olan gizli yıldızın parlaklığının bir ölçüsü. Bu yıldız son derece parlak, bir milyon Güneş’ten bile parlak olmalı. Yukarıdaki görsel, Hubble Uzay Teleskobu’ndan optik (beyaz) ve morötesi (mavi) görüntüyle Chandra X-ışın Gözlemevi’nden bir X-ışın görüntüsünün (mor) kompoziti. Morötesi görüntü, çift kutuplu Cüce Nebula’yı çevreleyen tüylü gibi bir şekli gösteriyor ve Cüce’nin bir miktar UV ışığın dışarı sızmasına izin veren delikleri olduğuna işaret ediyor. Bu ışık kaybı, Eta Carinae’nin daha önce tahmin edilenden daha bile parlak olduğu anlamına geliyor. X-ışın emisyonu, fışkırma sırasında yıldız tarafından dışarı atılan maddenin, çevrede önceden var olan gaz ve tozla çarpışmasıyla milyonlarca dereceye ısıtılan gaz tarafından üretiliyor. Ama yıldızın kendisi tarafından üretilen X-ışınlarının bir kısmı Cüce’deki gaz ve tozu delip geçiyor. Bu X-ışınları, Eta Carinae’nin tek bir yıldız değil, iki yıldız, sıradan, uzun periyodlu, fazlaca eliptik bir yörüngede birlikte duran bir çift dev yıldız olduğunu doğrudan gösteriyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC; Optik: NASA/STScI

Fermi’nin Çalışmaları

0
Fermi’nin Çalışmaları

Fermi Gama-ışın Uzay Teleskobu 12 yıldır Dünya’nın yörüngesinde dönüyor, her üç saatte tüm gökyüzüne gama-ışınlarında bakıyor, tespit edilen en enerjik kaynaklar ve olaylardan bazılarının uzun kayıtlarını biriktiriyor ve gama-ışın fışkırmalarıyla kara deliklerin doğumlarını katalogluyor. Yukarıdaki görsele “Fermi Spirografı” adı veriliyor. Bu görüntü, 2008’deki fırlatılışından 2012’ye kadarki dört yıllık bir periyodda Fermi’nin Büyük Alan Teleskobu’nun (LAT) ünlü bir kaynağı, Vela Pulsarı’nı (gama-ışın yayınlayan, hızla dönen bir nötron yıldızı) merkeze alan balık gözü görüş alanını gösteriyor. Detektörün merkezinde (bu görüntünün merkezi) en hassas olan ve hassaslığı eksendışı açının artışıyla azalan LAT muazzam bir görüş alanına sahip. Görüntüde 75 derecelik bir eksendışı açıdaki kırmızı daire, LAT için yaklaşık kullanılabilir hassaslık sınırı ama LAT bunun ötesindeki gama-ışınlarını bile tespit edebiliyor. Bu görüntünün dönüşten dönüşe nasıl oluşturulduğunu görmek için LAT’ın dört yıldaki hareketinin bu güzel filmine bir göz atın. Bilim insanları Fermi’nin gelecek yıllarda da gökyüzünü izlemeyi sürdüreceğini ve (2017’de gerçek anlamıyla Evren’i sarsan iki nötron yıldızının birleşmesine benzer) heyecan verici, enerjik yeni kaynaklar bulacağını düşünüyorlar.

