Ana Sayfa Blog Sayfa 12

Geri Besleme

0
Geri Besleme

Yıldız oluşumu çok dinamik bir süreçtir. Yıldızlar, ağırlıklı olarak hidrojen ve helyumdan oluşan, yoğunlukların hidrojenin atomlarının bir bölümünün karbon ve oksijen gibi diğer eser atomlarla birleşerek diatomik hidrojen, karbonmonoksit, karbondioksit, buhar molekülleri ve katı toz parçacıkları oluşturacağı kadar fazla olduğu kalın bulutlardan meydana gelir. Buluttaki gaz yoğunluğunun farklı yerlerde değişiklik gösterdiği düşünülürse, en yoğun bölgeler yakındaki daha az yoğun bölgeye göre biraz daha fazla kütle çekim kuvvetine sahip olacak ve daha fazla gaz ve tozu çekerek daha da yoğun hale gelecektir. Bu nispeten yavaş süreçte ufak madde parçaları yıldızlara dönüşür. Ancak yıldızlar bir kez oluştuklarında, astronomların geri besleme adını verdiği bir işlemde, radyasyon ve yıldız rüzgarlarıyla doğum bulutlarının karakterini değiştirirler. W51 adı verilen dev moleküler bulutun yüksek enerji X-ışın emisyonunu (mavi) ve kızılötesi emisyonunu (sarı-turuncu) gösteren yukarıdaki görsel bu işlemin anlık bir görüntüsünü belgeliyor. (Chandra X-ışın Gözlemevi gözlemlerinden) X-ışın emisyonu, dev yıldızlardan kuvvetli madde dışa akışlarıyla üretilen sıcak şoklanmış gazdan ve düşük kütleli yıldızların manyetik olarak işleyen faaliyetinden kaynaklanıyor. Yıldızların kendilerinden kaynaklanan güçlü morötesi emisyonla birlikte dışa akışlar ve kuvvetli X-ışın emisyonu, moleküler bulutta yeni oluşan yıldızlara yakın düşük yoğunluklu iyonize gaz baloncukları yaratır. (Spitzer Uzay Teleskobu tarafından gözlenen) kızılötesi emisyon, yıldızlar tarafından ısıtılan tozun emisyonunu gösteriyor ve moleküler bulutun daha soğuk, yüksek yoğunluklu bölgelerini detaylandırıyor. Dağınık X-ışın emisyonunun sönük olduğu bölgeler, çoğunlukla kızılötesi emisyonun parlak olduğu yerler ve bu da ya bu bölgelerin genç yıldızların yıkıcı radyasyonundan korunduğuna ya da bu bölgelerin X-ışın emisyonunu engelleyecek kadar yoğun olduğuna işaret ediyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/PSU/L.Townsley et al; Kızılötesi: NASA/JPL-Caltech

Nötron Yıldızlarının Bir NICER Görüntüsü

0
Nötron Yıldızlarının Bir NICER Görüntüsü

Nötron Yıldızı İç Yapı Kompozisyon Kaşifi’nin (NICER) 3 Temmuz’da fırlatılmasından ve ardından Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki yeni evine kurulmasından bu yana, NICER ekibi çok sıkı çalışarak cihazı titizlikle test ve kalibre ediyor. Artık eğlence başlıyor; NICER ilk bilimsel sonuçlarını elde ediyor. Yukarıdaki görsel NICER’ın ilk hedeflerinden birinin, güçlü yıldız rüzgarlarına sahip dev bir yıldızdan ve bir nötron yıldızı yoldaşından oluşan GX 301-2 adlı yüksek kütleli X-ışın çift sisteminin, NICER X-ışın spektrumunun bir grafiğini gösteriyor. Nötron yıldızı kütle çekimiyle dev yoldaşının rüzgarından bir bölümünü yakalıyor ve bu rüzgar maddeleri nötron yıldızının yüzeyine düştükçe, yüksek enerji X-ışın emisyonu üretmeye yetecek kadar, on milyonlarca derecelik sıcaklıklara ısınıyor. Grafiğin renkleri, kırmızıdan (düşük enerji X-ışınları) maviye ve mora kadar (yüksek enerji X-ışın emisyonu) X-ışın enerjisini gösteriyor. Dar yükselmeler, çift sistemi içerisinde, bazıları neredeyse tüm elektronlarını kaybetmiş demir ve nikel atomları tarafından üretilmiş olan emisyon çizgileri adlı şekiller. NICER bu yapılardaki değişimleri çok küçük zaman ölçeklerinde inceleyebilecek ve nötron yıldızları tarafından üretilen hızlı X-ışın zonklamalarını inceleyerek aslen altta ne olduğunu belirleyebilmek adına nötron yıldızlarının yüzeylerinin altına bakabilecek. NICER ayrıca, belki de bir gün nötron yıldızlarını kullanarak gezinmemizi sağlayacak (ve “deniz feneri modeli” cümlesine yeni bir anlam katacak) bir galaktik konumlandırma sistemini de test edecek.

Görsel: NASA

Yeni Bir Yengeç Yakalamak

0
Yeni Bir Yengeç Yakalamak

En muhteşem astronomik görüntülerden biri de, 4 Temmuz 1054’te patlayan ve Dünya’dan neredeyse gerçek zamanlı görülen (yalnızca ışığın yaklaşık 6,500 yıllık seyahat süresince gecikti) bir yıldızın kalıntısıdır. Bu patlama, Güneş Sistemi dışında belki de üzerinde en çok çalışılan uzay cismini, Yengeç Nebulası’nı, ya da Messier 1’i yarattı. Yengeç Nebulası, atan kalbini, Washington DC şehrinden daha büyük olmayan, ama yine de Güneş’ten daha fazla madde taşıyan ve saniyede 30 kerelik inanılmaz bir hızla dönen bir pulsarı çevreleyen sıcak gaz, hızla hareket eden elektronlar ve atom çekirdeklerinden oluşan parlak bir buluttur. Bu nötron yıldızının kuvvetli manyetik alanı ve hızlı dönüşü, radyodan X-ışınlarına kadar zonklamalar meydana getiren ve etrafını saran nebulayla dramatik şekilde etkileşen kuvvetli parçacık huzmeleri üretir. Yengeç, dev yıldızlar öldükten sonra ne olduğunu incelemek, nötron yıldızlarının fiziğini ve hatta nötron yıldızının yüzeyinin altında hangi türde tuhaf maddelerin var olduğunu anlamak adına önemli bir laboratuvar sunuyor. Yengeç, parlak ve nispeten yakın bir X-ışınları kaynağı olmasıyla modern X-ışın uydu gözlemevlerinin kalibrasyonunda bile kullanılıyor. Bu görsel Yengeç Nebulası’nın, radyo, kızılötesi, optik, UV ve X-ışın fotoğraflarını bir araya getiren en iyi çoklu dalga boyu görseli. Her fotoğraf Nebula’nın fiziksel durumunun farklı yönlerine dair ipuçları sunuyor: güçlü manyetik alanlar, sıcak toz, yoğun gaz boğumları boyunca ilerleyen sıcak elektronlar, ve patlamanın güç verdiği ve merkezdeki dönen pulsarın güçlü manyetik alanı tarafından harekete geçirilmiş milyon derecelik gaz.

