Ana Sayfa Blog Sayfa 17

Bir Misafir Yıldız Tanımlandı

0
Bir Misafir Yıldız Tanımlandı

İnsanlık tarafından gözlendiği bilinen ilk süpernova, M.S. 185’de Çinli astronomlar tarafından kaydedildi. Gizemli “misafir yıldız” SN 185, gökyüzünün değişmez olmadığının bir başka kanıtı, yeni bir gök cismiydi ve 8 ay boyunca görünür kaldı. Modern astronomlar bu patlamanın geride RCW 86 adı verilen bir kalıntı bıraktığından şüpheleniyordu ve bu şüphe ancak 2006 yılında, kalıntının genişleme hızının ölçülmesi ve bu sayede yaşının belirlenmesiyle doğrulandı. Yukarıdaki görsel, RCW 86’nın kızılötesi (kırmızı) ve X-ışın rejiminde (mavi ve yeşil) yeni bir çok renkli görüntüsünü gösteriyor. Kızılötesi görüntü NASA’nın Spitzer Uzay Teleskobu tarafından, X-ışın görüntüsü ise NASA’nın Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından elde edildi. X-ışın verileri, patlamadan geriye hiçbir kompakt cisim kalmadığını, yani SN 185/RCW 86’nın bir beyaz cüce yıldızın tamamen yok oluşuyla üretilmiş olduğunu gösteriyor. Astronomlar bu tipte bir patlamaya Tip Ia süpernova adını veriyor ve bu patlamaları Evren’in en uzak cisimlerinden bazılarının mesafelerini ölçmek için kullanıyor. SN 185’i bir Tip Ia olayıyla tanımlamak astronomların bu daha uzak patlamaları daha iyi anlamasına yardım ediyor ve Evren’i uzaklaştıran gizemli karanlık enerjiyi anlama çabasını ileri taşıyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/SAO & ESA; Kızılötesi: NASA/JPL-Caltech/B. Williams (NCSU)

Duble Süper

0
Duble Süper

NGC 3393

Çoğu galaksinin (belki de hepsinin) merkezi, Güneş’in milyonlarca, hatta milyarlarca katı kütleye sahip süperdev kara deliklere ev sahipliği yapıyor gibi görünüyor. Bu canavarların nasıl oluştuğuysa astrofiziğin bir gizemi. Muhtemel bir yol, kara deliğin çevresindeki maddenin biriktirilmesi. Bir diğeri ise küçük kara deliklerin birleşerek gittikçe daha büyük kara delikler halini alması, nihayetinde de muazzam şekilde büyük tek bir kara delik oluşturması. Aslında çift kara delik bulunan birkaç tane galaksi biliniyor. Bu çift sistemleri genelde, her biri bir adet süperdev kara delik içeren galaksilerin birleşmesinin sonucu. Chandra X-ışın Gözlemevi, normalde aynı kendi galaksimiz Samanyolu gibi normal görünen bir spiral galakside çift süperdev kara delik olduğunun kanıtlarına ulaştı. Yukarıdaki görsel, NGC 3393 adı verilen bu galaksinin görüntülerini gösteriyor. Chandra X-ışın görüntüsü mavi renkte, Hubble Uzay Teleskobu’nun optik görüntüsü ise altın renginde gösteriliyor. X-ışın emisyonu, galaksinin spiral şeklini takip ediyor. Sağ üstteki ek görsel, NGC 3393’ün merkezinin yakın bir X-ışın görüntüsünü gösteriyor. Chandra’nın muhteşem görüntüleme kabiliyeti, (sarı oklarla işaretlenen) iki X-ışın kaynağını ortaya çıkarıyor. Bu kaynakların X-ışınları, her biri bir milyon Güneş’ten daha fazla kütleye sahip iki süperdev kara delik tarafından madde biriktirilmesiyle üretiliyor. Astronomlar, bu iki kaynağın küçük bir galaksinin daha büyük bir tanesinin içine düşmesinin, “küçük birleşme” adı verilen bir şeyin sonucu olduğuna inanıyorlar. “Yalnızca” 160 milyon ışık yılı mesafedeki NGC 3393, şimdiye kadar tanımladığımız en yakın çift süperdev kara delik sistemi örneği.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/SAO/G.Fabbiano et al; Optik: NASA/STScI