Görsel: NASA/DOE/Fermi LAT İşbirliği

Bir Nebulanın Gama-Işın Kalp Atışı

0
Bir Nebulanın Gama-Işın Kalp Atışı

Kuasarlar, galaksi merkezinde bir milyon Güneş’ten daha ağır, korkunç süperdev kara deliklerin gizlendiği aktif galaksilerdir. Bu süperdev kara delikler, galaksilerarası uzaya doğru on binlerce ışık yılı boyunca uzayan jetler fırlatır. Galaktik kuasarların küçük ölçekli versiyonları olan mikrokuasarlar ise bir kompakt cisim (nötron yıldızı ya da kara delik) ve nispeten normal bir yoldaş yıldız içeren çift yıldız sistemleridir. Mikrokuasarlar yoldaşlarından madde çekip yutarak güçlü rüzgarlarla jetler atar ve çevredeki yıldızlararası uzaya enerji ile madde saçar. SS 433, galaksimizde bulunan ünlü bir mikrokuasar. SS 433, Güneş’in yaklaşık 30 katı kütleye sahip bir dev yıldızla bunun yörüngesindeki yaklaşık 10-20 güneş kütlesinde bir kara delikten meydana geliyor. Kara delik yoldaş yıldızdan beslenirken uzaya doğru spiral çizen dar, devinen bir jet yayınlar. Fermi Gama-Işın Uzay Teleskobu ve dev Arecibo radyo teleskobuyla yapılan yeni bir çalışma, SS 433’ten 100 ışık yılı kadar uzaktaki kozmik gaz bulutundan gelen gizemli bir yüksek enerji gama-ışın sinyali, bir tür yüksek enerjili “kalp atışı” ortaya çıkardı. Normalde soğuk ve zararsız bu buluttan gelen gama-ışın sinyali, SS 433’teki kara deliğin presesyon yapan jetinin ritmiyle zonkluyor.  Bu da, SS 433’ün presesyon yapan jetiyle bulutun gama-ışın zonklamaları arasında doğrudan bir ilişki olması gerektiğini gösteriyor. Bilim insanları, jetlerde veya belki de kara deliğin yakınında üretilen, ışığa yakın hızlarda hareket eden hızlı proton dalgalarının, bulutun periyodik olarak gama-ışın dalgaları yayınlamasına sebep olabilecek bir yüksek enerji çarpışması şeklinde düzenli olarak buluta çarpabileceğini öne sürüyorlar. Yukarıdaki bu görsel, SS 433 ve yakın nebulanın içindeki tuhaf gama-ışın atışlarının bir tasviri. Mikrokuasar SS 433 ve devinen spiral jeti, görüntünün ortasında görülebiliyor. Yakındaki gaz bulutu da SS 433’ten biraz uzakta, ön planda görülebilirken eş merkezli daireler, SS 433’ün jetinin presesyon frekansıyla uyumlu olarak zonklayan gama-ışın atışı dalgalarının üstünü gösteriyor.

Görsel: DESY, Science Communication Lab

Kepler Filmi

0
Kepler Filmi

Yaklaşık 416 yıl önce gökyüzünü izleyenler, gece göklerinde bilinen tüm yıldızlardan ve Mars gezegeninden daha parlak yeni bir cisim bulduklarında hayretler içerisinde kalmışlardı. İlk kez 9 Ekim 1604’te Verona’daki Ilario Altobelli ve Floransa’daki Raffaello Gualterotti tarafından görülen, ilk olarak Lodovico delle Colombe tarafından duyurulan ve adını ünlü astronom Johannes Kepler’den alan Kepler’in süpernovasının, (muhtemelen bir yoldaş yıldızdan) madde birikimiyle kararlılık limitlerinin dışına itilen bir beyaz cüce yıldızın termonükleer patlaması olduğu biliniyor. Bu patlama, uzayda saatte milyonlarca kilometrelik hızlarla ilerleyen, dışarı doğru genişleyen muazzam bir sıcak, X-ışın yayınlayan atılmış gaz küresi oluşturdu. Kepler’in süpernovası Samanyolu’nun içinde ve nispeten yakın (yaklaşık 20.000 ışık yılı uzakta-bu yüzden patlama gerçekte MÖ 18.000 yılı civarlarında gerçekleşmiş olmalı) olduğundan süpernova patlamalarının Evren’i yaşam için gerekli olan kimyasallarla nasıl beslediğini anlamak açısından önemli bir örnek sunuyor. Yukarıdaki görsel, Kepler’in süpernovasının Chandra X-ışın Gözlemevi ile elde edilen yüksek çözünürlüklü bir X-ışın görüntüsü. Kepler süpernova kalıntısı Chandra ile 15 yıldan uzun süre gözlendi ve astronomlara sıcak, patlamış maddenin genişlerken nasıl evrildiğini neredeyse gerçek zamanlı olarak izleme şansı verdi. Chandra’nın eşsiz, yüksek çözünürlüklü görüntüleri, astronomların sıcak şoklanmış püskürükte meydana gelen hafif değişimleri göstermek için genişlemenin bir filmini oluşturmalarını sağladı. Genişlemeyi izlemek yalnızca maddenin patlama tarafından galaksi içine nasıl dağıtıldığını görmek için önemli değil, aynı zamanda öncü beyaz cüce yıldızın gerçekte nasıl patladığının simetrisine dair de bilgiler sunuyor.

Görsel: NASA/CXC/Univ of Texas at Arlington/M. Millard et al.