Görsel & Referans: G. Dubner (IAFE, CONICET-University of Buenos Aires) et al.; NRAO/AUI/NSF; A. Loll et al.; T. Temim et al.; F. Seward et al.; Chandra/CXC; Spitzer/JPL-Caltech; XMM-Newton/ESA; ve Hubble/STScI

Uzak Yüzdeki Havai Fişekler

0
Uzak Yüzdeki Havai Fişekler

Güneş patlamaları, Güneş’in yüzeyinde gerçekleşen ve tonlarca yüksek enerji atom altı parçacığını neredeyse ışık hızında uzaya saçan kuvvetli patlamalardır. Eğer Dünya bu tehlikeli, hızla ilerleyen Güneş maddelerinin yolu üzerinde olursa, harika auroralar görülebilir ama hassas iletişim ağları, elektrik şebekeleri ve yörüngedeki uydular ciddi şekilde zarar görebilir. Bu nedenle Güneş’i izlemek ve bu ölümcül fışkırmaların konumunu takip etmek insanlığın yararınadır. Güneş’in Fermi Gama-ışın Uzay Teleskobu’yla yapılan gözlemleri, Güneş’in uzak yüzündeki patlamaların, Dünya’ya bakan yüzde nasıl çok yüksek enerji Gama-ışın emisyonu üretebileceğini gösterdi. Üç farklı olayda (11 Ekim 2013, 6 Ocak 2014 ve 1 Eylül 2014) Güneş’i gözleyen STEREO uzay aracı, uzak yüze bakarken, madde atımının eşlik ettiği güçlü Güneş patlamaları gördü. Birkaç dakika sonra Fermi’nin Büyük Alan Teleskobu Güneş’in yakın yüzünde kuvvetli Gama-ışın emisyonu tespit etti. Bu olaylar aynı zamanda Fermi Gama-ışın Patlaması Gözleyicisi, Reuvan Ramaty Yüksek Enerji Güneş Spektroskopik Görüntüleyici (RHESSI) uydusu, Konus-Wind, Güneş Dinamikleri Gözlemevi (SDO) ve yer temelli Radyo Güneş Teleskobu Ağı tarafından da daha düşük enerjilerde görüldü. Yukarıdaki görsel 1 Eylül 2014 patlamasının Güneş’in uzak yüzünde STEREO tarafından görüldüğü şekliyle yerinin belirlenmesini ve yakın yüzündeki emisyonun SDO ve LAT tarafından yerinin belirlenmesini gösteriyor. Bilim insanları, Güneş’in uzak yüzünde patlamalar tarafından üretilen, hızla hareket eden atom altı parçacıkların, Güneş’in, bunları saptırarak yakın yüze yağmalarına ve LAT tarafından görülen Gama-ışınlarını oluşturmalarına sebep olan manyetik alan çizgilerini izlediklerine inanıyor.

Görsel & Referans: NASA/DOE/Fermi; M. Ackerman et al.

LISA’yı Seçmek

0
LISA’yı Seçmek

Evren çoğunlukla, uzaydaki dev cisimler tarafından yayınlanan radyasyonun türü ve miktarı ölçülerek incelenir. Şimdilerde bilim insanları evreni, “kütle çekimsel radyasyon” veya “kütle çekimsel dalgaları” inceleyerek, tamamen yeni bir şekilde görmeye çalışıyorlar. Einstein tarafından öngörülmüş olan kütle çekimsel dalgalar, dev cisimlerin ivmelenmesiyle, elektromanyetik dalgaların elektrik yüklü cisimlerin ivmelenmesiyle oluşturulmasına benzer şekilde meydana gelirler. Ama kütle çekimsel dalgalar uzay zaman okyanusunun kendisine ait, geçerken hem uzayı, hem de zamanı uzatan ve sıkıştıran dalgalardır. Yakın zamanda LIGO tarafından kütle çekim dalgalarının şaşırtıcı tespitleri ve LISA Pathfinder görevinin olağanüstü başarısı, uzay tabanlı bir kütle çekimsel dalga detektörüne olan ilgiyi arttırdı. Avrupa Uzay Ajansı yakın zamanda, ESA’nın mevcut uzay programının üçüncü büyük uzay görevi olarak LISA, yani Lazer İnterferometri Uzay Anteni görevini seçti. LISA, her biri arasında 2,5 milyon kilometre bulunan ve Güneş etrafındaki yörüngesinde Dünya’yı takip eden üçgen düzeninde uçan 3 uzay aracından oluşuyor. Yakından geçen kütle çekimsel dalgalar uzay araçlarının arasındaki mesafeleri değiştirecek ve astronomların kütle çekimsel radyasyonun kaynağının gücünü ve yönünü ölçmesini sağlayacak. Bu görsel, diğer iki partnerine araçların ayrıklıklarını kesin olarak ölçmek için kullanılan lazer ışınlarıyla bağlı olan LISA uzay araçlarından bir tanesini gösteriyor. LISA’nın 2034’te fırlatılması bekleniyor.

