Ana Sayfa Blog Sayfa 3

Güneş Pulu

0
Güneş Pulu

Güneş pulu

Uzayda hava durumu hep günlük güneşlik değil. Güçlü rüzgarlar esiyor ve fırtınalar kopuyor. Şiddetli Güneş fışkırmaları, yakın gezegenler ve sakinleri için tehlikeli olabilir. Bunun belki de en bilinen örneği, 1 Eylül 1859’daki “Carrington Olayı”dır. Bu olay İngiliz astronom Richard Carrington tarafından Güneş’in diskinde görülen, son derece parlak sıra dışı iki ışıkla başladı. Artık bildiğimiz şekilde bu olay, ardından elektrik yüklü çok büyük miktarda maddenin gezegenlerarası uzaya atılması gelen, dev bir (bir milyar atom bombası gücünde) güneş patlamasıyla üretildi. Bu maddeler Dünya’ya çarptığında, telegraf tellerini eritip küresel iletişime zarar veren, muazzam şekilde güçlü bir jeomanyetik fırtınaya sebep oldu. Böylesi güneş fırtınaları, Güneş’in manyetik enerjisinin birikmesi ve serbest kalmasından kaynaklanır. Güneş Dinamikleri Gözlemevi’nin (SDO) işi, bu manyetik fırtınaların nasıl oluştuğunun detaylarını çözmektir, bu sayede bilim insanları bir gün bizim (ya da yörüngedeki, Ay’daki veya Mars’a doğru giden astronotların) tehlikeli güneş fırtınalarının sonuçlarına hazırlanmamız ve modern medeniyetimizin dayandığı, son derece kırılgan teknolojinin uğrayabileceği büyük zarardan kaçınmamız için yerel uzay “hava” koşullarını açıklayabilir, hatta önceden tahmin edebilirler. SDO 11 yıl önceki fırlatılışından bu yana neredeyse devamlı olarak Güneş’i izleyerek 11 yıllık çevriminin tüm gizemli hallerinde Güneş’i gösteren inanılmaz bir görsel ve veri arşivi oluşturdu. SDO’nun Güneş’i anlamamızdaki katkıları onuruna, USPS (Birleşik Devletler Posta Servisi) Güneş’in SDO tarafından elde edilen güzel görsellerini öne çıkaran (bir örneği yukarıda gösterilen) 20 pulluk bir set yayınlayacak. Bunlar, Güneş bizi Carrington seviyesinde başka bir patlamayla vurmadığı sürece devamlı geçerli olacaklar.

Görsel: NASA/SDO/USPS

Galaktik Merkez Yakınında Tuhaf Patlama

0
Galaktik Merkez Yakınında Tuhaf Patlama

Sgr A East

Uzak galaksilerdeki patlayan yıldızlar üzerine çalışmalar, önemli bir özgün süpernova türünü ortaya çıkardı. Astronomların “tip Iax” adını verdiği bu süpernovalar, benzer süpernovalara göre daha az patlama gücü üretiyor ve dışarı daha az kütle atıyor. Bu da, bu süpernovaların patlama şeklinin, yıldızların daha yaygın patlama şekillerinden çok farklı olduğu anlamına geliyor. Bu tuhaf süpernovalar, sıra dışı kimyasal bolluklar da üretiyor. Patlamalar uzak galaksilerde, Dünya’dan milyonlarca ışık yılı uzakta belirlendikleri için, neden bu kadar özgün olduklarını tam olarak anlamak zor. Samanyolu’nun merkezi yakınlarındaki bir süpernova kalıntısının yeni bir X-ışın incelemesi önemli ipuçları sağlayabilir. Sgr A East adı verilen bu süpernova kalıntısı, ilk olarak radyo görüntülerinde tanımlandı ve göründüğü kadarıyla Sgr A*’nın, Samanyolu’nun merkezindeki süperdev kara deliğin yakınlarında yer alıyor. Başlangıçta Sgr A East’in, Güneş’in 10 katından daha büyük kütleli bir yıldızın çökmesinin kalıntısı olduğu düşünülüyordu. Ama bu kalıntıda nispeten büyük miktarlarda demir görüldü. Bu, beyaz cüce yıldızlar limitlerinin ötesine geçtiğinde üretilen süpernova patlamalarında daha yaygındır. Chandra X-ışın Gözlemevi’nin yeni verileri, bu patlamanın aslında patlayan beyaz cüce yıldızların özgün Iax sınıfının yakın bir örneği olduğunu gösteriyor. Bir radyo görüntüsü (Jansky Çok Büyük Dizisi, kırmızı) ve derin bir X-ışın görüntüsünün (Chandra, mavi) kompoziti olan bu görselde Sgr A East gösteriliyor. X-ışın verilerinin kimyasal analizi, demir ve diğer ağır elementlerin göreli bolluğunun, diğer patlayan beyaz cüce ya da çöken dev yıldız süpernovalarında görülen modellere benzemediğini gösterdi. Kimyasal özgünlükler, Sgr A East’in sıra dışı Iax süpernova sınıfına girdiğini söylüyor. Bu yakın süpernova ve tespit edilmeyi bekleyen diğer Samanyolu süpernovalarının incelemeleri, astronomların bu garip patlamaların sebebini nihayet belirlemelerini sağlayabilir.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Nanjing Univ./P. Zhou et al. Radyo: NSF/NRAO/VLA

Daha Tepede

0
Daha Tepede

Cygnus X-1

Bir kara deliğin, hiç radyasyon yayınlamayan ve hiç alan kaplamayan bir cismin kütlesini ölçmek karmaşık bir iştir. Bilim insanlarının, kara deliklerin kütlelerini belirlemek için her çareye başvurmaları gerekir. Kara delik kütlelerinin en iyi ölçümleri, iki (veya daha fazla) kara delik birleştiğinde ürettikleri aşırı derecede küçük kütle çekim dalgaları incelenerek elde edilir. Bu, yalnızca 5 yıl önce ilk kez LIGO gözlemevi tarafından başarılan neredeyse inanılmaz şekilde zor bir görev. Burada bulunan kara delik kütleleri, diğer tekniklerle tahmin edilenlerden 5-10 kat daha büyük olduğundan LIGO gözlemleri astrofizikçiler için biraz şaşırtıcıydı. Bir kara delik olduğu iddia edilen ilk cisim, 1970’lerde Uhuru uydusu tarafından bulunan parlak bir X-ışın kaynağı, Cygnus X-1 adı verilen bir X-ışın çift sistemiydi. Cyg X-1’in gizemli şekilde parlak X-ışınlarının, kara delik dev bir mavi yoldaş yıldızdan aşırı derecede sıcak madde biriktirirken üretildiklerini artık biliyoruz. Yukarıdaki görsel, Cyg X-1 çiftinin bir illüstrasyonu. Kara delik, yoldaştan çalınan sıcak madde diskinin merkezinde saklanıyor ve kara deliğin aç midesinden kaçabilen şanslı bir şey, radyo yayınlayan bir parçacık hüzmesi diskin merkezinde uzaya doğru atılıyor. Şimdi Cyg X-1’in yüksek çözünürlüklü radyo görüntüleri üzerine detaylı yeni bir çalışma, çiftin önceki tahminlerin söylediğinden daha uzakta olduğunu gösteriyor. Radyo görüntüleri aynı zamanda, 5,8 günlük tam bir yörünge üzerinde, Cyg X-1’in radyo jetinin konumunun aşırı hassas bir ölçümünü veriyor. Bu da astronomların, yoldaş yıldızın çevresinde döndüğü sırada kara deliğin hareketini ölçmelerini sağlıyor. Yeni ölçümler, Cyg X-1’deki kara deliğin Güneş’in 21 katı kütleye sahip olduğunu, yani önceki tahminlerden %50 kadar daha büyük olduğunu gösteriyor. İlginç şekilde, bu daha büyük kütle, birleşmelerdeki kara deliklerin kütle çekim dalgası gözlemevleri tarafından gözlenen kütleleriyle daha uygun. Kara deliğin daha büyük kütlesi, Güneş’ten 50 ila 75 kat daha ağır dev bir yıldızın çökmesinden oluştuğuna işaret ediyor.