Girdapta Oynamak

0
Girdapta Oynamak

Dev yıldızlar termonükleer yakıtlarını tükettiklerinde çöker ve patlarlar. (Saniyeler içinde gerçekleşen) katastrofik çökme, ölmekte olan yıldızın merkezinde küçük, inanılmaz derecede yoğun, hızla dönen bir nötron yıldızı üretir. Daha sonra yıldızın çöken dış katmanları, yeni nötron yıldızının yüzeyine düşer ve buradan sekerek yıldızı bir süpernova patlamasında yok eden güçlü bir şok oluşturur. Eğer bu patlama tüm doğrultularda aynı güçte değilse nötron yıldızı belirli bir yöne güçlü bir şekilde itilebilir ve galakside muazzam hızlarda ilerleyebilir. Galakside son sürat giderken hareketi, bir göldeki sürat teknesine benzer şekilde güçlü bir pruva şok dalgası üretir. Özellikle ilginç bir dalga da, Samanyolu boyunca saatte milyonlarca kilometre hızla gittiği sırada, B2224+65 olarak bilinen dönen nötron yıldızı pulsarı tarafından oluşturulan sıra dışı “Gitar Nebulası”. Yukarıdaki görsel, başındaki pulsarla birlikte kesinlikle bir dretnot gitara (bir tür akustik gitar) benzeyen nebulanın optik bir görüntüsünü gösteriyor. Chandra X-ışın Gözlemevi’nden bir X-ışın görüntüsü, nötron yıldızından çıkan ve yıldızın hareket doğrultusuna neredeyse dik olan enerjik, tek taraflı bir jeti gösteriyor. Bu yapıların nasıl oluştuğu henüz net değil. Bir yorum, Gitar Nebulası’nın nötron yıldızından çıkan ve B2224+65’in uzaydaki yüksek hızıyla geriye doğru atılan atomaltı parçacıklardan bir “rüzgar” tarafından oluşturulduğunu, jetinse nötron yıldızının manyetik kutuplarında neredeyse ışık hızında hareket eden atomaltı parçacıklardan meydana geldiğini öne sürüyor. Jet ve Gitar Nebulası’nın hizasızlığı ise hala gizemini koruyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/UMass/S.Johnson et al, Optik: NASA/STScI & Palomar Gözlemevi 5-m Hale Teleskobu

Evren’in Zerreleri

0
Evren’in Zerreleri

Samanyolu gibi galaksiler, kütle çekimle bir arada tutulan, yüz milyonlarcadan milyarlarcaya kadar yıldızdan oluşan büyük cisimlerdir. Galaksi kümeleri, kütle çekimle bir arada duran, yüzlerceden binlerceye kadar galaksinin meydana getirdiği daha bile büyük cisimlerdir. Galaksilerin süper kümeleri ise (kendi süper kümemiz Laniakea gibi) düzinelerce galaksi kümesinden oluşan, bildiğimiz en büyük kütle çekimli cisimlerdir. Ve Evren o kadar büyük ki, galaksilerin süper kümeleri bile maddenin kozmik ağını bir arada tutan temel yapı taşları olarak düşünülebilir. Galaksilerin ve kümelerin, kütle çekim kuyularındaki sürekli çalkalanmaları, aradaki gazın sürtünmeyle ısınmasına yol açar ve sıcaklığın bu gazın X-ışınlarında parıldamasına sebep olacak şekilde milyonlarca dereceye çıkmasını sağlar. Pek çok üye galaksinin merkezindeki doyumsuz süperdev kara deliklerden fışkıran yüksek enerji emisyonu da güçlü bir X-ışın radyasyonu üretir. Yukarıdaki görsel, 650 milyon ışık yılı mesafede, yerel evrendeki en büyük galaksi toplanmalarından birisi olan (adını ünlü astronom ve konuşmacı Harlow Shapley’den alan) Shapley süper kümesinin eROSITA X-ışın teleskobu tarafından elde edilen bir X-ışın görüntüsünü gösteriyor. eROSITA’nın hassaslığı ve büyük görüş alanı, onu süper kümelerin incelenmesi için ideal bir cihaz yapıyor. Solda, görüntüler Shapley süper kümesindeki en ağır kümeleri öne çıkarıyor. Parıldayan her bir leke, süper kümedeki galaksi kümelerinden birisinin X-ışın emisyonunu temsil ediyor. Süper kümelerin X-ışın incelemeleri, eROSITA’nın birincil bilimsel görevlerinden birisi ve bir gün Evren’i parçalayan gizemli Karanlık Enerji’yi anlamaya yardımcı olabilir.