Bir Pulsarın Kuyruğu

0
Bir Pulsarın Kuyruğu

Pulsarlar hızla dönen nötron yıldızlarıdır. Nötron yıldızının manyetik kutupları yakınlarından yayınlanan radyasyon hüzmeleri yıldız dönerken uzayı tarar ve rastlantısal bazı durumlarda bu hüzme Dünya’nın üzerinden geçebilir. Bu nedenle gözlemler (radyo dalga boylarında, optik ve/veya yüksek enerjili X-ışın ya da gama ışınlarında) kararlı bir radyasyon zonklaması tespit edecektir. Pulsarlar aşırı derecede şiddetli süpernova patlamalarında doğar, ama kimse tam olarak nasıl olduğunu bilmiyor. Bu patlamanın şiddetinin bir kısmı bir şekilde nötron yıldızının hızlı dönüşüne aktarılır. Bazen bu patlama nötron yıldızının uzayda ilerlemesine yol açabilir. Yukarıdaki görsel, Fermi Gama-ışın Uzay Teleskobu tarafından gama ışın emisyonundaki düzenli değişimlerden keşfedilen bir cismin, PSR J0357+3205 adıyla bilinen bir pulsarın Chandra X-ışın Gözlemevi’yle alınan bir X-ışın görüntüsü. Chandra’nın mükemmel uzamsal çözünürlüğü ve yüksek kontrastlı görüntüleme yeteneği bir sürprizi, yukarıda görüldüğü şekilde pulsarın ardından gelen uzun bir X-ışın emisyonu kuyruğunu ortaya çıkarıyor. Astronomlar bu kuyruğun anlamını tartışıyorlar: Nötron yıldızının Samanyolu’ndaki hareketi tarafından üretilen bir X-ışın “girdabı” mı, yoksa pulsarın manyetik alanıyla ilişkili bir madde jeti mi? Pulsarın uzayda ne kadar hızlı ilerlediğini belirlemek için gelecekte alınacak görüntüler bu tartışmayı çözecek ve dev yıldızların süpernova ölümleriyle ilgili yapboza bir parça daha ekleyecek.

Görsel: NASA/CXC/IUSS/A.De Luca et al.

Rüzgardaki Yığınlar

0
Rüzgardaki Yığınlar

Süperdev X-ışın çift sistemleri, bir adet nötron yıldızı ve bir adet evrimleşmiş, normal tür mavi süperdev yıldızdan meydana gelir. Süperdev yıldız o kadar parlaktır ki yüzeyinden uzaya doğru esen kuvvetli bir yıldız rüzgarı oluşturur. Bu rüzgarın bazı bölümleri nötron yıldızının yanından geçer ve yüzeyine yağarken inanılmaz miktarlarda enerjiyi serbest bırakıp güçlü bir X-ışın emisyonu üretir. Bu sistemlerden, Süperdev Hızlı X-ışın Geçicileri (SFXT) adı verilen bazıları, muhtemelen şaşırtıcı şekilde büyük yoğunlukta rüzgar birikimine işaret eden, birkaç saat süren X-ışın parlamaları gösterir. Bu sürecin detaylı gözlemlerini elde etmek zordur çünkü bu parlamalar gelişigüzel meydana gelir. Ama IGR J18410-0535 adlı böylesi bir SXFT’yi XMM-Newton X-ışın gözlemeviyle gözleyen şanslı astronomlar, sistemde güçlü bir X-ışın parlaması gördüler. XMM-Newton’un hassaslığı, birikim süreci hakkında en iyi detayları sağladı ve bu sistemdeki nötron yıldızının Ay büyüklüğünde bir yığını yutmuş olması gerektiğini gösterdi. Yukarıdaki görsel, böylesi bir rüzgar yığının, nötron yıldızındaki nihai sonuna doğru ilerleyişinin sanatçı tasviri. Bu rüzgar yığınlarının özelliklerini anlamak, astronomların süperdev bileşenin, bir gün kendisi de bir nötron yıldızı olmak üzere ilerlerken nasıl kütle kaybettiğini anlamasına yardımcı oluyor.

Görsel: ESA/AOES Medialab

Dört Taraflı Dur İşareti

0
Dört Taraflı Dur İşareti

Evren bir galaksi kümesi için oldukça kalabalık bir yer olabilir. Galaksi kümeleri Evren’deki en büyük bağlı yapılardır ve Evren’in kozmik ağının “temel yapı taşlarını” oluştururlar. Büyük bir teleskop için bir galaksi kümesi düzinelerce bağımsız, parıldayan galaksiden meydana gelmiş gibi görünür. Ama gerçekte, bu galaksi kümesindeki maddenin büyük bölümü bizim için görünmezdir. Bu karanlık maddenin, kümeyi bir arada tutan bir tutkal gibi davranan kütle çekiminin etkilerini görebiliriz. Evren’in büyük bölümü ondan yapılmış olsa da belirgin kütle çekim kuvvetinin ötesinde karanlık maddeyi hiç anlamıyoruz, o yüzden de her tarafa yayılmış bu şey hakkında elde edebileceğimiz her bilgi çok kıymetli. Astronomlar, karanlık maddenin gerçek doğasına bir sınır çizebilmek için galaksi kümelerinin çarpışmalarını, kozmik atom çarpıştırıcılar gibi kullanmayı başarıyorlar. Böyle bir çarpışma, Abell 2744 adı verilen dev bir yapı yukarıda gösteriliyor. Dünya’daki Çok Büyük Teleskop’la ve Hubble Uzay Teleskobu’yla optik bölgede elde edilen detaylı görüntüleri kullanan astronomlar, kütle çekim yapan karanlık maddenin kesin dağılımını belirlemeyi başardılar. Bu dağılım, yukarıdaki görüntüde maviyle gösteriliyor. “Normal” maddenin Chandra X-ışın Teleskobu tarafından görülen X-ışın emisyonu ise kırmızıyla gösteriliyor. Normal maddeyle karanlık madde arasındaki ayrım muhtemelen normal maddenin etkileşebileceği elektromanyetik yollardan kaynaklanıyor; karanlık madde elektromanyetik güçlerden etkilenmiyor ve bu yüzden normal maddenin yapabileceğinden daha fazla yayılıyor. Astronomlar Abell 2744’ün gerçekte dört ayrı alt kümenin çarpışması olduğunu ve de aydınlık ve karanlık maddenin göreceli dağılımının, karanlık maddenin bu şiddetli galaksilerarası çarpışmada etrafa fırlatıldığını gösterebileceğini düşünüyorlar.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/ITA/INAF/J.Merten et al, Mercekleme: NASA/STScI; NAOJ/Subaru; ESO/VLT, Optik: NASA/STScI/R.Dupke