Görsel: NASA/CXC/M.Weiss

Çok Büyük Patlama

0
Çok Büyük Patlama

Süpernova kalıntısı

Tüm gökyüzünü haritalarken daha önce hiç görülmemiş ilginç bazı şeyler bulacağınız kesindir. Bu, eğer gökyüzünü yüksek enerji X-ışın radyasyonunda haritalıyorsanız özellikle doğrudur, çünkü X-ışınları aşırı cisimler; kütle çekimle birikim yapan kara delikler ve nötron yıldızları, süper güçlü manyetik alanlar, aşırı sıcak madde, yıldızların güçlü parlamaları ve ölü ya da ölmekte olan yıldızların süpernova patlamalarıyla üretilir. SRG uzay aracının üzerindeki eROSITA teleskobu, tüm X-ışın gökyüzünün böyle bir görünümünü sağlamak üzere tasarlandı. SRG, eROSITA’yla birlikte 13 Temmuz 2019’da fırlatıldı ve eROSITA X-ışın gökyüzünü ilk taramasını 11 Haziran 2020’de tamamladı. Bu veri definesinin eROSITA ekibi tarafından analizi birbiri ardına hazineler açığa çıkarıyor. En yeni keşif, Samanyolu’ndaki (eski) bir yıldızın süpernova patlaması tarafından üretilen, dev bir X-ışın yayınlayan enkaz bulutunu gösteren bu görüntü. Bu süpernova kalıntısı, X-ışınlarında şimdiye kadar keşfedilenlerin en büyüğü. Yukarıdaki görselde kırmızıyla gösterilen, patlamayla üretilen X-ışın yayınlayan enkaz, yıldız kendini parçaladığında süper sıcak gaz tarafından oluşturuldu. Bu sıcak gaz, (görselde maviyle gösterilen) düşük enerjili radyo dalgaları yayınlayan, patlamanın gücüyle süpürülmüş hızla ilerleyen yüklü parçacıklar plazması tarafından sınırlanıyor. Süpernova kalıntısına, keşfi yapan ekibin liderinin doğduğu Bad Hönningen am Rhein’ın Orta Çağ’daki ismi olan Hoinga adı verildi. Hoinga devasa, dolunayın büyüklüğünün yaklaşık doksan katı ve Samanyolu’nda bulunan süpernova kalıntılarının çoğunun aksine, galaksideki yıldızların büyük bölümünün bulunduğu dönen diskin çok yukarısında yer alıyor. eROSITA teleskobu, Dünya’dan 1,5 milyon kilometre uzakta, Dünya-Güneş L2 noktasındaki yalnız konumundan gökyüzünü taramaya ve yüksek enerji evreninin gittikçe daha derinleşen bir görüntüsünü oluşturmaya devam edecek.

Görsel: eROSITA/MPE (X-ışın), CHIPASS/SPASS/N. Hurley-Walker, ICRAR-Curtin (Radyo)

34 Yaşında Bir Nötron Yıldızı

0
34 Yaşında Bir Nötron Yıldızı

SN 1987A

Otuz dört yıl önce, 23 Şubat 1987’de dünya, Samanyolu’nun mevcut uydu galaksiler grubunun en büyüklerinden birisi olan Büyük Macellan Bulutu’ndaki (LMC) dev bir mavi yıldızın patlamasıyla sarsılmıştı. Bu, son 400 yıl içinde görülen böylesi en yakın patlamaydı. LMC 170.000 ışık yılı mesafede yer alıyor, yani asıl patlama 1987’den yaklaşık 170.000 yıl önce gerçekleşti. Bu olay gerçek bir dönüm noktası, dev bir yıldızın merkezinde bir demir çekirdeğin oluşumuyla üretilen inanılmaz derecede güçlü yıldız patlamasının, bir “çekirdek çökmesi” süpernovasının detaylarını modern astronomik cihazlarla incelemek için ilk fırsattı. Bu patlama, kısa bir süre için, LMC’nin geri kalanı kadar radyasyon üretti, hatta Dünya’da tespit edilen ve yeni bir “çoklu haberci” astrofiziği çağı açmamızı sağlayıp çekirdek çökmesi süpernovaları hakkındaki teorileri doğrulamamızı sağlayan bir atom altı nötrino fışkırması oluşturdu. Astronomlar 1987’den beri bu patlamanın ürettiği radyasyon ve madde şokunun evrimini izliyorlar. Çekirdek çökmesi süpernovalarının geniş, ışıldayan, sıcak bir süpernova kalıntısı üretmenin yanı sıra geride öncü yıldızın ölü çekirdeğini, aşırı yoğun bir nötron yıldızı ya da tekil bir kara delik bırakması da beklenir, ama 30 yıldan uzun süren dikkatli araştırmalara rağmen bu çökmüş cisim bulunamadı. Belki bu seneye kadar. SN 1987A’nın Chandra X-ışın Gözlemevi ve NuSTAR yüksek enerji X-ışın gözlemevinden arşivlenmiş X-ışın görüntüleri ve diğer verilerini kullanan astronomlar, çökmüş yıldız çekirdeğinin varlığının ilk ipucunu yakaladıklarını düşünüyorlar. Yukarıda maviyle gösterilen NuSTAR görüntüsü, SN 1987A’nın yaygın yüksek enerji emisyonunu gösterirken yüksek çözünürlüklü kameralarıyla Chandra, patlamanın püskürüğü tarafından üretilen, her yönde bir ışık yılı boyunca uzanan geniş sıcak gaz halkasını detaylandırıyor. NuSTAR ve Chandra’nın X-ışın verilerinin karşılaştırılması, X-ışın yayınlayan halkanın merkezine yakın küçük, yeni doğmuş nötron yıldızının manyetik olarak itilen rüzgarı tarafından üretilen, sıra dışı bir enerji emisyonunu ortaya çıkarıyor. Bu, yeni nötron yıldızının özelliklerini incelemek ve önümüzdeki birkaç yüzyılda ve sonrasında zamanla nasıl soğuyup evrimleşeceğini görmek için eşsiz bir fırsat sunuyor.