Görsel: Esra Bülbül, Jeremy Sanders (MPE)

XRISM

0
XRISM

Söylendiği gibi, bir resim bin kelimeye bedel. Astronomlar da bu kıymetli düsturun kendilerince bir varyasyonuna sahipler: bir spektrum bin resme bedel. Teknik anlamda, bir spektrum, bir cisim tarafından, genelde tüm elektromanyetik spektrumun sınırlı bir bandı üzerinde yayınlanan ışığın dalga boyu dağılımının ölçüsüdür. Daha sıradan biçimde bu, Güneş gibi parlayan bir cisim tarafından yayınlanan ışığın ayrı ayrı dalga boylarını gerçekten görebildiğimiz bir gökkuşağıdır. Spektrumların analizi astronomların, Evren’in mümkün olan en bütünlüklü görüntüsünü oluşturmalarına yardımcı olur ve yıldızlarla galaksilerin sıcaklıklarını anlamamızı, neyden yapıldıklarını belirlememizi ve nasıl hareket ettiklerini görmemizi sağlar. Yukarıdaki görsel, yüksek enerji astronomlarının Evren’e bakışımızı mükemmelleştirmemize yardım etmek için kullanacakları yeni bir aracı gösteriyor. Bu gözlemevinin adı XRISM, yani X-Işın Görüntüleme ve Spektroskopi Görevi. XRISM, tek bir X-ışın fotonunun dalga boyunu belirlemek için tamamıyla farklı bir teknoloji kullanıyor: bir X-ışın fotonu XRISM’in detektörlerinden birisine çarptığına akıl almaz derecede küçük bir miktar ısı aktarıyor ve XRISM bu küçük sıcaklık artışını ölçerek X-ışın fotonunun dalga boyunu çok yüksek bir isabetle belirleyebiliyor. XRISM’in detektörleri, mutlak sıfır noktası civarında tutulması gereken özel süperiletken maddelerden yapıldı. XRISM’in teknolojisi bilim insanlarına, yüksek enerji astrofizik cisimleri, özellikle de süpernova kalıntıları ve yıldız ya da galaksi kümeleri gibi geniş cisimler tarafından yayınlanan X-ışın spektrumunun en detaylı görüntüsünü sunuyor. XRISM bir Japon-Amerikan ortak X-ışın astronomisi görevi ve 2020’de Japonya tarafından fırlatılması planlanıyor.

Görsel: ISAS/JAXA

Çok Büyük Hadron Çarpıştırıcısı

0
Çok Büyük Hadron Çarpıştırıcısı

Uzaydaki şeyler devamlı birbirlerine çarparlar. Bunun iyi örnekleri, patlayıp çevredeki yıldızlararası gaz ve tozla çarpışan ve güzel, yaşam veren ve ölümcül supernova kalıntıları ortaya çıkaran, hızla hareket eden püskürük üreten yıldızlardır. Ama patlayan yıldızlar yalnızca bir kez patlar, bu yüzden böylesi çarpışmaların nasıl gerçekleştiğini detaylı şekilde test etmek için fiziksel koşulları kontrollü yöntemlerle tekrar üretmek zordur. Bilim insanları elbette tekrarlanabilir sonuçları sever ve neyse ki doğa da buna uyar. Çarpışan rüzgarlı çift sistemleri, bir tür kontrollü astrofizik laboratuvarı sunar. Bu sistemlerde aşırı derecede güçlü, saatte milyonlarca kilometre hızlarla esen yıldız rüzgarlarına sahip iki yıldız, kütle çekimle birbirlerine bağlıdır. Yukarıdaki görselde gösterildiği gibi, bir yıldızın güçlü rüzgarı kaçınılmaz olarak aradaki boşlukta diğer yıldızın güçlü rüzgarıyla çarpışacaktır ve yıldızlar yörüngede döndükçe şokları farklı madde yoğunlukları ve hızlarında çarpışır, bu da bilim insanlarının bu güçlü şokların tekrarlanabilir, değişen fiziksel koşullara nasıl karşılık verdiğini görmesini sağlar. Böyle bir sistem de süperdev eta Carinae çift sistemidir. Eta Car bilinen en büyük, en parlak yıldızlardan birisi (Güneş’ten yaklaşık 100 kat daha ağır ve birkaç milyon kat daha parlak) ve bunun yörüngesindeki, şimdiye kadar hiç doğrudan görülmemiş dev, parlak bir yoldaş yıldızdan meydana geliyor. İki yıldızın yörüngeleri aşırı derecede dış merkezli, yani iki yıldız arasındaki ayrıklık beş buçuk yıllık dönüşünde 10 kat kadar değişiyor. Daha parlak olan yıldızın güçlü, yavaş rüzgarının yoldaş rüzgarın hızlı, ince rüzgarıyla çarpışması, yıldızlar dönerken değişen X-ışın emisyonu ve diğer yüksek enerji emisyonları üretiyor. Yüksek Enerji Stereoskopik Sistemi (H.E.S.S) teleskobuyla (Namibya’nın Khomas Dağları’nda bulunan bir yer temelli teleskop dizisi) yapılan yeni gözlemler, eta Car tarafından daha da enerjik, görünür ışığın 100 milyar katı kadar enerjili gama-ışın radyasyonu üretildiğini gösteriyor. H.E.S.S. tarafından tespit edilen olağanüstü gama-ışın emisyonunun hızla hareket eden atom çekirdekleri tarafından üretildiği düşünülüyor. Bu da eta Car’ı bir tür göksel Büyük Hadron Çarpıştırıcısı yapıyor.