Görsel & Referans: ESA

Uzaya Doğru Bir Uzun Yürüyüş

0
Uzaya Doğru Bir Uzun Yürüyüş

Çin, 15 Haziran 2017’de Gobi Çölü’ndeki Jiuquan Uydu Fırlatma Merkezi’nden bir Uzun Yürüyüş 4B (CZ-4B) roketi fırlattı. Bunun üzerinde de Çin’in ilk X-ışın astrofiziği görevi, “Insight” olarak da bilinen Sert X-ışın Modülasyon Teleskobu (HMXT) bulunuyordu. HMXT üç adet koşutlanmış X-ışın astrofiziği deneyinden oluşuyor: yüksek enerji X-ışın teleskobu (20-250 keV enerji aralığında çalışıyor), orta enerji X-ışın teleskobu (5-30 keV enerji aralığında çalışıyor) ve düşük enerji X-ışın teleskobu (1-15 keV arası X-ışın enerjilerine hassas). HXMT, nötron yıldızı pulsarları ve kara delikler gibi X-ışın kaynaklarını incelemek ve yeni geçici kaynaklar bulmak için bu X-ışın detektörlerini kullanacak. HXMT aynı zamanda, SEXTANT (diğer adıyla NICER) tarafından test edilen “pulsar küresel konumlama sistemine” benzer şekilde, uzaydaki konumları belirlemek için X-ışın atımlarını kullanmaya çalışacak. HMXT, X-ışın fotoğraflarını nispeten yüksek bir açısal çözünürlükte yeniden oluşturmak için, gözlenen X-ışın sinyalinin doğrudan demodülasyonunun özgün bir yöntemini kullanıyor. Bunun sonucu olarak, HMXT evrendeki yüksek enerji kaynaklarını araştırmak adına yüksek açısal çözünürlük ve de yüksek zaman çözünürlüğü ve spektral çözünürlüğün bir kombinasyonunu sunuyor.

Görsel & Referans: Xinhua/Zhen Zhe

Kazançlar ve Kayıplar

0
Kazançlar ve Kayıplar

Eşler insanlarda genelde davranışları etkiler ve yıldızlar da bundan çok farklı değiller. Birbirlerine kütle çekimsel olarak bağlı yıldızlar arasındaki etkileşimler, bu yıldızların evrimleşme şekillerini önemli ölçüde değiştirebilir. Yıldız evrimi asıl olarak yıldız kütlesi tarafından belirlenir, daha ağır yıldızlar, nükleer yakıtlarını daha hızlı tükettiklerinden daha önce değişirler. Böylece bir yıldız çiftinde, daha kütleli yıldız az kütleli olandan daha önce evrimleşecek ve hatta tüm yakıtını tüketip yoldaşı parlamaya devam ederken bir tür kompakt yıldız külü haline gelecektir. R Aquarii sistemi bu karmaşık evrim sürecinin iyi çalışılmış bir örneği. R Aquarii şişkin bir kızıl dev yıldız ve bir beyaz cüce yıldızdan, termonükleer yakıtının tamamını tüketmiş bir normal yıldızın kompakt kalıntısından meydana geliyor. Bir beyaz cüce ekstrem derecede yoğundur (bir kesme şeker boyutunda beyaz cüce maddesi bir arabadan daha ağırdır) ve bu nedenle çok kuvvetli bir kütle çekim alanına sahiptir. Yıldızlar birbirleri etrafında döndükçe kızıl devin maddesi beyaz cücenin üzerine düşebilir. Bu potansiyel olarak tehlikeli bir durum; beyaz cüce tarafından biriktirilen madde çok fazla olursa, beyaz cücenin kütlesi Chandrasekhar limitini, bir beyaz cücenin taşıyabileceği maksimum madde miktarını geçebilir. Bu limit aşıldığı takdirde beyaz cüce çöker ve patlayarak çifti yok eder. Ama kızıl devin hidrojen zengini maddesi beyaz cücenin üzerine düştükçe beyaz cücenin aşırı kuvvetli kütle çekimi tarafından sıkıştırılır ve öyle bir sıcaklığa ısıtılır ki, hidrojen zengini madde patlayarak helyuma birleşir ve maddeyi beyaz cücenin yüzeyinden uzaya doğru atan termonükleer bir nova patlaması üretir. Yukarıdaki görsel, R Aqr ve yıldızın çevresindeki bölgenin kompozit optik (kırmızı) ve X-ışın (siyan) fotoğrafını gösteriyor. R Aqr’nin çevresindeki uzay beyaz cüceden atılan, bir kısmı optik olarak görülen bir halka şeklinde, bir kısmı da halkaya dikey X-ışın yayınlayan bir jet oluşturan maddeler tarafından şekillendiriliyor. Chandra X-ışın Gözlemevi’yle neredeyse 20 yıldan uzun süre boyunca gerçekleştirilen gözlemler, içerisindeki maddeler uzaya doğru genişledikçe X-ışın yayınlayan jetin kendisinin de nasıl değiştiğini gösterdi.

Görsel & Referans: X-ışın: NASA/CXC/SAO/R. Montez et al.; Optik: Adam Block/Mt. Lemmon SkyCenter/U. Arizona