Görsel: Chandra (X-ışın): NASA/CXC/Univ. di Palermo/E. Greco; NuSTAR (X-ışın): NASA/JPL-CalTech)

Athena’yı Beklerken

0
Athena’yı Beklerken

Athena ve M31

ESA’nın Yüksek Enerji Astrofiziği için Gelişmiş Teleskop (Athena) uzay gözlemevi tarafından eşsiz detaylılıkla incelenecek olan sıcak ve enerjik Evren büyüleyici bir yerdir. 2030’larda fırlatılması planlanan Athena şu anda inşa ediliyor ve yıldızlar, pulsarlar, kara delikler ve aktif galaksilerin yüksek uzamsal ve spektral çözünürlüklü gözlemlerini sağlamak üzere tasarlanıyor. XMM-Newton ve Chandra X-ışın Gözlemevi gibi büyük uzay gözlemevlerine yakışır bir halef. Athena modern astrofiziğin iki önemli sorusunun üzerine eğilecek: Sıradan madde, bugün gördüğümüz büyük ölçekli yapıları nasıl oluşturuyor? Ve kara delikler nasıl büyüyor ve Evren’i nasıl şekillendiriyor? Athena bunu, iki adet büyük bilimsel cihaz kullanarak yapacak: X-ışın spektral ve uzamsal çözünürlüğün eşi görülmemiş bir birlikteliğini sağlamak için tasarlanmış üç boyutlu bir kamera olan X-ışın İntegral Alan Ünitesi ve Evren’e yayılan sıcak gazın hassas, uzamsal ve spektral görüntülerini sağlayacak olan Geniş Alan Görüntüleyici. Yukarıdaki görsel Athena’nın bir sanatçı tasviri. Arka planda ise Andromeda Galaksisi’nin simüle edilmiş bir Athena mozaiği var.

Görsel: N. Vulic, Athena Mission: IRAP, CNES & ESA; Kompozisyon: ACO Team

Kavuşma

0
Kavuşma

Birleşen galaksiler

Galaksilerin ve süperdev kara deliklerin büyümeleri karşılıklı olarak birbirlerine bağlı gibi duruyor. Galaksi dışı uzay nispeten kalabalıktır ve galaksiler sıklıkla (büyük oranda karanlık) maddelerinin ortak kütle çekimi tarafından bir araya getirilirler. Galaksiler çarpışıp birleşirlerken içlerindeki süperdev kara delikler zamanla birlikte spiraller çizebilir ve bir kütle çekim dalgası fışkırmasıyla evreni sarsabilir, sonuçta arkalarında daha bile süper dev bir kara delik bırakabilirler. Yeni bir çalışma, bunun üçlü galaksi birleşmelerinde nasıl gerçekleşiyor olabileceğinin gösterilmesine yardımcı oluyor. Böylesi üçlü birleşmelerin, çalışmalar üçüncü bir kara deliğin varlığı diğer ikisinin birleşmesinde etkili olabileceğinden, süperdev kara delik birleşmelerinin üçlü sistemlerde daha sık gerçekleştiğini gösterdiği için kozmik büyük resimde önemli olduğu düşünülüyor. Yukarıdaki görsel, iki adet üçlü birleşmenin, J1027 ve J1708’in Chandra X-ışın Gözlemevi’nden X-ışın görüntüleri (solda) ile optik görüntülerini (sağda) gösteriyor. Daire içine alınan kaynaklar, bu üçlü birleşmelerde geriye kalan, X-ışınlarında parlak, aktif olarak beslenen süperdev kara deliklerin konumlarını gösteriyor. Buna benzer yedi adet birleşme sistemi incelendi ve türlü özellikler gösterdiler. Bir sistem tek bir birikim yapan süperdev kara deliğin kanıtlarını taşıyordu, bir sistem üç adet süperdev kara deliğin varlığını gösterdi, dört sistem iki adet birikim yapan süperdev kara delik içeriyordu ve bir diğerinde ise herhangi bir kara deliğin izine rastlanmadı, bu da şu anlama geliyor: burada geride kalan hiçbir kara delik birleşmiş galaksideki gaz ve tozla aktif olarak beslenmiyordu, ya da birleşmiş süperdev kara delik galaksiden dışarı atıldı ve şimdi görünmez olarak uzayda hızla ilerliyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Univ. of Michigan/A. Foord et al.; Optik: SDSS & NASA/STScI

Kozmik Sıkıntının Sebebi

0
Kozmik Sıkıntının Sebebi

Galaksi kümesi CL 2015

Kütle çekimle bir arada tutulan yüzlerce, hatta binlerce ayrı galaksi içeren galaksi kümeleri, Evren’i birleştiren “kozmik ağın” temel yapı taşlarıdır. Galaksi kümeleri üzerine çalışmalar, özellikleri arasında belirli, göründüğü kadarıyla esas ilişkileri ortaya çıkardı. Örneğin; pek çok çalışma bir kümedeki galaksilerin arasındaki sıcak gaz tarafından üretilen X-ışın emisyonunun, kümenin içerdiği toplam ışık ve karanlık madde miktarıyla yakından ilişkili olduğunu gösterdi. Küme içinde ne kadar çok X-ışın yayınlayan gaz olursa gazın basıncı o kadar yüksek olacağı ve gaz muazzam miktarlarda küme maddesi tarafından kütle çekimle tutulmadığı takdirde kümeden hızlıca kaçacağı için bu ilişki mantıklı. Ama astronomlar bu basit ilişkide bazı önemli aykırılıklar belirlediler. Yukarıdaki görsel, CL 2015 adlı nispeten yakın bir galaksi kümesinin Neil Gehrels Swift Gözlemevi’nden bir X-ışın (mavi), Hindistan’ın Dev Metredalga Radyo Teleskobu’ndan (GMRT) bir radyo (pembe) ve bir de optik görüntüsü. Swift görüntüsü, kümedeki galaksiler arasında dağılmış sıcak gazın X-ışın emisyonunu gösterirken GMRT görüntüsü (başka bir galaksideki bir kara delikten doğan, tahminen galaksinin küme yörüngesindeki hareketiyle geriye doğru bükülmüş U şeklindeki bir jetle birlikte) kümenin merkezindeki bir galaksideki süperdev kara delikten doğan jetlerin radyo emisyonlarını gösteriyor. CL 2015’in kütlesi oldukça büyük, ama X-ışınlarında sıra dışı şekilde sönük, bu da X-ışın yayınlayan kümeiçi gazın basıncı ve küme kütlesi arasındaki iyi bilinen ilişkiye ters düşüyor. Astronomlar dikkatli analizler sonunda bu X-ışın “sıkıntısının” asıl kaynağını artık anladılar. CL 2015 çoğu kümeye göre daha geniş bir madde dağılımına, özellikle de küme merkezi yakınlarında olağan dışı şekilde düşük madde konsantrasyonuna sahip gibi duruyor. Bu sıra dışı düşük merkez kütle konsantrasyonu dikkate alındığında CL 2015’in, merkezi olarak daha yoğun kümeler kullanılarak oluşturulan X-ışın/kütle ilişkisiyle çoğunlukla uyumlu olduğu görülebiliyor.