Görsel: DESY, Science Communication Lab

Değişim

0
Değişim

Bazı galaksilerin merkezlerindeki süperdev kara delikler, çevrelerindeki dönen madde disklerinden madde yutarak çok büyük miktarlarda (Güneş’in toplam güç çıkışından trilyonlarca kat daha parlak) yüksek enerji radyasyonu üretirler. Bu birikim disklerinin nasıl oluştuğunu, varlıklarını ne kadar koruduklarını ya da ne kadar kararlı olduklarını kimse gerçekten bilmiyor. Bu birikim süreci, galaksilerin ve maddesel Evren’i bir arada tutan maddenin her iki çeşidinin (ışık ve karanlık) “kozmik ağının” evrimi için hayati önemde. Bu yüzden bilim insanları, birikim diski tarafından üretilen yüksek enerji radyasyonuna bakarak bu birikim sürecini araştırmak için çokça zaman harcıyorlar. Bazen tuhaf şeyler oluyor. Az sayıda vakada bilim insanları, bir zaman aralığı için birikim sürecinin tamamen bozulmuş hale geldiğine işaret eden düzensiz değişimler gördüler. Kimse nedenini bilmiyor ve bu nadir olaylar rastgele olduğu için gerçekleşirken yakalanmaları zor oldu. Yani şimdiye kadar. NICER ve Swift X-ışın gözlemevleriyle diğer X-ışın uydularını kullanan bilim insanları, artık birikim süreciyle üretilen X-ışın emisyonunun değişen birikim hızıyla nasıl değiştiğini detaylı biçimde izleyebiliyorlar. Yukarıdaki görsel, aksi durumda sıradan 1ES1927+65 adlı bir galaksideki kara deliğin çevresindeki birikim diskini gösteriyor. İlave görsel bu birikim diskinin X-ışınlarının, bir yıldan daha uzun zamandaki X-ışın gözlemlerinde nasıl değiştiğini gösteriyor. 2018 yazında (X-ışın gücünde 8 saat kadar kısa sürelerde meydana gelen belirgin değişimlerle birlikte) X-ışın emisyonunda dramatik bir düşüş ve 2018 sonbaharında aşamalı bir düzelme görülebiliyor. Bu olağan dışı kanıt gerçek bir bilmece ve olağan dışı bir açıklama gerektiriyor. Astronomlar bu düşüşün muhtemelen, kara deliğe fazla yakınlaşan ve onun inanılmaz kütle çekimi tarafından lime lime edilirken, parçalanan yıldızın tanelerinin birkaç aylık bir süre için iç birikim diskinden gelen madde akışını dağıtmasıyla üretildiğini düşünüyorlar. Bu illüstrasyonda soldaki pano, parçalanan yıldızın bir enkaz akıntısının birikim diski üzerine düşüşünü ve (sağdaki panoda gösterildiği şekilde) iç birikim diskini yok edişini göstermeye çalışıyor.