RCW 89’u Gıdıklayan Ne?

0
RCW 89’u Gıdıklayan Ne?

Yukarıdaki görsel, PSR B1509-58 adlı fazlaca manyetize pulsarın etrafındaki parlak X-ışın nebulasının Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından elde edilen ünlü görüntüsü. Pulsarın kendisi görüntünün tabanına yakın parlak X-ışın emisyon noktası ve belirgin bir “kuyruğa”, ya da altında uzanan bir X-ışın yayınlayan madde jetine sahip. Güneş kütlesi kadar maddenin yaklaşık 20 kilometre çapa sıkıştığı bir yığın olan bu pulsar her saniyede yedi kez dönüyor ve daha iyi tanınan Yengeç Nebulası’na benzer bir şekilde çevresine enerji veriyor. Pulsardan çevresine enerjinin aktarılması, uzaya doğru 50 ışık yılından daha fazla uzanan dikkat çekici, hayalet benzeri X-ışın parmakları üretiyor. Bu parmakların uçlarında astronomlar tarafından RCW 89 olarak bilinen bir gaz bulutu bulunuyor. Gücünü pulsardan alan parmaklarla RCW 89’daki soğuk gaz arasındaki görüldüğü kadarıyla kuvvetli etkileşim, RCW 89’daki düğümlerin aydınlanmasına yardımcı oluyor ve X-ışınlarında da parlamalarına yol açıyor. RCW 89’daki X-ışın yayınlayan düğümlerin detaylı incelemeleri, düğümlerin sıcaklığında, pulsarın dönüş eksenindeki presesyondan kaynaklanıyor olabilecek dairesel bir yapıya işaret ediyor.

Görsel: NASA/CXC/SAO/P.Slane, et al.

Engel

0
Engel

Patlamak üzere olan bir yıldıza bağlı olmak tehlikelidir. Ama bilim insanları bunun, patlayan ve Dünya’da 1572 yılında görülen Tycho süpernova kalıntısını üreten bir yıldızın yoldaşının başına gelen talihsiz durum olduğunu düşünüyorlar. Astronomlar artık bunun, bir beyaz cüce yıldızın limitin ötesine (Chandrasekhar limiti) itildiği ve muazzam bir fışkırmayla tutuştuğu (ya da patladığı), Tip Ia süpernova adı verilen özel bir tür süpernova olduğunu biliyorlar. Ama beyaz cüceyi patlamaya doğru itmek için kütle gerekir ve göründüğü kadarıyla bu kütle bir yoldaş yıldızın yüzeyinden soyulup alınıyor. Böyle yoldaşlar elbette patlamadan sonra seyrek hale geliyorlar, bu yüzden de bu modelin test edilmesi zor. Tycho’daki X-ışın yayınlayan sıcak gazlara detaylı bir bakışsa talihsiz yoldaşın kimliği hakkında yeni ipuçları sunuyor. Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından elde edilen yukarıdaki görsel, nebulanın yüksek enerjili X-ışınlarında bir görüntüsünü gösteriyor. Keskin gözlü astronomlar bu görüntüde olağan dışı bir şey fark ettiler: nebulanın merkezinin sol altında görülen ve bir X-ışın gölgesi meydana getiren, X-ışınları yayınlayan gazlardan oluşmuş belirgin bir kemer. Süpernovanın karmaşası içinde çizgileri bu kadar belirgin ve düzgün bir yapı nasıl üretilmiş olabilir? Astronomlar bu kemerin, yoldaş yıldızın yüzeyinden, süpernova patlama dalgasının büyük gücü tarafından uçurulan maddeleri temsil ettiğine inanıyorlar.