Ejderi Yakala

1
Ejderi Yakala

3 Haziran saat 21:07’de (UTC), tekrar kullanılabilir bir SpaceX Falcon 9 roketiyle taşınan Kargo İkmal 11 (CRS-11) görevi, Kennedy Uzay Üssü’ndeki fırlatma rampası 39A’dan Uluslararası Uzay İstasyonu’na fırlatıldı. Bu görev, SpaceX’in Dragon (Ejder) kapsülünün ilk yeniden kullanılışını, alçak Yer yörüngesine düşük maliyetli ulaşıma doğru önemli bir adımı belirtiyor. Astrofizikçiler için en önemlisi de, CRS-11’in yükü içerisinde yüksek hassasiyetli bir NASA X-ışın zaman ölçüm gözlemevi, Nötron Yıldızı İç Kompozisyon Kaşifi (NICER) de bulunuyor. NICER, bir nötron yıldızı tarafından üretilen kuvvetli kütle çekimin yıldız etrafındaki uzay zamanı nasıl bozduğunu belirlemek için X-ışın vuruşlarını gözleyerek nötron yıldızlarının içini incelemek üzere tasarlandı. Nötron yıldızı X-ışın pulsarlarını inceleyeceği ana görevinin yanında, NICER aynı zamanda kara delik çiftlerinin, galaksilerin, gama-ışın patlamalarının, normal yıldızların ve diğer kozmik cisimlerin X-ışın emisyonlarının zamana ve enerjiye bağlılığını araştırmak için genel amaçlı bir gözlemevi olarak da görev yapacak. NICER aynı zamanda X-ışın Zaman Ölçümü ve Navigasyon Teknolojisi İstasyon Kaşifi anlamına gelen takma adı SEXTANT olarak da biliniyor. SEXTANT olarak NICER’ın nötron yıldızı vuruş ölçüm becerisi, uzayda konumları kesin olarak belirlemek için kullanılacak. Bu teknoloji bir gün derin uzay navigasyonunu mümkün hale getirebilir. 5 Haziran’da NICER’ı taşıyan Dragon kapsülü Uluslararası Uzay İstasyonu’yla başarıyla buluştu ve istasyonun fotoğrafta görülen robotik kolu tarafından yakalandı. NICER’ın 11 Haziran’da Dragon’dan çıkarılması ve 13 Haziran’da da istasyonun ExPRESS Lojistik Taşıyıcısı’na (ELC) yüklenerek titiz bir kontrol sürecinden sonra pulsarları gözlemeye başlaması planlanıyor.

Görsel: NASA; SpaceX

Perseus’taki Dalgalanmalar

0
Perseus’taki Dalgalanmalar

Galaksi kümelerinde ikamet eden X-ışın yayınlayan gazın anlatacak bir hikayesi var. Bu gaz önemli çünkü kümedeki normal maddenin çoğunu, küme galaksilerinin tamamında bulunandan daha fazlasını içeriyor. Aynı zamanda, dikkatli, zahmetli bir analizle açığa çıkarılırsa, başlıca küme olayları tarihini biriktiren önemli de bir hazne. Bunun güzel bir örneği yukarıdaki görselde, ünlü Perseus kümesinin derin (10.4 gün) bir X-ışın pozlamasında gösteriliyor. Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından elde edilen bu fotoğraf, X-ışın yayınlayan gazdaki parlak, kabaran dalga tepelerini öne çıkarmak için dijital olarak geliştirildi. Astronomlar dalgaları, Perseus’u birkaç milyar yıl önce geçen küçük bir galaksi kümesiyle, Chandra X-ışın fotoğrafında beliren girift yapıları oluşturan yakın temasın körüklediğini düşünüyor. Çeyrek milyon ışık yılı boyunca uzanan, alışılmadık, parlak bir sırt da görselin sol altına doğru görülebiliyor. Bu yapının detaylı simülasyonlarla karşılaştırılması, bu yakın temasla üretilen kütle çekimsel etkileşimin küme içi gazdaki çalkalanma hareketlerini nasıl başlattığını ve gösteriyor ve aynı zamanda gazın basıncına ve küme boyunca dolanan manyetik alanın gücüne dair önemli bilgileri ortaya koyuyor.

Görsel & Referans: NASA/CXC/GSFC/S.A.Walker, et al.

Geçerken Görüldü

0
Geçerken Görüldü

Yıldızları ve galaksileri uzaydan gözlemleyebiliyor olmak değerli bir olanaktır. Uzay gözlemevlerinin büyük maliyetleri göz önüne alınırsa, astronomlar ve görev planlayıcıları gözlem zamanını en verimli şekilde kullanmak isterler. Uzay aracı gözlemevleri, bir hedeften diğerine doğru ilerlerken kayda değer bir zaman harcarlar ve bu süre teleskop döndükçe cisimleri gözlemek için oldukça etkili şekilde kullanılır. Teleskop hareket halinde olduğu için, ayrı kaynaklar X-ışın fotoğraflarında çizikler şeklinde belirir ve dikkatlice tekrar düzenlenmeleri gerekir. Yukarıdaki görsel, XMM-Newton X-ışın Gözlemevi’nin 2001’den 2014’e kadarki dönüşleri sırasında gözlenen X-ışın yayınlayan kaynakların bir haritasını gösteriyor. XMM-Newton bu dönüş sürelerinde 70,000’den fazla kaynak tespit etti. Bu, XMM-Newton tarafından tespit edilen kaynakların toplam sayısının yaklaşık yüzde 10’u ve ilk XMM-Newton dönüş taramasında tespit edilen kaynakların da yaklaşık 20 katı. Görsel, 2,114 ayrı dönüşte tespit edilen bu kaynakların 30,000 tanesini gösteriyor. Bu haritada düşük enerji X-ışınları yayınlayan kaynaklar kırmızı, daha yüksel enerji kaynakları mavi ve kaynakların boyutları kaynağın parlaklığıyla orantılı. XMM-Newton bu dönüş verilerini kullanarak tüm gökyüzünün yüzde 80’inden fazlasını gözlemledi.

Görsel & Referans: ESA/XMM-Newton/ R. Saxton / A.M. Read (CC BY-SA 3.0 IGO)

Kendi Kara Deliğinizi Büyütmek

0
Kendi Kara Deliğinizi Büyütmek

Galaksiler sıklıkla çarpışır ve birleşirler. Birleşmeler, galaksiler ve içerilerindeki süperdev kara deliklerin evrimlerini sürdürmede önemli bir rol oynar. Galaksiler birleştiğinde, çarpışan galaksilerdeki gaz ve toz karışır ve önemli miktarda gaz ve toz süperdev kara deliklerin üzerine itilip kara deliğin kütlesini arttırır ve içeri düşmekte olan madde, kara deliğin olay ufkuna yolculuğunda ve içeride hızlanıp ısındıkça, X-ışın emisyonu gibi yüksek enerji aktivitelerini meydana getirir. Ama kara deliği besleyen madde miktarı o kadar büyük olabilir ki bu birikim işlemini görüşümüzü engelleyebilir. NuSTAR, XMM-Newton, Chandra ve Swift X-ışın gözlemevlerinin kullanıldığı yeni bir çalışma, astronomların kara deliklerin çok yakınında meydana gelen birikim süreçlerini incelemek için bu engellemenin içerisinden bakmalarına imkan verdi. Çünkü yüksek enerji X-ışın emisyonu, düşük enerji X-ışınlarına göre çok daha fazla miktarlarda maddeyi delip geçebilir. Böylece astronomlar yüksek enerji X-ışınlarını inceleyerek ve bunları düşük enerji X-ışınları emisyonlarıyla karşılaştırarak ne kadar maddenin kara deliğin içerisine aktığını ve nasıl dağıldığını belirleyebiliyorlar. Yukarıdaki illüstrasyon, solda, bir birleşme olayına maruz kalmayan, “izole” bir galaksideki süperdev kara deliği çevreleyen madde yapısını gösteriyor. Soğuran maddeler süperdev kara delik (ve ilavede gösterildiği gibi birikim diski) etrafında halka şeklinde bir torus meydana getiriyor. Buna karşılık sağ taraftaki illüstrasyon, bir birleşme olayıyla karşı karşıya olan bir galaksideki süperdev kara deliği çevreleyen maddelerin dağılımını gösteriyor. Bu vakada kalın bir madde küresi süperdev kara deliği çevreliyor ve bu maddenin önemli önemli bir bölümü kara deliğin kendi içerisine doğru akıyor.