Görsel&Referans: C. Ricci et al.; NASA/JPL Caltech

Havai Fişek Alanı

0
Havai Fişek Alanı

eROSITA Dünya’dan bir buçuk milyon kilometre uzaktaki yalnız karakolundan gökyüzünü haritalarken X-ışın evreninin şaşırtıcı yeni görüntüleri ortaya çıkıyor. Yukarıdaki görsel şahane bir X-ışın havai fişekleri alanını, gökyüzünde süpernova kalıntılarından, yani yıldızların devasa patlamaları tarafından geride bırakılan sıcak, ışıldayan bulutlardan bir değil, üç tanesini içeren bir bölgeyi gösteriyor. Her üç yıldız da galaksi zaman ölçeğinde bir anda, kozmik bir havai fişek gösterisinin büyük finali gibi patlıyor. Bu görüntüdeki en büyük nebula, Güneş’in yaklaşık 10-20 katı kütlede dev bir yıldızın, yaklaşık 12.000 yıl önce gerçekleşen çöküşü ve patlamasıyla üretilen Vela Süpernova Kalıntısı. Bize yakın, yalnızca 800 ışık yılı kadar mesafede olduğu için bu kadar büyük görünüyor. Büyük açısal büyüklüğü bu kalıntının daha küçük görüş alanlarına sahip diğer X-ışın teleskoplarıyla tam bir yüksek çözünürlüklü görüntüsünü elde etmeyi zorlaştırıyor, ama eROSITA kalıntının tamamını müthiş bir netlikle haritalıyor. Vela süpernova kalıntısı iki başka süpernova kalıntısının, sağ üstteki Puppis A ve sol alttaki (yalnızca 20 yıl önce keşfedilen)  Vela Junior’ın üstüne geliyor gibi görünüyor. Vela Junior’ın yaklaşık 600 ışık yılı uzakta olduğu düşünülüyor ve patlamanın ışığının Dünya’ya 700 yıl kadar önce ulaştığı sanılıyor (patlamanın insanlar tarafından görüldüğüne dair yazılı bir kayıt olmasa da Vela Junior’ın yüksek enerji radyasyonu Dünya atmosferine çarptığında oluşan kimyasal dönüşümlerin, Antarktika buzlarında gömülü kanıtları mevcut). Üç süpernova kalıntısı da nebulaların merkezleri yakınında görülebilen, küçük, aşırı kompakt, aşırı yüksek yoğunlukta nötron yıldızları içeriyor.

Görsel: Peter Predehl, Werner Becker (MPE), Davide Mella

Büyük Macellan Bulutu’nu Tekrar Keşfetmek

0
Büyük Macellan Bulutu’nu Tekrar Keşfetmek

400 yıl içinde en yakın görünür süpernovaya ev sahipliği yapan Büyük Macellan Bulutu, tüm astrofizik cisimleri ve süreçleri, yıldız doğumu ve ölümü, kara deliklerle nötron yıldızlarının oluşumu ve evrimi, aynı zamanda karanlık madde ve galaksilerin büyümesi arasındaki ilişkiye dair her türden araştırma için eşsiz bir laboratuvardır. Büyük Macellan Bulutu (ve Küçük Macellan Bulutu) adlarını, 16. yüzyılda yerküre etrafındaki seyahati sırasında bulutları gören ünlü kaşif Ferdinand Magellan’dan alıyor. Büyük Macellan Bulutu Dünya’dan yaklaşık 200.000 ışık yılı uzaktaki küçük (Samanyolu’nun yüzde biri kadar kütleye sahip) bir galaksi. Dünya’daki astronomlara içeriklerine dair net bir görüntü sunacak kadar yakın, önemli mesafe belirsizlikleri olmadan yıldızların ve kompakt cisimlerin parlaklık karşılaştırmalarına izin verecek kadar uzak. Yukarıdaki görsel Büyük Macellan Bulutu’nun, Dünya’dan 2,4 milyon kilometre (bir ışık yılının 255 milyarda biri) uzaktaki geçici yörüngesinde bulunan SRG uydu gözlemevindeki eROSITA teleskobu ile alınan yeni bir geniş alan X-ışın görüntüsü. Büyük Macellan Bulutu’nun mesafesinde, 3 derecelik ölçek çubuğu yaklaşık 10.000 ışık yılına karşılık geliyor. Görüntü galaksinin en parlak dört X-ışın kaynağını, LMC X-1 (yörüngesinde bir kara delik bulunan büyük kütleli bir yıldız), LMX X-2 (yörüngesinde birikim yapan bir nötron yıldızı bulunan düşük kütleli bir yıldız), LMX X-3 (yörüngesinde bir kara delik olduğu düşünülen bir başka dev yıldız) ve LMC X-4’ü (yakın yörüngedeki bir kompakt yoldaşın yoğun X-ışın emisyonuyla ısıtılan bir diğer dev yıldız) öne çıkarıyor. Bir dizi genç süpernova kalıntısının X-ışın görüntüleri de işaretlenmiş. Çembere alınmış bölge, fırlatmadan kısa süre sonraki ilk kontrol aşamasında eROSITA tarafından elde edilen “ilk (X-ışın) fotoğrafını” gösteriyor. eROSITA önümüzdeki dört yılda Büyük Macellan Bulutu’nu yaklaşık 7 kez daha tarayacak ve komşu galaksideki bilinen ve şimdilik bilinmeyen büyüleyici X-ışın kaynaklarının çok daha derin bir görünümünü sunacak.