Görsel & Referans: NASA/CXC/Çin Bilimler Akademisi/F. Lu et al

Geri Besleme

0
Geri Besleme

Yıldızlar yoğun galaktik bulutlarda doğar. Yeni yıldızlar doğum bulutlarıyla fazlaca etkileştiği için bu karmaşık bir süreçtir. Bu doğum bölgeleri genç dev yıldızlar tarafından ısıtılırken aynı yıldızların güçlü rüzgarları büyük kabarcıklar şişiriyor ve bulutun bazı bölgelerini boşaltırken diğer bölgeleri sıkıştırıyor. Son olarak, en ağır yıldızlardan bazıları, düşük kütleli yıldız popülasyonu hala doğmaya devam ederken yaşamlarını süpernovalar olarak sona erdirecek. Yani yıldız oluşumu şiddetli ve fazlaca etkileşimli. Karina Nebulası, nispeten yakın bir yıldız oluşum bulutu, bize bu sürecin gelişimini izlemek için en ön sıralardan bir yer sunuyor. Yukarıdaki görsel, Karina Nebulası’nın Chandra X-ışın Gözlemevi’yle alınmış X-ışınlarında yeni bir mozaiği. Chandra haritası, bazı genç yıldızların güçlü rüzgarları tarafından üretilen yüksek enerji aktivitesini ve diğerlerindeki manyetik aktiviteyi ortaya çıkarıyor. Tüm nebulaya yayılansa kökeni kesin olmayan, kısmen yıldız rüzgarı çarpışmalarıyla üretilen, ama belki de geçmiş bir ya da iki süpernova patlamasının işaretçisi olan milyon derecelik ışıldayan bir gaz bulutu. Görüntünün merkezinde, kendisi de yakın gelecekte ruhunu teslim etmeye hazır olan gizemli yıldız Eta Carinae var.

Görsel: NASA/CXC/PSU/L.Townsley et al.

Tycho Çizgileri

0
Tycho Çizgileri

Bir patlamayı nasıl düzenlersiniz? Bu imkansız gibi duruyor, özellikle de patlama bir yıldızın tamamen yok olmasını içeriyorsa. Ama bir yıldızın 400 yıl kadar önce görülen patlamasının kalıntısı, X-ışınlarında şaşırtıcı şekilde düzenli bir çizgi deseni gösteriyor gibi duruyor. Bu kalıntı, bir yıldızın 1572 yılında Dünya’dan gözlenen (ve ünlü astronom Tycho Brahe tarafından kaydedilen, bu yüzden de sıklıkla “Tycho’nun süpernovası” olarak anılan) patlaması tarafından meydana getirildi. Patlama bir beyaz cüce yıldız, yoldaş yıldızından çok fazla madde alıp, cücenin içindeki karbonun onu aniden parçalayarak patlar biçimde nükleer yanmasıyla sonuçlanacak şekilde Chandrasekhar limitinin yukarısına geçmesi sırasında ortaya çıktı. Yoldaş yıldıza ne olduğundansa pek emin değiliz. Ama geride kalan enkazın, Chandra X-ışın Gözlemevi’yle yapılan yeni bir gözlemi, yukarıdaki X-ışın görüntüsünde de gösterildiği gibi patlamada oluşturulan bir çizgi düzenini ortaya çıkardı. Muhtemelen bildiğiniz gibi bir süpernova kalıntısı, bir yıldızın patlaması tarafından uzaya doğru fırlatılan yüksek hızlı madde bulutudur; bu madde başlangıçta galaksi içindeki gaz ve tozun geri kalanıyla çarpışırken milyonlarca derecelik sıcaklıklara çıkar ve X-ışınları yayınlar. Süpernovaların X-ışınlarındaki incelemeleri, patlamanın kendisi hakkındaki detayları ve atılan maddenin kimyasal kompozisyonunu ortaya çıkarmaya yardımcı oluyor. Ama Chandra tarafından Tycho’nun kalıntısında görülen çizgiler şaşırtıcı. Astronomlar bu çizgilerin, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda üretilen maksimum parçacık enerjisinin 100 katından daha büyük, muazzam enerjilere ulaşan protonların hareketlerinin sınırlarını temsil ettiklerini düşünüyor. Benzer parçacıklar, Dünya’da tespit edilen gizemli, aşırı yüksek enerjili kozmik ışınların da nihai kaynağı olabilir.

Görsel: NASA/CXC/Rutgers/K.Eriksen et al.