Görsel & Referans: NuSTAR

Karanlık Maddenin Başka Bir Formu mu?

0
Karanlık Maddenin Başka Bir Formu mu?

Karanlık madde, kütle çekimde baskın olan ve Evren’in şu anda gördüğümüz şeklini yaratan bilinmeyen maddedir. Astronomlar Evren’de alışık olduğumuz normal maddenin yaklaşık beş katı kadar karanlık madde bulunduğunu gösterdiler. Karanlık maddeyi doğrudan tespit etmek zor olsa da bu şeyin, galaksilerdeki yıldızların hareketleri ve Evren’in bütün yapısı üzerindeki etkilerini ve de Büyük Patlama’dan geriye kalan mikrodalga ışınımında bıraktığı izi görebiliyoruz. Kozmolojik veriler, karanlık maddenin en iyi tanımının, karanlık maddenin “soğuk” (yani nispeten yavaş, ışık hızından daha düşük hızlarla hareket ederler) ve tespit edilebilen bir elektromanyetik radyasyon üretmeyen, kütleli parçacıklardan (zayıf etkileşen kütleli parçacıklar, ya da “WIMPS”) meydana geldiği “Soğuk Karanlık Madde” (CDM) adı verilen modeller tarafından sunulduğu izlenimini uyandırıyor. Bu CDM modelleri Büyük Patlama tarafından üretilen mikrodalga arka planındaki dalgalanmaları açıklamakta başarılı olsalar da, (nispeten) yerel Evren’de görülen yapıyla karşılaştırıldığında CDM modellerinin öngörülerinde bazı sorunlar bulunuyor. Sorunlardan birisi, galaksi kümelerindeki madde dağılımının CDM modellerinin öngördüğünden çok daha yumuşak olması. Astronomlar karanlık maddenin diğer modelleri üzerine de düşündüler. Bunlardan özellikle bir tanesi, karanlık maddenin, elektronun kütlesinden yaklaşık on bin trilyon trilyon kat daha küçük kütleli parçacıklardan oluştuğunu varsayıyor. Bu modellere “Skaler Alan Karanlık Madde” (SFDM) modelleri, galaksi kümelerindeki gözlenen madde dağılımının çok daha ayrık olması gerektiğini öngördüklerinden kimi zaman da “belirsiz karanlık madde” modelleri adı verilir. Astronomlar şimdi Chandra X-ışın Gözlemevi’nden X-ışın fotoğraflarını kullanarak, galaksi kümelerinin normal madde içeriğinde baskın olan sıcak, X-ışın yayınlayan gaza bakmak suretiyle bu karanlık madde modelleri sınıfını test etmeye çalıştılar. Bu fotoğraflardan dört tanesi, mor renkli X-ışın verilerinin kümenin üyeleri olan galaksilerin optik fotoğraflarının üzerine bindirildiği şekliyle yukarıda gösteriliyor. Bu detaylı çalışma, analiz edilen on üç galaksi kümesi için, galaksi kümelerinin kütle dağılımlarını eşleştirmekte SFDM modellerinin daha başarılı olduğunu gösterdi.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Cinestav/T.Bernal et al.; Optik: Adam Block/Mt. Lemmon SkyCenter/U. Arizona

Evdeki Pulsarları Aramak

0
Evdeki Pulsarları Aramak

Tüm gökyüzünün Fermi Gama-ışın Uzay Teleskobu haritası aslında becerikli bir define avcısının ortaya çıkarmasını bekleyen kara delikler, nötron yıldızları ve diğer gizemli cisimlerin bir define haritasıdır. Gerçi bu haritayı deşifre etmek, 2008’deki fırlatılışından bu yana Fermi tarafından elde edilen her bir fotonu ayıklayacak ve analiz edecek çok büyük hesaplama kaynakları gerektiren göz korkutucu bir görev. Ama yeryüzünün her tarafında dağılmış ve bilim için kullanılmayı bekleyen tüm masaüstü, dizüstü ve hatta cep telefonu bilgisayarlarının ortak işlem gücünde muazzam bir hesaplama kaynağı potansiyeli bulunuyor. Einstein@Home projesi açık bilim verilerinde kütle çekimsel radyasyon ve göreli cisimlerin sinyallerini aramak için bu paylaştırılmış işlem gücünü kullanmak üzere tasarlandı. Projede diğer türlü kullanılmayan bilgisayar çevrimlerini mevcut olan en hızlı süper bilgisayarlardan birinin dengine dahil eden 440,000’den fazla gönüllü yer alıyor. Yukarıdaki görsel Fermi’nin Gama-ışın gökyüzü haritasını, ilaveler ise Einstein@Home tarafından tanımlanan 13 yeni Gama-ışın pulsarını gösteriyor. Bu pulsarlar genç, dönen nötron yıldızlarıdır. Bunlar döndükçe periyodik olarak Gama-ışını sıcak bölgelerini gösterirler ve periyodik Gama-ışın parlamaları üretirler. Bu keşfe kalabalık bir ekip katkı sundu. Ama Fermi tarafından tespit edilen ve hala tanımlanmayı bekleyen çok sayıda diğer kaynak mevcut. Ava katılın!