Görsel: Frank Haberl, Chandreyee Maitra (MPE)

Sıcak, Enerjik Evren

0
Sıcak, Enerjik Evren

Yukarıdaki güzel görüntü sıcak ve enerjik Evren’in, SRG uzay aracının üzerindeki eROSITA teleskobuyla, Dünya-Güneş L2 noktasında Dünya’dan 1,6 milyon kilometre uzaktaki geçici yörüngesinden alınan ilk tüm gökyüzü haritasını gösteriyor. Bu, tüm gökyüzünün X-ışınlarında şimdiye dek elde edilen en derin haritası ve (görüntünün merkezinde soldan sağa doğru uzanan) Samanyolu’ndan derin uzaydaki kozmolojik mesafelere kadar 1.000.000 kadar X-ışın kaynağını ortaya çıkarıyor. eROSITA tarafından tespit edilen kaynakların sayısı, X-ışın astronomisini 50 yıllık tarihinde belirlenen X-ışın kaynaklarının sayısını ikiye katlıyor. eROSITA bunu başarmak için yalnızca altı aya ihtiyaç duydu. Tespit edilen kaynakların çoğu, uzak galaksilerin merkezlerindeki aktif şekilde birikim yapan süperdev kara delikler. Bu da süperdev kara deliklerin zaman içinde büyümelerini detaylandırıyor. eROSITA haritası aynı zamanda ve Evren’i bir arada tutan “Karanlık Madde” ile Evren’i parçalayan “Karanlık Enerji”nin gizemli doğasını anlamak için hayati sondalar olan galaksi kümelerinin muazzam kütle çekimi tarafından tutulan X-ışın yayınlayan gazların detaylarını da sunuyor. Eve yaklaştıkça, eROSITA haritası Samanyolu içerisindeki tüm normal maddeyle birlikte parlayan yıldızlar, çift sistemlerinde yoldaşlarını yiyen kara delikler ve nötron yıldızları, dev yıldızların yıldızlararası uzaya güçlü şok dalgaları taşıyan rüzgarları ve (Güneş Sistemimizin oluşumuna yardımcı olmuş olabilecek yakın bir yıldız patlamasının kanıtı da dahil) süpernova kalıntılarının bir sayımını sunuyor. Ama eROSITA’nın işi kesinlikle bitmiş değil: önümüzdeki 3,5 yılda eROSITA tüm gökyüzünü 7 kez daha tarayarak sıcak, yüksek enerjili, daima değişen X-ışın Evreni’nin daha bile net bir haritasını oluşturacak.

Görsel: Jeremy Sanders, Hermann Brunner ve eSASS ekibi (MPE); Eugene Churazov, Marat Gilfanov (IKI adına)