Halka

0
Halka

Bu yüzüğü gördüğünüzde ölmeyeceksiniz; en azından aranızda her zaman için güvenli bir mesafe bırakırsanız. Ama sağdaki yüzükteki pembe mücevherlere fazla yaklaşmayın. Eğer yaklaşırsanız, ezilip var oluşunuz sona erdirilmeden önce uzayıp saç teli kadar incelirsiniz; çünkü bu pembe mücevherler aslında birer kara delik. Elbette kaderinizle yüzleşmeden önce bazı olağanüstü manzaralara da şahit olabilirsiniz. Bu Chandra X-ışın görseli (pembe) ve Hubble optik görseli kompozitinde gösterilen muhteşem kara delik halkası, sağ üstte görülen spiral galaksi ve solda görülen eliptik galaksi arasındaki şiddetli bir çarpışma ile ortaya çıktı. Bir galaksi diğerine çarparken serbest kalan muazzam kütle çekim kuvveti, bir yıldız oluşum patlamasınının fitilini ateşledi. Oluşan en büyük yıldızlar çoktan öldüler. Yaşamlarını güçlü süpernova patlamaları olarak sona erdirdiler ve gerilerinde X-ışın yayınlayan kara delikler bıraktılar.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/MIT/S.Rappaport et al, Optik: NASA/STScI

Meşguliyet

0
Meşguliyet

Uydu gözlemevi zamanı oldukça değerlidir. Yüksekte uçan gözlemevleri genelde sahip olduklarının dört ya da beş katı kadar gözlem zamanı isteği alırlar, bu yüzden gözlem süresini maksimuma yükseltmek konusunda çok büyük baskı vardır. Ayrıca cihazların kapatılması da hiç istenmez. Chandra X-ışın Gözlemevi veya XMM-Newton X-ışın Gözlemevi gibi bir gözlemevi herhangi bir cismi tam olarak gözlediğinde ve teleskop sessizce bir sonraki projeye doğru dönerken, çoğu sefer teleskop operatörleri dönüş sırasında gözlem yapmaya devam edeceklerdir. Bu “dönüş gözlemleri” teleskobun gökteki yolu boyunca dar gözlem şeritleri oluştururlar. Zaman içinde bu şeritler gökyüzünün önemli bölümünü kapsar hale gelirler. Örneğin yukarıdaki görsel, galaktik gök koordinatlarında, operasyonunun ilk dokuz yılı sırasında XMM-Newton gözlemevi tarafından elde edilen gökyüzü görüntüsünü gösteriyor. Görüntü gökyüzünün neredeyse tamamını kapsıyor ve (836 tarama içeren) bu “yarı gök taraması” Cygnus Düğümü, parlak Vela süpernova kalıntısı, Sco-X1, Macellan’ın Büyük ve Küçük Bulutları, Virgo Kümesi ve diğer büyük ölçekli yapılar gibi bilinen astrofizik cisimlerini açığa çıkarıyor.  

Görsel: A. Read (University of Leicester) & ESA

Süs

0
Süs
This composite image contains X-ray data from Chandra (green and blue) that show heated material in the center of a shell generated by a supernova explosion. Optical data from Hubble show the glowing pink rim, which is ambient gas being shocked by the blast wave from the supernova, as well as the surrounding star field. The Type Ia supernova that resulted in the creation of this remnant would have been visible from Earth some 400 years ago.

Kainat kendini pek çok yolla süsler. Bunun neredeyse kusursuz bir örneği de, yukarıda gösterilene benzer, parlayan hidrojen gazı ve X-ışın yayınlayan plazma baloncuklarıdır. Bu baloncuk komşu bir galakside, Büyük Macellan Bulutu’nda patlamış olan bir beyaz cüce yıldızın tutuşması sonucu üretilen kalıntı. Burada, Hubble Uzay Teleskobu’ndan, ince bir dış şoku pembeyle belirten görüntünün ve Chandra X-ışın Gözlemevi’nin X-ışın üreten parlak gazı maviyle gösteren görüntüsünün güzel bir kompozitinde görülüyor. Astronomlar bu tür olayları Evren’in en derinlerini aydınlatmak ve Evren’i, belki de zamanın sonundaki bir Büyük Parçalanma’ya kadar, birbirinden uzaklaştıran gizemli Karanlık Enerji gibi gizlenmiş şeyleri ortaya çıkarmak üzere standart ışıkları olarak kullanıyorlar. Güzel süpernova baloncukları, parıldayan nebulalar, galaksiler, yıldızlar ve gezegenler gibi şimdinin harikaları üzerine düşünmek belki de keyifli olacak.

Görsel & Referans: NASA/CXC/SAO/J.Hughes et al, Optik: NASA/ESA/Hubble Heritage Team (STScI/AURA)