Görsel: NASA/Swift, NCRA/GMRT, SDSS, Bob Franke, Stefano Andreo

Bir Pulsarın Rüzgarına Bakış

0
Bir Pulsarın Rüzgarına Bakış

Pulsar Rüzgarı Nebulası G11.2-0.3

Süpernovalar iki biçimde ortaya çıkar: Tip I ve Tip II. Tip I süpernovalar, (muhtemelen bir yoldaş yıldızdan çalınan) maddenin birikimiyle aniden limitlerinin ötesine geçen beyaz cüce yıldızların anlık termonükleer tutuşmaları tarafından üretilir. Tip II süpernovalar ise Güneş’in 10 katı (ya da çok daha fazla) kadar kütleye sahip yıldızların, yıldızın çekirdeği termonükleer yakıtını tüketip çökerek yıldızın kendini parçalamasına yol açmasından sonra patlamasıyla üretilir. Böylesi çekirdek çökmesi süpernovaları, nötron yıldızları ve kara delikler gibi çökmüş cisimlerin öncülleridir ve aynı zamanda içinde bulundukları galaksilerinin gezegenler ve insanların varlığı için gerekli, önemli kimyasallarla beslenmesine yardımcı olurlar. Geçtiğimiz birkaç yüzyılda üretilen, en genç nötron yıldızlarının incelenmesi bilim insanlarının süpernova patlamalarının yerel çevrelerini nasıl değiştirdiğini anlamasına yardım ediyor. Çok ilginç bir genç nötron yıldızı, son 2000 yıl içinde veya o civarda patlamış bir Tip II süpernova kalıntısı olan G11.2-0.3’te bulunuyor. Yukarıdaki görsel, G11.2-0.3’ün NuSTAR X-ışın gözlemeviyle alınan bir yüksek enerji sert X-ışın görüntüsü. NuSTAR görüntüsü, yıldız patlaması tarafından oluşturulan küresel patlama dalgasının ürettiği, neredeyse simetrik bir emisyon halkası gösteriyor. Bu halkanın merkezinde, saniyede yaklaşık 16 devir yapan ve X-ışınlarında zonklayan, hızla dönen bir nötron yıldızı yer alıyor. Bu pulsarıysa, dönen nötron yıldızının aşırı güçlü manyetik alanı tarafından bir şekilde hızlandırılmış, uzaya doğru akıp bir “pulsar rüzgarı nebulası” meydana getiren bir X-ışın yayınlayan parçacıklar “rüzgarı” çevreliyor. NuSTAR, hem sistemdeki sıcak, şoklanmış gazın ürettiği düşük enerjili X-ışın emisyonunu, hem de şoklar ve pulsarın manyetizması ile hızlandırılan elektrik yüklü atom parçalarının ürettiği çok daha yüksek enerjili emisyonu görüntülemesiyle eşsiz. NuSTAR gözlemleri, bu genç süpernova kalıntılarının yakınındaki kuvvetli şokların, evrende tespit ettiğimiz en enerjik galaktik kozmik ışınları ürettiği fikrini destekliyor.

Görsel: NuSTAR; K. Madsen et al.

Büsbütün Kayıp

0
Büsbütün Kayıp

Galaksi kümesi Abell 2261

Evren’de gördüğümüz galaksilerin çoğunun tam merkezinde, canavar süperdev kara delikler bulunuyor gibi duruyor. Galaktik ölçekte süperdev kara delik küçücük olsa da aslında merkezi süperdev kara deliğin kütlesiyle içerisinde bulunduğu galaksinin özellikleri arasında gizemli bir bağlantı var. Bu süperdev kara delikler sıklıkla çevrelerinden galaktik madde biriktirirler ve X-ışın, optik ışık ve radyo dalgası yayınlayan parçacık hüzmesi taşmaları üretirler. Yani, bu canavarlar genelde kendilerini gösterme konusunda utangaç değillerdir. Yukarıdaki görsel ise sıra dışı bir vakayı gösteriyor. Bu görsel, Abell 2261 adlı galaksi kümesindeki merkezi galaksinin (Chandra X-ışın Gözlemevi’yle yapılan gözlemlerden, pembe) X-ışın emisyonu, yer temelli kızılötesi emisyon (kırmızı) ve Hubble Uzay Teleskobu’yla Hawaii’deki Subaru teleskobundan bir optik (yeşil ve mavi) görüntüsünün kompoziti. Galaksinin özelliklerine bakılırsa, kütlesi Güneş’in 3 ila 100 milyar katı (ve Samanyolu’nun merkezindeki süperdev kara delik SgrA*’dan 1000 kat kadar daha kütleli) olan, aşırı ağır bir merkezi dev kara delik içeriyor olmalı. Normalde böyle bir süperdev kara delik, galaksinin tam merkezinde muazzam miktarlarda X-ışın emisyonu üretirdi. Ama şaşırtıcı biçimde derin Chandra görüntüsü, böyle bir emisyona dair hiçbir belirti göstermiyor. Peki kara delik nerede? Belki de Sgr A* gibi bu kara delik de aktif birikim yapmıyordur. Daha çılgın bir ihtimalse, bu galaksinin başka bir taneyle çarpışmış olması ve bu gerçekleştiğinde merkezi kara deliklerinin birleşip müthiş miktarda kütle çekim radyasyonu üreterek birleşik, daha da süperdev kara deliği birleşik galaksinin dışına atmış olması. Bu da bir yerlerde, görünmeyen bir süperdev kara deliğin hızla galaksiler arası uzayda ilerliyor olabileceği anlamına geliyor. Bize doğru yaklaşıyor olabilir mi?