Referans: Knispel/Clark/Max Planck Institute for Gravitational Physics/NASA/DOE/Fermi LAT Collaboration

Bilim İnsanları Birlikte Çalışıyor

0
Bilim İnsanları Birlikte Çalışıyor

Spesifik bilginin dar sınırlarının ötesine geçmek, Evren’in nasıl işlediğine dair çok daha bütünlüklü bir resim sağlar. Astronomide bu çoğu zaman, çok çeşitli enerji skalalarında meydana gelen fiziksel süreci gözlemek için elektromanyetik spektrumda dalga boyu sınırlamalarının ötesine ulaşmak anlamına geliyor. Bunun yakın tarihli yeni bir örneği, Centaurus galaksi kümesinin Chandra X-ışın Gözlemevi’nden X-ışın (kırmızıyla gösterilen), Ulusal Bilim Vakfı’nın (NSF) Karl Jansky Çok Büyük Sırası’ndan radyo (maviyle gösterilen) verileri ve Hubble Uzay Teleskobu optik fotoğrafının bir birleşimi olan yukarıdaki görselde gösteriliyor. Bir araya getirilen veriler Chandra tarafından görülen sıcak, X-ışın yayınlayan (ve oldukça ilginç şekilde kümedeki normal, üçlü kuarklı “baryonik” maddenin çoğunu içeren) gazın, küme galaksilerinden birisinin, NGC 4696’nın merkezindeki tek bir süperdev kara deliğin seyrek ve düzensiz fışkırmalarıyla nasıl rahatsız edildiğini ortaya çıkarıyor. Bu kara delik patlamaları sıcak gazda, Jansky Sırası tarafından görülen soğuk gazla dolu muazzam oyuklar meydana getirirken Hubble da kümenin karanlık madde dahil toplam kütlesini belirlemeye yardımcı oluyor. Benzer oyuklar Perseus galaksi kümesinde hapsolmuş sıcak gazda da görüldü. Bu işbirliği, NGC 4696’nın merkezindeki (nispeten küçük) kara deliğin devasa fışkırmalarının, inanılmaz mesafelerde sıcak gazın yapısını nasıl değiştirdiğinin ve küme içi uzayı demir ve yaşam için gerekli diğer kimyasal elementlerle nasıl zenginleştirdiğinin detaylı şekilde ortaya konmasına imkan sağlıyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/MPE/J. Sanders et al.; Optik: NASA/STScI; Radyo: NSF/NRAO/VLA

Küçük Bir Galakside Büyük Bir Delik

0
Küçük Bir Galakside Büyük Bir Delik

Galaksiler arasındaki çarpışmalar kozmik zamanın tamamı boyunca gerçekleşti. Bazen hızlı hareket eden küçük bir galaksi daha büyük, daha yavaş bir galaksinin içerisinden geçebilir ve galaktik ölçekte güzel, halka benzeri yapılar meydana getirir. Başka vakalarda büyük bir galaksi küçük bir taneyi tamamen yutabilir. Bu birleşmeler galaksilerin büyümesi ve evriminde önemli bir yol sağlar. Galaksiler birleştiğinde, gaz, toz ve yıldızların sonu daha büyük galaksinin çekirdeğindeki süperdev kara deliği beslemek olabilir ve çok güçlü X-ışın radyasyonu ve kuvvetli dışa akışlarla birlikte galaktik merkezin yakınlarında yıldız oluşum patlamaları üretir. Was 49 olarak adlandırılan galaksinin yukarıdaki fotoğrafı, küçük bir cüce galaksiyle çok daha büyük bir disk galaksinin birleşmesini gösteriyor. Cüce galaksi, fotoğrafta yeşille gösterilen daha büyük galaksinin diskinin pembe ve beyaz bölgesi olarak görülebiliyor. Hem cüce galaksi, hem de disk galaksi kendi süperdev kara deliklerine sahipler. Ama cüce galaksinin X-ışın emisyonunun Chandra X-ışın Gözlemevi, Swift ve NuSTAR’dan X-ışın verileri ve optik spektroskopiyle incelendiği yeni bir çalışma, hayret verici bir sürprizi ortaya çıkardı: cüce galaksideki süperdev kara delik aşırı derecede ağır ve 100 milyar Güneş’in kütlesine denk bir kütleye sahip. Gerçekte cüce galaksinin süperdev kara deliğinin kütlesi, tüm cüce galaksinin kütlesinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Cücenin süperdev kara deliği aynı zamanda Was 49’un X-ışın emisyonunu da domine ediyor ve bu da büyük miktarlarda madde yuttuğunu (ve daha da büyüdüğünü) gösteriyor. Bu kadar büyük bir kara deliğin bu kadar küçük bir galakside nasıl oluşabileceğini henüz hiç kimse bilmiyor.

Görsel&Referans: Discovery Channel Telescope/Naval Research Laboratory

UFO’ların Kökeni

0
UFO’ların Kökeni

Galaksilerin merkezlerindeki (nispeten) küçük süperdev kara deliklerin ev sahibi galaksilerinin tamamı üzerinde muazzam bir etkileri vardır. Çünkü süperdev kara delikler yakınlarındaki maddeyi yuttukça galaksi boyunca hızla yayılan inanılmaz miktarlarda radyasyon ve kuvvetli rüzgarlar üretebilirler. Bu kuvvetli rüzgarların imzaları, aktif olarak beslenen kara deliklere sahip galaksilerin bir tasnifinden X-ışın emisyonunda tespit edildi ve bu rüzgarların hızları ışık hızının büyük bir yüzdesi kadar olduğu için, astronomlar bu rüzgarlara aşırı hızlı çıkışlar veya UFO’lar adını veriyor. Bir aktif galaksinin X-ışın emisyonu sıklıkla değişkendir ve bir dizi öngörülemez zaman çizelgelerinde değişir, bu yüzden de kara deliğe düşen gaz ve aşırı hızlı çıkışlar arasındaki ilişkiyi belirlemek zor oldu. Ama XMM-Newton X-ışın Gözlemevi’yle yeni bir çalışma ilk kez çıkışın gücüyle kara deliğin içine düşen maddenin parlaklığı arasındaki açık bir bağlılığı ortaya koydu. Yukarıdaki görsel aktif galaksi IRAS 13224-3809’un uzun (17 gün!) gözleminde görülen X-ışın emisyonuna karşı X-ışın enerjisini gösteriyor. IRAS 13224-3809’un merkezindeki süperdev kara delik X-ışınlarında aşırı derecede değişken ve yalnızca birkaç saat içinde parlaklığını yüzlerce veya daha fazla kat değiştiriyor. Yukarıdaki görsel süperdev kara deliğin X-ışınlarının dağılımını üç X-ışın parlaklığı durumunda gösteriyor: yüksek(mavi), orta(yeşil) ve düşük(kırmızı). Düşük parlaklık durumunda, 8 ve 9 kilo elektron volt (ya da keV) enerjileri arasında büyük bir düşüş görülüyor. Bu düşüş kara deliğin çok yakınındaki X-ışınlarının kara delikten uzakta aşırı hızlı çıkış yapan maddeler tarafından soğurulmasıyla meydana geliyor. XMM-Newton gözleminin detaylı analizi bu düşüşün gücüyle süperdev kara deliğin X-ışın parlaklığı arasındaki açık orantıyı gösteriyor. Bu gözlem açıkça ortaya koyuyor ki UFO kara delik tarafından yutulan maddenin miktarına cevap veriyor.