Uzaktaki Soğuk

0
Uzaktaki Soğuk

Evren galaksi kümelerinden ve kümelerin kümelerinden oluşur. Bu devasa şeyler, kendi kendine kütle çekim uygulayan var olan en büyük cisimler, Evren’in atomlarıdır. Bu cisimlerin nasıl oluştuklarını ve evrimleştiklerini anlamak yüksek önceliği olan bir astronomik hedeftir. Galaksi kümeleri çok büyük miktarlarda sıcak, X-ışın yayınlayan gaz içerdiğinden Chandra X-ışın Teleskobu gibi X-ışın gözlemevleri önemli bir rol oynarlar. Yukarıdaki görsel galaksi 3C186’nın Chandra ve (Gemini Gözlemevi’nden) optik görüntüsünün kompoziti. Optik görüntüde bu galaksi, görüntünün merkezine yakın tek bir ışık noktası şeklinde beliriyor. Chandra X-ışın görüntüsü ise optik gözün algılayabileceğinden daha fazlasını ortaya çıkarıyor. Chandra 3C186’nın etrafından güçlü bir geniş X-ışın kaynağı tespit ediyor ve 3C186’yı bir galaksi kümesinin merkezi galaksisi olarak belirliyor. 3C186 8 milyar ışık yılı uzakta. Bu da onu şimdiye kadar belirlenen en uzak kümelerden birisi yapıyor. Daha da önemlisi, Chandra verileri kümenin merkezinden gelen emisyonun, dış bölgelerden gelen emisyondan daha soğuk olduğunu gösteriyor. Bir “soğutucu akım”. 3C186 ve ilişkili olduğu küme, bilinen en uzak soğutucu akım kümesi.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/SAO/A.Siemiginowska et al, Optik: AURA/Gemini Obs.

Radyoyu Aç

0
Radyoyu Aç

Galaksi kümeleri bilinen en büyük bağlı cisimlerdir ve galaksi kümelerinin düzeni, Evren’in yapısını belirler. Kümeler uzayda, büyük miktarlardaki sıcak küme içi gaz ve karanlık maddelerinin kütle çekim gücüyle bir arada tutularak ilerlerler. Karanlık Evren’de görmeden ilerlerken başka bir kümeyle karşılaşma ihtimali oldukça yüksektir ve bir kümenin diğeriyle çarpışması, belki de en iyi örneği Kurşun Kümesi olan olağanüstü patlamalar ortaya çıkarır. Galaksi kümelerinin radyo ve optik emisyonu üzerine, Hindistan’ın Dev Metredalga Radyo Teleskobu (GMRT) ve Chandra X-ışın Gözlemevi’yle yapılan yeni ve detaylı bir çalışma, galaksilerin çarpışmalarının sıcak, X-ışın yayınlayan gazları ve devasa radyo halelerini nasıl ürettiğini gösteriyor. Küçük iki küme arasındaki çarpışmanın sonuçlarını açığa çıkaran yukarıdaki görsel, galaksi kümesi Abell 1758’in bir bölümü gösteriyor. Bu görüntüde GMRT tarafından görülen radyo emisyonu pembeyle ve Chandra tarafından görülen X-ışın emisyonu maviyle gösteriliyor. Kümeyi oluşturan galaksilerdeki yıldızların optik emisyonuysa altın renginde gösteriliyor. Bu çalışma, galaksilerin çarpışmaları sonucunda ortaya çıkan türbülansın atomaltı parçacıkların yüksek enerjilere hızlandırılmasına katkı sağladığını ve hem radyo, hem de X-ışın emisyonunun üretilmesine yardımcı olduğunu öne sürüyor.

Görsel: X-ışın(NASA/CXC/SAO/M.Markevitch); Radyo (TIFR/GMRTSAO/INAF/R.Cassano, S.Giacintucci); Optical (DSS)

Muhteşem Antenler

0
Muhteşem Antenler

Kozmik otoban galaksilerle doludur ve bunlar arasındaki çarpışmalar oldukça yaygındır. Bunun en olağanüstü örneklerinden birisi, yaklaşık 100 milyon yıl önce başlayan ve bugün hala devam etmekte olan muhteşem bir çarpışma, Anten Galaksileri’dir. Yukarıdaki görüntü NASA’nın Büyük Gözlemevleri’nden üçünden: mavi renkte Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından görüldüğü şekilde X-ışın emisyonu, altın rengi ve kahverengide Hubble Uzay Teleskobu tarafından görüldüğü şekilde yüksek çözünürlüklü optik emisyon ve kırmızı renkte Spitzer Uzay Teleskobu tarafından görüldüğü şekilde kızılötesi emisyon. Her gözlemevi, galaksiler çarpıştığında meydana gelen fiziksel süreçlerin tamamlayıcı bir görüntüsünü oluşturuyor. X-ışınları çarpışmadan kaynaklanan devasa yıldız oluşumunun etkilerini ve bu yıldızların süpernovalarının ürettiği sıcak gazları gösteriyor. Hubble, karanlık toz şeritleriyle birlikte kimisi çarpışmadan önce galaksilerde var olan, kimisi de çarpışma tarafından oluşturulmuş olan mevcut orta kütleli yıldızlar popülasyonunun optik emisyonunu görüyor. Spitzer ise yeni, gizli yıldız oluşum alanlarını işaretleyen sıcak tozları görüyor. Galaksilerin çarpışması, Evren’in sayesinde yeni yıldızlar, yeni birleşmiş galaksiler oluşturduğu ve kompleks kimyasal elementleri yaratıp yaydığı kuvvetli bir mekanizmadır.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/SAO/J.DePasquale; IR: NASA/JPL-Caltech; Optik: NASA/STScI