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Univ of Michigan/K. Gültekin; Optik: NASA/STScI ve NAOJ/Subaru; Kızılötesi: NSF/NOAO/KPNO

Kabarcıkları Birleştirmek

0
Kabarcıkları Birleştirmek

Samanyolu Galaksisi

Galaksimiz Samanyolu’yla ilişkili en şaşırtıcı oluşumlardan biri de galaksi merkezinin üstünde ve altında 25.000 ışık yılından daha fazla uzanan, gama-ışın yayınlayan kabarcık benzeri yapılardır. Bu kabarcıklar on yıl kadar önce Fermi Gama-Işın Uzay Teleskobu tarafından keşfedildiler ve astronomlarca “Fermi Kabarcıkları” olarak adlandırılıyorlar. “Fermi Kabarcıkları”nı şişiren ve belli ki Samanyolu’nun merkezi yakınlarında kayda değer bir enerji taşmasının sonucu olan olay (ya da olaylar serisi) henüz tam olarak anlaşılmış değil. Spektr-RG uzay aracı üzerindeki eROSITA teleskobuyla elde edilen yeni bir tüm gökyüzü X-ışın haritası, bu sorunun çözülmesini sağlayabilir. Yukarıdaki görsel, Samanyolu’nun merkezi ortada olacak şekilde kompozit tüm gökyüzü haritalarını gösteriyor (Samanyolu’nun diski görüntünün ortasında soldan sağa doğru uzanıyor ve galaksinin merkezi görüntünün merkezinde bulunuyor). Fermi’nin gama-ışın haritası kırmızıyla, eROSITA’nın X-ışın haritası ise maviyle gösteriliyor. Fermi görüntüsü, diskin üstünde ve altında Samanyolu’nun merkezinden doğan Fermi Kabarcıkları’nın gösteriyor. eROSITA’nın X-ışın görüntüsü de galaksinin yine altında ve üstünde benzer, ama Fermi’nin kabarcıklarından iki kat daha büyük, her biri yaklaşık 45.000 ışık yılı çaplı X-ışın kabarcıklarını gösteriyor. X-ışın “eROSITA Kabarcıkları”nın analizi, bunların muhtemelen Samanyolu’nun merkezinde, bizden bir Fermi kabarcığı çapı kadar uzaktaki 4 milyon güneş kütleli kara delik Sgr A*’daki muazzam ama anlık bir enerji fışkırmasının kalıntıları olduğu fikrini oluşturuyor. Bu fışkırma, Sgr A* birkaç milyon yıl önce dev bir gaz bulutu (veya belki de talihsiz bir yıldız ya da yıldız grubu) yutup bir veya iki milyon yıl için bir madde birikim diski oluşturdu ve galaksi diskine dik olacak şekilde uzaya bir parçacık hüzmesi fırlatarak şimdi Fermi/eROSITA kabarcıkları olarak gördüğümüz maddeyi şişirdiyse gerçekleşmiş olabilir. Bu yeme çılgınlığından bir süre sonra da canavar kara delik tekrar şimdiki uyuklar haline döndü.

Görsel & Referans: Peter Predehl Nature, vol. 588, pp 227-231

Gerçek Bir Nova

0
Gerçek Bir Nova

J005311

Astronomide, bir “nova” (Latince “yeni”) gökyüzünde yeni bir yıldızın ortaya çıkışını belirtir. Bugünlerde göklerde yeni yıldızları bulmak ve tanımlamak oldukça sıradan bir iş. Ama tamamen yeni bir tür yıldız bulmak çok nadir görülen bir durum. Astronomlar 2019’da küçük, ışıldayan bir küresel bulutun merkezinde, tuhaf bir cismin keşfedildiğini duyurdular. Bu cisim, Güneş’in yaklaşık 40 katı, 200.000 derecelik yüzey sıcaklığıyla aşırı derecede sıcak. Tuhaf şekilde bu cisim, Evren’deki en bol elementler olan hidrojen ve helyumun varlığına dair hiçbir işaret göstermiyor. Cisim aynı zamanda saatte 58 milyon kilometreyle ilerleyen, aşırı hızlı esen bir rüzgar yayıyor. Dünya’dan Ay’a sadece 24 saniyede gidecek kadar hızlı. Bu özellikler ve yüksek dönüş hızıyla güçlü manyetik alanlar, cismin iki beyaz cüce yıldızın birleşmesi sonucu oluştuğunu söylüyor. Beyaz cüceler, Güneş benzeri nispeten yaygın düşük kütleli yıldızların, yıldız nükleer yakıtını tükettiğinde (bu ne yazık ki yaklaşık 5 milyar yıl içinde Güneş’in de başına gelecek) oluşan, hidrojen (ve de helyum) yoksunu yanıp tükenmiş çekirdekleridir. Beyaz cüceler aşırı yoğunlardır: bir çay kaşığı dolusu beyaz cüce maddesi, küçük bir kamyon kadar ağırlığa sahip olacaktır. Beyaz cüceler hakkında ilginç bir şeyse, “Chandrasekhar limiti” (ilk kez hesaplayan Subrahmanyan Chandrasekhar’ın adını taşıyan) adı verilen ve Güneş’in kütlesinin yaklaşık 1,4 katı olan bir üst kütle sınırına sahip olmaları. Bu yüzden eğer iki beyaz cüce birleşirse ne olacağı pek net değil, ama böyle birleşmeler doğal olarak (Samanyolu’nda da oldukça yaygın görülen) çift yıldızların evriminden kaynaklanıyor olmalı. Bu cismin XMM-Newton X-ışın gözlemeviyle gerçekleştirilen X-ışın gözlemleri, cismin yüksek enerji emisyonunu anlamak ve cismin gerçekten bir beyaz cüce birleşmesi olup olmadığını belirlemek için yapıldı. Yukarıda gösterilen sahte renkli X-ışın görüntüsü, hem merkezdeki cisimden, hem de onu çevreleyen nebuladan gelen çok parlak X-ışın emisyonunu ortaya çıkarıyor. X-ışın emisyonu aynı zamanda cismin garip bir kompozisyona sahip olduğunu ve neon, magnezyum, silikon ve kükürt gibi astrofizik açıdan sıra dışı pek çok element içerdiğini gösteriyor. X-ışın verileri, bu cismin tuhaf bir süpernova olayıyla bağlantılı olduğuna işaret ediyor ve bir çift yıldız sistemindeki iki beyaz cücenin çarpışıp birleşmelerinin sonucu olduğu tezini daha da fazla güçlendiriyor. Teoriler bu cismin kararsız olduğunu ve yalnızca 10.000 yıl içinde (başka) bir süpernova yaşayabileceğini öne sürüyor. Gözümüzü üstünden ayırmasak iyi olur!

Görsel: XMM-Newton/ESA, L. Oskinova/Univ. Potsdam, Almanya

Merkez Dayanabilecek mi?

0
Merkez Dayanabilecek mi?

Samanyolu'nun merkezi ve Sgr A*

Spiral galaksilerin merkezleri esrarengiz bölgelerdir ve bizim Samanyolu’nun merkezi de bir istisna değil. Samanyolu gibi spiral galaksiler, genellikle birkaç yüz bin ışık yılı çaplı, yıldızlardan oluşan yassı geniş bir diske ve diskin merkezinde bir şişkinliğe sahiptir. Bu şekil, galaksinin dönüşü ve onu bir arada tutan (normal ve karanlık) maddenin kütle çekiminin dengeli etkileşimi (ayrıca diğer galaksilerle rastlantısal çarpışmaların önemli katkılarıyla) tarafından üretilir. Samanyolu’nun merkezini yer temelli optik teleskoplarla incelemek zordur, çünkü galaksi merkezi yaklaşık 25.000 ışık yılı mesafede, Dünya ve merkez arasında yer alan muazzam kalın toz ve gaz bulutları ardında gizlenmiştir. Ama çok uzun dalga boylu radyasyon (radyo dalgaları gibi) ve çok kısa dalga boylu radyasyon (X-ışınları gibi) bu toz örtüsünü delip galaksinin kalbinin derinliklerindeki harikaları açığa çıkarabilir. Yukarıdaki görsel, Chandra X-ışın Gözlemevi’nden X-ışın gözlemlerinin (yeşil ve mavi) ve Güney Afrika’daki MeerKAT teleskobundan bir radyo görüntüsünün (kırmızı) kompoziti. X-ışın görüntüsü, galaksi merkezi yakınlarında gerçekleşen, gücünü kara delikler, nötron yıldızları, süpernovalar ve diğer yıldız patlamalarından alan yüksek enerjili olayların bir kaydı. Radyo emisyonu ise merkezi ve Samanyolu’nun kendisini sarmalayan gösterişli, biçimli, gizemli manyetik alanın hakimiyeti altında tutulan soğuk gaz tarafından üretiliyor. Görselde, şu anda uykuda olan, şaşırtıcı şekilde parlak, 4 milyon güneş kütleli canavar kara delik Sgr A* gösteriliyor. En iyisi hiç rahatsız etmemek.