Referans: M. Parker et al., 2017; ESA

Derin Alanda Gizemli Parlama

0
Derin Alanda Gizemli Parlama

X-ışın gökyüzü ani değişebilirliğiyle bilinir. Çünkü X-ışın emisyonu çoğu zaman manyetizmanın güç verdiği parlamalar, kompakt yıldızların yüzeylerindeki termonükleer patlamalar, şiddetli kütle çekimleriyle yıldızları parçalayan kara delikler ve diğer patlayıcı ve şiddetli olaylar gibi güçlü ve genellikle kararsız süreçler tarafından oluşturulur. Bütün bir X-ışın değişken kaynakları yığını astrofizikçiler tarafından gözlemlendi ve karakterize edildi. Bu nedenle bilinen kategorilerden birisine uymayan yeni bir değişen X-ışın kaynağı görmek tuhaf. Chandra X-ışın Gözlemevi’yle gökyüzünün Derin Alan Güney olarak bilinen bir parçasının uzun süreli bir gözleminde astronomlar yakın zamanda böyle bir gizemli olay gördüler. Bu Derin Alan Güney gözleminde (yukarıda kırmızının düşük enerji X-ışınlarını ve mavinin yüksek enerji X-ışınlarını temsil ettiği sahte renkli fotoğrafta gösterilen), Chandra 85 güne eşit bir süre boyunca gökyüzünün tek bir parçasına baktı. Astronomlar bu gözlemin son bölümünde (yukarıda CDF-S XT1 olarak işaretlenen) daha önce görünmez olan bir kaynaktan gelen ani bir parlak X-ışınları parlaması fark ettiler. Bu kaynak aniden parlayarak belirgin hale geldi ve nihayetinde ortadan kaybolmadan önce (grafiğin altında kaynağın bir dizi fotoğrafıyla gösterildiği gibi) bir günün bir bölümü boyunca parlak kaldı. Kaynağın nasıl aniden parlayıp söndüğüyle birlikte kaynağın X-ışınlarının enerji dağılımının değişimi, değişimler bilinen hiçbir X-ışın değişeni tipine uymadığı için araştırmacıların kaşiflerin kafasını karıştırdı. CDF-S XT1’in bir tür egzotik olay, belki uzak bir galakside garip bir yıldızın bir süpernova ya da gama-ışın patlaması meydana getirerek patlaması veya bir kara deliğin bir yıldızı yutması ve belki de Samanyolu’ndaki küçük bir yıldız süpergüçlü bir patlaması olabileceğini öne sürdüler. Ancak bu açıklamaların hiçbirisi tam olarak tatmin edici değil. Bu kaynak, belki radyo astronomlar tarafından yakın zamanda keşfedilen gizemli hızlı patlamalara benzer şekilde yepyeni bir fenomenin keşfini gösteriyordur. Bu kaynak tekrar belirecek mi? Başka galaksilerde, ya da bizimkinde böyle başka kaynaklar var mı? Av başlasın.

Görsel & Referans: X-ışın: NASA/CXC/Universidad Cat´olica de Chile/F.Bauer et al.

Noktaları Birleştirmek

0
Noktaları Birleştirmek

Gökyüzü tanımlanmamış şeylerle, doğaları belirsiz ışık noktalarıyla dolu. Bazıları, net görüntüler elde edilebildiğinde nihayetinde normal yıldızlar olarak çözümleniyorlar. Diğerleri ise daha iyi görüldükçe daha gizemli hale geliyorlar. Andromeda Galaksisi’nde bulunan ve Swift J0042.6+4112 olarak adlandırılan garip bir cisim için de durum böyle. Bu cisim Swift Gama ışın patlaması gözlemevi üzerindeki Patlama Uyarı Teleskobu tarafından keşfedildi. Patlama Uyarı Teleskobu, yani BAT, gökyüzünün geniş bölgeleri boyunca yüksek enerji kaynaklarını tespit etmek üzere tasarlandı. BAT Swift J0042.6+4112’yi Andromeda Galaksisi’nin merkezine yakın ilginç bir yüksek enerji radyasyon kaynağı olarak tespit etti. Ancak BAT ayrı kaynaklar birbirlerine çok yakınlarsa bunları ayırt etmek zorluğu yaşıyor. BAT fotoğraflarının ve (daha iyi fotoğraflama yeteneği olan ancak yüksek enerjilerde daha az hassas olan) XMM-Newton ve Chandra X-ışın Gözlemevi gözlemlerinin analizi, BAT kaynağının yakınında çok sayıda düşük enerji kaynağı ortaya çıkardı. Bu nedenle bunlardan birisinin yüksek enerji BAT kaynağı mı olduğu, yoksa BAT kaynağının tüm bu kaynakların birleşik yüksek enerji emisyonu mu olduğu kesin değildi. NuSTAR’a buyurun, yüksek enerji gökyüzünü doğrudan fotoğraflayabilen ilk uydu gözlemevine. Yukarıdaki görsel, Andromeda Galaksisi’nin bir morötesi fotoğrafının üzerine bindirilmiş olan ve yüksek enerji kaynağının mavi ile gösterildiği NuSTAR fotoğrafını gösteriyor. Andromeda’nın NuSTAR yüksek enerji fotoğrafı Swift J0042.6+4112’nin suretinin tam yerini saptamayı başardı ve BAT kaynağının tek bir cisim gibi göründüğünü ortaya çıkardı. Ama ne tip bir cisim? Yüksek enerji gözlemleriyle birlikte Hubble Uzay Teleskobu’nun optik gözlemlerinin analizi henüz bu tuhaf kaynağın gerçek doğasını kesin olarak belirleyebilmiş değil. Analiz en uygun adayın bir nötron yıldızı ya da pulsar içeren nadir bir tür sistem olduğuna işaret ediyor. Sistemden gelen X-ışın vuruşlarını ya da yörünge hareketini tespit etmek sonunda bu hala gizemli kaynağın doğasını çözmeye yardımcı olabilir.