Doğmakla Meşgul, Ölmekle Meşgul

0
Doğmakla Meşgul, Ölmekle Meşgul

Yıldız oluşumu anlaşılması güç bir süreçtir. Yalnızca yoğun gaz ve tozdan (yıldızların oluştuğu hammadde) meydana gelen büyük bulutların ardında gizlenmekle kalmaz, aynı zamanda yıldızlar (radyasyon, yıldız rüzgarları ve süpernovalar aracılığıyla) çevreleriyle etkileştiği için oluşumun tam da kendisi, devamında gelen yıldız nesillerinin oluşabileceği yolları değiştirir. Astronomlar tüm kütlelerden ayrı yıldızların nasıl oluştuğunu ve yıldız gruplarının oluşumunun zamanla nasıl ilerlediğini anlamak için çabalıyorlar. Önce hangi yıldızlar oluşuyor ve ardından hangileri geliyor? Astronomi cephaneliğindeki özellikle güçlü bir araç, kızılöesi ve X-ışın bantlarındaki gözlemlerin birlikteliğidir. Kızılötesi radyasyon yeni oluşan yıldızlar tarafından ısıtılan tozun en yoğun bölgelerini bulmaya yardımcı olurken güçlü X-ışın emisyonu, gizlenen genç aktif yıldızları ortaya çıkarmak için en kalın toz duvarlarını bile aşabilir. Yukarıdaki görsel, Berkeley 87 olarak bilinen bir yıldız oluşum bölgesinin (Spitzer Uzay Gözlemevi’nden) bir kızılötesi görüntüsü ve (XMM-Newton Gözlemevi’nden) bir X-ışın görüntüsünün kompoziti. Kırmızı ve yeşille gösterilen kızılötesi görüntü yoğun toz bulutlarını öne çıkarırken X-ışın görüntüsü (mavi) gömülü, gizli yıldızların emisyonunun yanında manyetik alan çizgileri tarafından yakalanmış yüklü parçacıkların karşılıklı etkileşiminin ürettiği dağınık emisyonu gösteriyor. Nükleer yakıtını tüketmiş ve muhtemelen bir süpernova olarak patlamanın eşiğinde olan WR 142 adlı bir “yaşlı” genç yıldızın X-ışın emisyonu bile burada mevcut. Peki bu olduğunda yıldız oluşturan ortama ne olacak?

Görsel: L. M. Oskinova, R. A. Gruendl, Spitzer Space Telescope, JPL, NASA ve ESA

Gökyüzüne Uzan

0
Gökyüzüne Uzan

Chandra X-ışın Gözlemevi’nden bir başka etkileyici görüntüde görülen bu tuhaf, el şeklindeki cismi ne oluşturdu? Bu cisim aslında PSR B1509-58 adlı pulsarın çok kuvvetli elektromanyetik alanı tarafından hızlandırılan yüksek enerji yüklü parçacıklardan meydana gelen uzamış bir bulut. Bu pulsar, yani hızla dönen nötron yıldızı, görüntünün merkezinin yakınındaki yoğun beyaz noktaya yakın yer alıyor. Nötron yıldızı döndükçe yüklü parçacıkları uzaya doğru hızlandırıyor ve (belirsiz bir sebepten ötürü) görüntünün tepesine doğru uzanan “pulsar rüzgarı” parmaklarını oluşturuyor. Parmakların uçlarında, gücünü pulsarın rüzgarıyla taşınan enerjiden alan, RCW 89 adlı, düşük enerji X-ışını yayınlayan bir bulut bulunuyor. Yengeç Nebulası dışında, PSR B1509-58 astronomların böyle bir pulsar rüzgarı nebulası ve yıldız ortamı arasındaki etkileşimi görebildikleri en iyi örneklerden birisi.

Görsel & Referans: NASA/CXC/SAO/P.Slane, et al.