Görsel: X-Işın: NASA/CXC/UMass/D. Wang et al.; Radyo: SARAO/MeerKAT)

2020’ye Bakış

0
2020’ye Bakış

2020 yılı

2020 Dünya üzerindeki insanların tümü için kesinlikle zor bir yıldı. Yine de, yüksek enerji astrofiziği, elbette sosyal mesafesini de koruyarak, önemli aşamalar kaydetti. En önemli parça, yüksek enerji evreninin, L2 noktasındaki yalnız yerinde, Spektr-RG uydu gözlemevi üzerinde bulunan eROSITA teleskobu tarafından yayınlanan ilk görüntüsüydü. Dikkate değer bir başka şey de, küçük bir taneyi yutan büyük kara deliğin keşfi, kütlesi uyumsuz bir birleşmenin ilk gözlemiydi. Bu, doğanın küçük kara deliklerden süperdevleri nasıl inşa edebileceğini gösteren önemli bir ipucuydu. Bize hidrojenin Evren’i nasıl biçimlendirdiğini gösteren bilim insanı Dr. Cecilia Payne-Gaposchkin’i ve onun Cas-A süpernova kalıntısının bir X-ışın görüntüsünü gösteren iğne oyasını andık. Güneş Dinamikleri Gözlemevi tarafından yürütülen olağanüstü güneş çalışmalarının onuncu yılına ulaştık. Büyük şişmeleri ve altın birleşmelerle kazanımlarını gördük, Fermi spirografıyla oynadık, kızıl maske tarafından uyarıldık ve kara deliklerin mükemmel şekilde sanatsal görünümlerine baktık . Önümüzdeki yıl tekrar görüşmek umuduyla.

Görsel: M. F. Corcoran

Güneş’e Bakmak

0
Güneş’e Bakmak

10 yılda Güneş

Yaşam ve sıcaklık veren, durağan Güneş devamlı değişiyor. Güneş aslında, gücünü her saniye yaklaşık bütün ABD nüfusuna denk bir kütlenin hidrojenin helyuma füzyonu yoluyla enerjiye çevrilmesinde üretilen termonükleer yangınlardan alan, dinamik, dönen bir aşırı sıcak gaz topudur. Milyarlarca yıldır güvenilir bir enerji kaynağı sağlayan bu termonükleer süreç son derece kararlıdır. Ama Güneş’in her saniye çekirdeğinde ürettiği muazzam miktarda enerjinin, yüzeye aktarılması gereklidir. Çekirdek enerjisi yüzeye, durmaksızın çekirdekten yükselen, yüzeye ulaşan ve tekrar aşağı düşen çok büyük elektriklenmiş gaz akımlarıyla taşınır. Bu akımlar, Güneş’in manyetik alanını üreten Güneş dinamosunu çalıştırır. Ama Güneş de döner ve katı bir cisim olmadığı için ektavor yakınlarında daha hızlı, kutuplarda ise daha yavaş döner. Dönüşteki enleme bağlı farklılıklar, Güneş’in manyetik alanının dolaşıklaşmasına, bazı yerlerde daha güçlü hale gelmesine, Güneş yüzeyinde (nispeten) küçük manyetize lekelerin (yalnızca Dünya büyüklüğünde) oluşmasına yol açar. Bu yoğunlaşan alanlar kararsızdır ve aniden muazzam miktarlarda depolanmış elektromanyetik enerji serbest bırakabilir, güçlü radyasyon parlamaları üretip (yeni gerçekleşen gibi güneş tutulmalarında görülebilen) uzamış koronayı ısıtır ve gezegenlerarası uzaya (zaman içinde bir gezegenin atmosferini soyup atabilen, ya da bir medeniyetin teknolojik gelişmesinin önemli bir bölümünü yok edebilen) milyarlarca ton güneş maddesi atar. Bu yüzden Güneş’in izlenmesi gerekir. 20 Haziran’da, NASA’nın Güneş Dinamikleri Gözlemevi (SDO) Güneş’e bakarak geçirdiği 10’uncu yılını geride bıraktı. SDO, uç morötesi enerji aralığında Güneş’in yüksek çözünürlüklü görüntülerini sağlayarak ve Güneş’in değişen manyetik alanıyla durmadan akan atmosferini ölçerek, Güneş’in değişimlerine neyin yol açtığını ve Dünya’yı nasıl etkilediklerini anlamada bilim insanlarına yardımcı olmak üzere tasarlandı. Yukarıdaki görsel, geçtiğimiz 10 yılda SDO tarafından elde edilen görüntülerin bir birleşimi. Bu görsel, Ay’ın Güneş’in önünden transit geçişi, beş günlük bir aktif parlama ve kütle atımı süresi ve bir güneş lekesinin nasıl doğup öldüğüne en iyi incelendiği çalışma dahil pek çok önemli olay içeriyor. SDO 10. yıl dönümü filminde bunları ve Güneş’in kısa tarihindeki diğer olayları izleyin.