Gizli Evren Açığa Çıkıyor

0
Gizli Evren Açığa Çıkıyor

Dünya’dan 2,4 milyon kilometre uzaktaki yalnız hale yörüngesinde dönen Spektr-RG gözlemevi (Kısaca SRG), Güneş-Dünya L2 noktası etrafında (burada görev yapan ilk Rus gözlemevidir) gökyüzünde büyük daireler tarıyor. SRG, eROSITA ve ART-XC adlı iki teleskop taşıyor ve bu iki teleskop her altı ayda bütün X-ışın Evreni’ni haritalıyor. SRG yakın zamanda, 8 Aralık 2019’dan 10 Haziran 2020’ye kadar devam eden ilk tüm gökyüzü X-ışın taramasını bitirdi. ART-XC teleskobu, yüksek enerji X-ışın bandındaki (4-30 keV) en yüksek çözünürlüklü geniş alan görüntülerini sunuyor ve böylece X-ışın Evreni’ne devrimsel bir bakış sağlıyor. ART-XC’nin gözlediği yüksek enerji X-ışınları muazam miktarlarda tozu delip geçebildiği için, ART-XC daha düşük enerji bantlarında çalışan teleskoplardan gizlenen bilinmeyen cisimleri bulabilir. Yukarıdaki görsel, ART-XC tarafından 4-12 keV bandında elde edilen ilk tüm gökyüzü haritasını gösteriyor. ART-XC şimdiden, yaklaşık üçte ikisi Samanyolu içinde, geri kalanı da galaksimizin ötesinde olan 600 kadar cisim tespit etti. Görüntünün sol üstünde ve sağ altındaki parlak bölgeler, SRG’nin Güneş-Dünya hattı çevresindeki yörüngesi nedeniyle daha fazla pozlanan ekliptik kutupları. Tüm gökyüzü taraması önümüzdeki 3,5 yılda 7 kez daha tekrarlanacak ve daha bile sönük kaynakları tespit etmek için poz süresini arttırarak bilim insanlarının X-ışın gökyüzündeki değişimleri izlemesine imkan verecek. ART-XC’nin nihayetinde yaklaşık 10 bin sert X-ışın kaynağı bularak eşsiz bir aktif beslenen süperdev kara delikler ve diğer tuhaf cisimler sayımı sağlaması bekleniyor. ART-XC teleskobu Uzay Araştırma Enstitüsü (Moskova) ve Rusya Federasyonu Nükleer Merkezi (Sarov) tarafından geliştirildi. Aynaları ise NASA’nın Marshall Uzay Uçuş Merkezi tarafından üretildi.

Görsek & Referans: M. Pavlinsky; IKI

Pasaklı Yiyici

0
Pasaklı Yiyici

X-ışın gökyüzündeki en parlak yıldızlar, aydınlık X-ışın emisyonunun gücünü, genelde bir nötron yıldızı ya da kara delik olan bir kompakt cismin (aşağı yukarı) üstüne düşen normal yıldızdan kütle çekimle çalınan maddeden aldığı X-ışın çift sistemleridir. Yıldız ve kompakt yoldaşı ortak kütle merkezleri etrafında dönerken, yıldız hareketi ve kütle çekim normal yıldızdan çıkan (çoğunlukla hidrojen ve helyumdan) bir akım üretir ve bu daha sonra, nihayetinde kompakt cismin yüzeyine (veya bir kara delikte olay ufkundan içeri) düşmeden önce cismin çevresinde dönen ince, sıcak bir disk oluşturur. Yıldız yoldaştan kompakt cisim etrafındaki birikim diskine yapılan birikim, yukarıdaki görselde resmediliyor. Madde kompakt cisme yakınlaştıkça hızı gittikçe daha fazla artar ve madde giderek daha sıcak hale gelip milyonlarca dereceye ulaşır. O kadar sıcaktır ki ürettiği radyasyonun büyük kısmı yüksek enerji X-ışın emisyonudur. Bir nedenden ötürü kompakt cismin bu kütle çekimsel yıldız maddesi hırsızlığı zamanla değişir. Bu da astronomların kafasını karıştırıyor. Fazla birikim zamanlarında geçici X-ışın fışkırmaları meydana gelip birikim hızı düştükçe ortadan kaybolurlar. 4U 1608-52 adlı bir nötron yıldızı düşün kütleli X-ışın çiftindeki fışkırmanın Swift ve NuSTAR’ın yanında, Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki NICER X-ışın teleskobuyla elde edilen yeni gözlemleri, astronomlara  4U 1608-52’deki nötron yıldızı etrafındaki birikim diskinin, X-ışın fışkırması sönükleştikçe nasıl değiştiğinin şimdiye kadarki en detaylı görünümünü sundu. Bu detaylı gözlemler, 4U 1608-52 çift sistemindeki birikim diskinin aslında, fışkırma sırasındaki ince opak diskten, fışkırma kaybolurkenki geniş saydam bir diske doğru şekil değiştirdiğini gösteriyor. Bu gözlemler, üretilen X-ışın emisyonu miktarıyla birikim diskinin fiziksel durumu arasında yakın bir ilişki olduğunu düşündürüyor.

Görsel: Renee Ludlam (Caltech)