Geri Tepme

0
Geri Tepme

Kara deliklere dair kozmik sayımımızı geliştirmeye çalıştıkça tuhaf davranışlara gittikçe daha fazla örnek buluyoruz. Yukarıdaki görüntü bunun tipik bir örneği. Bu görsel, büyük Kozmik Evrim Taraması (galaksilerin zamana ve çevreye göre nasıl değiştikleri üzerine bir çalışma) kapsamında elde edilen görsel ışıkta (Hubble Uzay Teleskobu’ndan, kahverengi) ve X-ışınlarında (Chandra X-ışın Gözlemevi’nden, mavi) görülen bir galaksi birleşmesinin kompozit görüntüsü. Hubble görüntüsü, bu birleşen galaksinin merkezi yakınlarında iki adet parlak çözümlenmemiş kaynağı gösterirken Chandra görüntüsü, bu kaynakların çevresindeki sıcak gazın birleşmiş X-ışın emisyonunu gösteriyor. Çok Büyük Teleskop ve Magellan teleskobuyla yapılan detaylı araştırmalar, iki optik kaynağın hızları arasında, saatte en az 4,8 milyon kilometrelik büyük bir fark olduğunu gösteriyor. Chandra ise sistemdeki hızlı sıcak madde akımlarının kanıtlarını ortaya koyuyor. Astronomlar bu büyük hız farkının, kara delikler arasındaki bir tür dinamik etkileşimle bağlantısı olduğunu düşünüyorlar. Bir senaryoda, sol alttaki kaynağın birleşen bir çift kara deliğe çok yakınlaştığı ve dışarı doğru fırlatıldığına inanılıyor. Alternatif bir senaryoda ise sol alttaki kaynak, birleşme işlemi sırasında yayınladığı kütle çekim radyasyonunun asimetrik gücü nedeniyle galaksi merkezinden atılmış olan birleşmiş bir çift kara deliği gösteriyor olabilir. Peki böyle etkileşimler yaygın mı yoksa nadir mi?

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/SAO/F. Civano et al. Optik: NASA/STScI

Geriye Giden Güç

0
Geriye Giden Güç

Jet

Kara delikler sıklıkla yollarına çıkan her şeyi yutan, evrensel elektrikli süpürgeler olarak düşünülür. Öyle değiller. Ama aynı kara delikler bir şekilde, (ışığın hızına yaklaşan) inanılmaz hızlarda dışarı doğru hareket eden muazzam dış akışlar, “jetler” üretebilirler (ve üretirler). Galaksilerin merkezlerindeki süperdev kara delikler tarafından üretilen böylesi jetler, milyonlarca ışık yılı boyunca uzasalar bile aşırı derecede dardırlar. Kara deliklerin bu muazzam, aşırı ince jetleri nasıl oluşturdukları hala bir sır. Astronomlar bu jetlerin, kara deliğin yakınındaki güçlü bir manyetik alan, kara deliğin kendi dönüşü ve kara deliği besleyen dönen bir sıcak plazma birikim diski arasındaki etkileşim tarafından üretildiklerini düşünüyor.  Kesin detaylarsa hala çözülmeyi bekliyor. Yeni teorik çalışmalar, akla kara delik dönüşünün, jetin gücü üzerinde sıra dışı bir etkisi olduğunu getiriyor. Bu yeni teori, en güçlü jetlerin, kara deliğin birikim diskinin aksi yönünde döndüğü sistemlerde ortaya çıktığını gösteriyor. Ve kara delikle birikim diski aynı yönde döndüklerinde jetin kuvveti azalıyor. Bundan yapılacak bir çıkarım, evrenin erken zamanlarında galaksilerin merkezlerindeki “geriye” dönen kara deliklerin çok güçlü jetler ürettikleri, ama zaman ilerledikçe kara delikler ve disklerin aynı yönde dönmeye başlayıp jet gücünü azalttıkları olmalı.

Görsel: NASA/JPL-Caltech

Yaşayan Renklerle Güneş

0
Yaşayan Renklerle Güneş

Güneş

Güneş en yakın yıldız olsa da hakkında hala bilmediğimiz çok şey var. Güneş’i kararlı bir radyasyon kaynağı olarak biliyoruz, ama aynı zamanda oldukça dinamik; Dünya’ya ve diğer gezegenlere doğru yüksek enerjili parçacık ve radyasyon patlamaları yağdırıyor. Bu aşırı patlamaları ortaya çıkaran ne? Bilim insanları Güneş’in aktivitesinin kökenini inceleyecek bir araca sahipler: Güneş Dinamikleri Gözlemevi (ya da kısaca SDO). SDO, güneş fizikçilerinin daha önce elde edilemeyen ölçeklerde Güneş’i araştırmalarını sağlayan, aşırı yüksek çözünürlüklü görüntüler ve tayflar sunuyor. SDO Şubat ayında fırlatıldığında oldukça ilgi çekmişti ve şimdi cihazlarının tamamı kontrol edilmiş haldeyken yukarıdaki gibi inanılmaz görüntüler gönderiyor. Bu görsel, SDO’nun Atmosferik Görüntüleme Tertibatı’yla gözlendiği şekilde, uç morötesinde Güneş’i gösteriyor. Sahte renkli görüntüde, pembe nispeten düşük sıcaklıktaki (yaklaşık 110.000 F) gazın; maviler ve yeşiller de sıcak gazın (1,8 milyon F’tan) emisyonu.  Koronal hüzmeler, kromosferdeki dikenler ve etkileyici bir prominans, çok detaylı şekilde görülebiliyor. SDO tarafından gönderilen görüntüler ve veriler, Güneş’in fırtınalarıyla Dünya arasındaki hassas etkileşimi anlamamıza yardımcı olacak.

Görsel: NASA/Goddard/SDO AIA Team