Görsel: NASA GSFC; SDO; Scott Wiessinger

Beyaz Cücelerin Sınırı

0
Beyaz Cücelerin Sınırı

Yoldaş yıldızdan madde çalan beyaz cüce

Beyaz cüceler, artık elementleri birleştirerek enerji üretemeyen, Güneş benzeri bir yıldızın sıkışmış çekirdeğinden geriye kalan, Dünya büyüklüğündeki “yıldız külleri”dir. Bu son evreye ulaşıldığında, yıldızın dış atmosferi (genelde güzel bir “gezegenimsi nebula” oluşturarak) çekirdekten koparken, Güneş’in kütlesine yakın bir kütleye sahip ama yaklaşık Dünya büyüklüğüne, 100 kat kadar sıkışmış olan sıcak çekirdek, bir beyaz cüce olarak ortaya çıkar. Bu kadar küçük bir alana doluşmuş bu kadar çok kütleye sahip olduklarında akıl almaz şekilde yoğundurlar: bir çay kaşığı kadar beyaz cüce, bir otomobil kadar kütleye sahip olacaktır. “Elektron bozunum basıncı” adı verilen garip bir kuantum mekaniği etkisi tarafından desteklendikleri ve bu bozunum basıncı yalnızca sınırlı miktarda kütleyi (Güneş kütlesinin yaklaşık 1,4 katı) kaldırabileceği için beyaz cüceler saatli bombalardır. Eğer bir beyaz cüce, (keşfin sahibi Subrahmanyan Chandrasekhar onuruna “Chandrasekhar limiti” adı verilen) kütle limitini aşarsa, çökerek bir termonükleer patlamayı tetikleyecektir. Bu güçlü patlamalar, kısa süre için tüm bir galaksideki yıldızlar kadar ışık üretebilirler. Biraz şaşırtıcı şekilde, bu patlamaların gerçekleştiğini her zaman görüyoruz. Patlayan bu beyaz cüceler, genelde hep aynı miktarda enerji yaydıkları ve muazzam mesafelerden görülebildikleri için kullanışlı “astronomik standart kandilleri”dir. Patlayan beyaz cüceler üzerine çalışmalar, astronomların Evren’i parçalayan gizemli “karanlık enerji”yi keşfetmelerine yardımcı oldu. Ama bir beyaz cücenin patlayabilmesi için önce bir yerlerden madde kazanması gerekir. Çift sistemleri içinde yer alan, aşırı güçlü manyetik alanlara sahip (yukarıdaki illüstrasyonda gösterilene benzer) bir beyaz cüce sınıfı üzerine, NuSTAR X-ışın uydusunun kullanıldığı yeni bir çalışma, beyaz cücelerin nasıl kütle kazandıkları ve tuttukları hakkındaki sorunun incelenmesine yardım etti. Bu birikim yapan manyetik çiftlerde, beyaz cüce yoldaş yıldızdan kütle çekiyor. Kütle, güçlü manyetik alan tarafından beyaz cücenin kuzey ve güney manyetik kutuplarına taşınıp X-ışın emisyonu üretiyor. Bu sistemlerin X-ışın emisyonunu NuSTAR ile analiz eden astronomlar, beyaz cücenin kütlesine bir sınır çekebilirler. Bu NuSTAR çalışması, böylesi birikim yapan beyaz cücelerin, birikim yapmayan, izole beyaz cücelerden yaklaşık %50 daha fazla kütleye sahip olduklarını gösteriyor. Bu da çiftlerdeki beyaz cücelerin yoldaşlarından yeterince, hatta belki de elektron bozunum sınırını aşmalarını sağlayacak kadar madde çalabilecekleri anlamına geliyor olabilir.

Görsel&Referans: Julie Bauschardt; NuSTAR; NASA; Shaw et al. (2020)

Jüpiter’in X-ışınlarını Araştırmak

0
Jüpiter’in X-ışınlarını Araştırmak

XMM-Newton'dan Jüpiter'in manyetosferi

Dış Güneş Sistemi soğuk ve karanlık bir yer olsa da bazı dış gezegenler, nispeten parlak X-ışın emisyonu kaynaklarıdır. Jüpiter gezegeni bunun en iyi örneği. Jüpiter, Dünya’dan yaklaşık 10 kat daha büyük ve 300 Dünya kütlesinde, çoğunlukla hidrojen ve helyumdan meydana gelen, Dünya gibi kaya bir gezegendense daha çok Güneş’e benzeyen dev bir gezegen. Eğer biraz daha fazla (yaklaşık 10 kat daha fazla) kütleye sahip olsa, çekirdeğinde termonükleer yangınlar yanmaya başlayıp onu küçük bir Güneş (ve Güneş Sistemini de bir çift sistemi) haline getireceğinden  bilim insanları Jüpiter’i bir “başarısız güneş” olarak değerlendiriyorlar. Jüpiter Güneş’e, Dünya’dan yaklaşık 5,5 kat daha uzak ve çevresinde bir turunu tamamlaması neredeyse 12 yıl sürüyor. Ama kendi çevresinde çok hızlı dönüyor: Jüpiter’deki bir gün, yalnızca 10 saat kadar sürüyor. Jüpiter’in hızlı dönüşü, güçlü bir iç manyetik dinamo ve Dünya’nın manyetosferine benzeyen, ama yaklaşık 14 kat daha güçlü bir manyetik alan oluşmasına yardımcı oluyor. Dünya gibi Jüpiter de kuzey ve güney kutuplarında kuzey ve güney ışıkları, ya da auroralar üretiyor. X-ışın emisyonu, Jüpiter’in manyetosferinde devam etmekte olan manyetik süreçler hakkında önemli bilgiler sağlıyor. Burada gösterilen, XMM-Newton X-ışın Görevi ile yapılan X-ışın gözlemleri, Jüpiter’in X-ışın emisyonunun kuzey ve güney kutupları yakınında en parlak olduğunu (ama bilinmeyen bir sebeple kuzey kutbuna yakın çok daha parlak olduğunu) göstererek bu süreçler hakkında yeni detaylar sundu. Bu X-ışınları, çoğunlukla manyetosferde hapsolmuş, hızla hareket eden yüklü atomlarla çarpışarak onlarla elektron değişimi yapan oksijen, demir, magnezyum ve diğer elementlerin emisyonu tarafından üretiliyor. XMM- Newton X-ışın gözlemleri aynı zamanda, Jüpiter’in manyetik alanı çevresinde spiral çizen elektronlar tarafından üretilen, daha önce tanımlanmamış bir X-ışın bileşenini gösteriyor. XMM-Newton, Jüpiter’in ekvatoru yakınlarındaki X-ışın emisyonunun, Güneş tarafından üretilen X-ışınlarını yansıttığını ve Jüpiter’in X-ışın emisyonundaki değişimlerin, Güneş faaliyetiyle ilişkili olduğunu da gösteriyor. Bu gözlemler, Jüpiter’in X-ışın emisyonunun, Jüpiter’in manyetosferiyle Güneş’ten atılan yüklü parçacıklar arasındaki etkileşimlerden fazlaca etkilendiğine işaret ediyor.

Görsel: ESA/XMM-Newton; Branduardi-Raymont et al.