Görsel: NASA/JPL-Caltech/GSFC/JHU

Siyah ve Beyaz

0
Siyah ve Beyaz

Güney takımyıldızı Tukan’daki (Tucana) küresel küme 47 Tucanae, yalnızca 60 ışık yılı yarıçaplı bir topa sıkışmış neredeyse bir milyon yıldızdan oluşan devasa bir gruptur. Bu kümede hızla dönen nötron yıldızları ve aşırıyoğun cismin kütle çekimsel olarak bağlı yoldaşından madde kopardığı birikim sistemleri dahil bir dizi tuhaf cisim saklanıyor. 47 Tuc’taki garip cisimlerin belki de en sıradışı olanı, 47 Tuc X9 olarak adlandırılan bir X-ışını yayınlayan cisim. Bu cisim bir X-ışın kaynağı olarak ilk kez 2001’de tanımlandı ve ilk başta, normal düşük kütleli yoldaş yıldızından madde koparan bir beyaz cücenin oluşturduğu yaygın görülen tipte düşük kütleli bir X-ışın çifti olduğu düşünülüyordu. Ancak bunun arkasından 47 Tuc’un Avustralya Teleskop Ulusal Tesisi’yle (ATNF) yapılan gözlemleri radyo emisyonunun bir beyaz cüce sistemine göre alışılmadık şekilde kuvvetli, ama biriktiren kara delikler tarafından üretilen radyo emisyonuna benzer olduğunu gösterdi. Radyo ve X-ışın emisyonu, donör yıldızın normal düşük kütleli bir yıldız değil, bunun yerine kompakt, aşırıyoğun bir beyaz cüce yıldız olduğu izlenimini uyandırdı ve araştırmacılar beyaz cüce yoldaşın kara delik yörüngesinde yalnızca yarım saatlik bir periyotla döneceğini öngördüler. Chandra X-ışın Gözlemevi’nin üstün uzamsal çözünürlüğünü kullanan astronomlar, 47 Tuc X9’un X-ışın emisyonundaki değişimi yakındaki diğer küme kaynaklarından bağımsız olarak belirlemeyi başardılar. X9’un X-ışın emisyonunun, radyo çalışmasında öngörülenle neredeyse aynı şekilde, 28 dakikalık bir periyotla değişim gösterdiğini buldular. Chandra verileri sistemde aynı zamanda, bazı beyaz cücelerin kompozisyonuyla uyumlu olan fazlalık oksijeni gösterdi. Apaçık görülüyor ki 47 Tuc X9 bir kara deliğin bir aşırıyoğun beyaz cüceden madde çektiği bir sistem. Kısa yörünge periyodu X9’daki beyaz cüceyi, bir kara deliğe şu ana kadar belirlenen en yakın yıldız yapıyor.

Görsel & Referans: X-ışın: NASA/CXC/University of Alberta/A. Bahramian et al.; İllüstrasyon: NASA/CXC/M. Weiss

Aşırı Parlak Pulsar

0
Aşırı Parlak Pulsar

Tuhaf şekilde parlak X-ışın kaynakları gökyüzünü benekliyorlar. Aşırı Parlak X-ışın Kaynakları (ya da ULX’ler) olarak adlandırılan bu cisimler, yıldız kütleli bir kara delik üzerine birikimde üretilebilecek olandan daha fazla X-ışını yayınlarlar ancak yine de biriktiren süperdev kara deliklerden çok daha az parlaktırlar. İki yüzden daha fazla doğrulanmış ya da şüphelenilen aşırı parlak X-ışın kaynağı biliniyor. Bu cisimleri açıklayan teoriler arasında ekstrem derecede güçlü süpernovalar, kompakt cisimlerden yayınlanan kuvvetli X-ışın huzmeleri ve kütleleri Güneş’in binlerce katı olan daha önce bilinmeyen bir orta kütleli kara delikler popülasyonu üzerindeki birikim bulunuyor. XMM-Newton X-ışın gözlemeviyle tespit edilen kısa süreli X-ışın kaynaklarının XMM ve NuSTAR X-ışın gözlemevlerinin gözlemleriyle sistematik yeni bir incelemesi ULX yapbozuna önemli yeni bir parça sağladı. Bu çalışma NGC 5907 olarak bilinen galakside tespit edilen ULX’in X-ışın emisyonunun bir saniyeden çok az daha uzun istikrarlı bir periyodda yükseldiğini ve düştüğünü gösterdi. Bu ULX’in yeri ve X-ışın zonklaması yukarıda galaksinin optik bir fotoğrafının üzerine eklenmiş halde gösteriliyor. Bu istikrarlı zonklama periyodu, özellikle bu kaynağı muhtemelen gizli bir yoldaş yıldızdan madde biriktiren dönen bir nötron yıldızı olarak tanımlıyor. Peki ama bu nötron yıldızının X-ışın emisyonu seviyesi neden bu kadar yüksek? En iyi açıklama bu nötron yıldızının manyetik alanının çok güçlü ve kompleks olması ve parlak X-ışın emisyonunu dar bir huzmede üretiyor olması. Bu süreç diğer ULX kaynakları için de bir açıklama sağlayabilir mi? Eğer öyleyse, orta kütleli kara delikler neredeler?

Görsel&Telif: ESA/XMM-Newton; NASA/Chandra ve SDSS