Çok Yüksek Enerji Evrenini Bir Araya Getirmek

0
Çok Yüksek Enerji Evrenini Bir Araya Getirmek

INTEGRAL'in mozaik resmi

Evren’deki, patlayan yıldızlar, aktif kara delikler ve gece gümleyen diğer tuhaf şeyler gibi en ekstrem olaylar, çok yüksek enerji  X-ışın ve gama-ışın radyasyonu üretir. Bu ekstrem olayları araştırmak, aşırı radyasyonun kaynağının tam yerini belirlemeyi ve özelliklerini ölçmeyi gerektiriyor. Ama bunun zor bir görev olduğu anlaşılıyor, çünkü bu yüksek enerji radyasyonu normal mercekler ve aynalar tarafından görüntülenemeyecek kadar güçlü ve bu yüzden de dolaylı olarak tekrar oluşturulması gerekiyor. Bunu yapmanın bir yolu, güçlü gama-ışın kaynakları tarafından düşürülen gölgeleri incelemek ve bu gölgeyi oluşturmak için bir kaynağın nerede konumlanması ve de ne kadar parlak olması gerektiğini anlamak. 2002’de fırlatılan Uluslararası Gama-ışın Astrofiziği Laboratuvarı, ya da INTEGRAL, ekstrem gama-ışın kaynaklarının gölgelerini gözlemek için en başta gelen araçlardan birisi. INTEGRAL, gama-ışın cihazlarının yanında, gama-ışın kaynaklarını optik ve yumuşak X-ışın emisyonuyla incelemek için taşıdığı teleskoplarla tam bir astrofizik tesisi. INTEGRAL Dünya çevresindeki 2300’den fazla turu sırasında büyük keşifler yaptı. Kesişen gama-ışın emisyonunu belirleyerek birleşen nötron yıldızlarından gelen gama-ışın emisyonunu doğruladı, gizemli “hızlı radyo patlamalarının” fazlaca manyetize olmuş nötron yıldızlarıyla ilişkili olduğunu gösterdi. Yukarıdaki görsel, INTEGRAL’in fırlatılışının 18’inci yılı için oluşturulmuş bir mozaik. İçerisinde, INTEGRAL’in bilimsel buluşlarının binlerce ayrı görüntüsüyle uzay aracının bir resmi oluşturulmuş.

Görsel: INTEGRAL Bilim Operasyonları Merkezi; ESA

Baloncuklar Şişiren Eski Yıldız

0
Baloncuklar Şişiren Eski Yıldız

X-ışın ve optikte gezegenimsi nebula IC 4593

Güneş gibi yıldızlar, çekirdeklerinde hidrojeni helyuma kaynaştırarak enerji üretirler. Bu termonükleer füzyon işlemi bu yıldızların, gelişmiş yaşam formlarına evrimleşme şansı vermeye yetecek kadar bir süre, milyarlarca yıl boyunca kararlı şekilde parlamalarını sağlayan devamlı bir süreçtir. Ama bir noktada böyle yıldızlar yakıtlarını tüketirler. Bu, yaklaşık 5 milyar yıl içinde Güneşimizin de başına gelecek. Nükleer yanma yaşamının sonlarına doğru, yıldız önceki boyutlarının birkaç yüz katına genişler ve yıldızdan uzağa sürüklenip (atılan gaz ve tozun gezegenler ya da gezegen oluşumuyla doğrudan bir bağlantısı olmadığı için, uzun astronomik yanlış adlandırmalar listesindeki bir başka madde) gezegenimsi nebula adı verilen, görsel olarak büyüleyici bir yapı oluşturan dış atmosferini kaybetmeye başlar. Yıldız çekirdeğinin merkezdeki kalıntısı zamanla, ışıldayan, sıcak, Dünya boyutlarında, yoğun bir beyaz cüce halini alır. Bu merkezi “yıldız” ilk ortaya çıktığında o kadar sıcaktır ki (yaşayan yıldızın yaklaşık 5 ila 10 katı kadar daha yüksek yüzey sıcaklıkları) muazzam miktarda enerjik morötesi radyasyon üretir. Bu radyasyonun epey büyük bir etkisi vardır ve saatte milyonlarca kilometrelik hızlarla yıldızdan dışarı doğru esen kuvvetli bir yıldız rüzgarına güç verir. Bu güçlü rüzgar nihayetinde gezegenimsi nebuladaki yavaş hareket eden maddeyi yakalar ve süpersonik şekilde çarpışır, kinetik enerjiyi ısıya dönüştürür, şokla ısınan gazın sıcaklığını milyonlarca dereceye yükseltir, X-ışınlarında parlayan, rüzgarın şişirdiği bir kabarcık oluşturur. Yukarıdaki görsel, IC 4593 adlı gezegenimsi nebulanın, Hubble Uzay Teleskobu’ndan bir optik görüntüsü. IC 4593’ün Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından görülen X-ışın emisyonu mor renkte gösteriliyor. Chandra’nın gördüğü X-ışın emisyonu, merkezi yıldızın rüzgarıyla gezegenimsi nebuladaki madde arasındaki güçlü çarpışmanın ürettiği, milyon derecelik sıcak kabarcığı gösteriyor. Bu kabarcık, Plüton’un yörüngesinin 10 katından daha büyük.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/UNAM/J. Toal‡ et al.; Optik: NASA/STScI

Kara Delikten Sağ Kurtulmak

0
Kara Delikten Sağ Kurtulmak

Parçacık jetleri ve madde diskiyle bir kuasar

Kuasarlar, galaksinin radyasyonunun büyük bölümünün merkezin yakınındaki küçük bir bölgeden geldiği galaksilerdir. Bu muazzam radyasyon taşması, Güneş Sistemimizin sınırları içine kolayca sığabilecek kadar küçük, ama milyonlarca, hatta milyarlarca Güneş’e denk bir kütle içeren bir cisim, bir süperdev kara delik tarafından üretilir. Bu süperdev kara delikler (kendi galaksimiz içindeki uyuklayan, 4 milyon Güneş kütleli canavarın aksine) aktif şekilde çevrelerinden madde biriktiriyorlar, madde karşı konulamaz şekilde kara deliğin kütle çekim kuyusuna doğru ilerlerken kütle çekimsel potansiyel enerjiyi büyük miktarlarda radyan enerjiye dönüştürüyorlar. Bu maddenin büyük kısmı, bir daha asla görülmemek üzere kara deliğe düşüyor. Ama bazen maddenin bir bölümü, galaksilerarası uzaya doğru, kara delikten uzağa giden bir parçacık jetine binip bu ümitsiz kaderden kaçar. Bazı kara delikler bu jetleri oluştururken diğerlerinin oluşturmamasını belirleyen nedir? Chandra X-ışın Gözlemevi, XMM-Newton X-ışın gözlemevi ve ROSAT’tan X-ışın verilerinin kullanıldığı 700’den fazla kuasarın yeni ve büyük bir incelemesi, bu parçacık jetlerinin üretilmesi için önemli bir bileşenin, kara deliğin çevresindeki dönen madde diskine yakın dağınık, çok sıcak gazın varlığı olduğunu gösteriyor. Bu dağınık sıcak gaz, ya da “X-ışın koronası”, kendini belli eden X-ışın emisyonuyla tespit edilebiliyor. Yeni çalışma, hem X-ışın koronasının, hem de jetlerin, kara delik tarafından biriktirilen sıcak madde içinde oluşan güçlü manyetik alanlarla bağlı olduğu anlamına geliyor. Yukarıdaki görsel, bir süperdev kara deliğe doğru dönerek giden madde diskinin illüstrasyonu ve kara deliği çevreleyen X-ışın koronasıyla diskin iki tarafından dışarı akan parçacık jetini gösteriyor. Beyaz çizgiler manyetik alanın koronayı ve jeti sardığını ima ediyor.

Görsel: NASA/CXC/M. Weiss