Ana Sayfa Blog Sayfa 18

Arka Plana Güç Vermek

0
Arka Plana Güç Vermek

Centaurus A, Dünya’dan yaklaşık 12 milyon ışık yılı uzaktaki gizemli bir galaksi. Eliptik bir galaksi olsa da, genelde gaz ve tozdan yoksun bir galaksi türünden olan Cen A ortasından geçen tuhaf şekilde belirgin karanlık toz şeritleri sergiliyor. Spitzer Uzay Teleskobu tarafından gözlemlenen tozlu bölgelerin kızılötesi emisyonu, Cen A tarafından yutulduğu belli olan küçük bir spiral galaksinin varlığını gösteriyor.  Centaurus A oldukça parlak bir radyo galaksisi, Samanyolu’nun ötesindeki bir galaksiyle ilişkilendirilen ilk radyo dalgası yayan cisimlerden biri. Radyo emisyonu, galaksinin merkezindeki bir süperdev kara delik tarafından üretilen iki çok güçlü jetten geliyor. Bu kara delik çevresinde yoğun şekilde gaz ve toz biriktiriyor, ama içeri düşen bu maddelerin bir kısmı muazzam hızlara ulaşıyor ve bir şekilde kara deliğin kavrayışından kaçmayı başarıyor. Cen A aynı zamanda bilinen bir gama-ışın kaynağı, ama bu gama-ışın emisyonunun kökeni uzun zamandır bir gizem. Fermi Gama-Işın Uzay Teleskobu’nun yeni gözlemleriyle artık çözülmüş bir gizem. Yukarıdaki görsel Cen A’nın kompozit bir radyo (turuncu), optik (beyaz) ve gama-ışın (mor) görüntüsü. Fermi’nin gama-ışın uzamsal çözünürlüğü, ilk defa gama-ışın emisyonunu belirgin şekilde radyo jetleriyle ilişkilendiriyor. Jetteki hızlı hareket eden parçacıklar, Büyük Patlama’dan geriye kalan düşük enerjili fotonlarla çarpışıyor ve bu fotonların enerjisini trilyon kat arttırarak mikrodalgadan gama-ışın rejimine taşıyor. Bu etki astronomlar tarafından öngörülmüş olsa da Cen A’nın Fermi gözlemi bunun gerçekten de meydana geldiğinin ilk açık kanıtı.

Görsel: NASA/DOE/Fermi LAT Collaboration, Capella Observatory, ve Ilana Feain, Tim Cornwell, ve Ron Ekers (CSIRO/ATNF), R. Morganti (ASTRON), ve N. Junkes (MPIfR)

Karanlığın Ağı

0
Karanlığın Ağı

Astronomlar Evren’in Karanlık Madde’den yapıldığına inansalar da hiç kimse Karanlık Madde’nin ne olduğunu gerçekten bilmiyor. Göründüğü kadarıyla normal maddeyle yalnızca kütle çekimsel olarak etkileşiyor, bu yüzden en basit özellikleri bile çoğunlukla bilinmiyor: zamanla değişiyor mu, daha fazla normal maddeniz varsa daha fazla karanlık maddeniz var mı, vb. Görünmeyeni karakterize etmenin görünen imkansızlığı Karanlık Madde’nin özellikleri hakkındaki çalışmaları ürkütücü hale getiriyor, ancak astronomlar kararlılıklarıyla ünlüler. Yukarıdaki görsel Karanlık Madde’yi incelemek üzere son girişimlerden birini gösteriyor. Renklerin görüntüdeki galaksilerin kırmızıya kayma mesafelerini temsil ettiği bu görüntü Kozmolojik Evrim Taraması (COSMOS) alanındaki galaksi yoğunluğunu gösteriyor. Bu galaksiler, 0.2 (maviyle gösteriliyor) ve 1 (kırmızı) arasında geniş bir kırmızıya kayma aralığına yayılıyorlar. Astronomlar ışığın kütle çekimin etkisi altındaki maddenin uzay zaman bozunması tarafından bükülmesinin bir istatistik ölçümünü kullanarak COSMOS taramasındaki galaksi kümelerini inceleyebiliyor ve hem görünür, hem de karanlık formlardaki maddenin toplam miktarını belirleyebiliyorlar. Pembedeki konturlar kümelerin XMM-Newton X-ışın Gözlemevi tarafından ölçüldüğü şekliyle X-ışın parlaklık profillerini gösteriyor. X-ışın verileri bir küme tarafından bir arada tutulan yalnız normal maddenin toplam kütlesini ölçmek için çok önemli. COSMOS taramasındaki geniş kırmızıya kayma mesafesi aralığını kullanan astronomlar Karanlık Madde’nin Evren’le birlikte nasıl evrildiğini anlamayı ve gizemini çözmeye bir adım daha yaklaşmayı umuyorlar.

Görsel & Referans: Leauthaud, et al. (2010); ESA

Ağır Metal Madeni

0
Ağır Metal Madeni

Yaşamın kimyasal yapı taşları, muazzam süpernova patlamaları tarafından üretilir. Bu patlamalar, bu kimyasalları yıldızlararası uzaya dağıtan parlak gazlardan aşırı sıcak kalıntılar ortaya çıkarır. Galaksilerde süpernovalar meydana geldiğinde, galaksinin farklı bölgeleri bu kompleks elementler açısından daha zengin hale gelebilir. Peki bu zenginlik ne kadar uzaklara yayılabilir? Japon-Amerikan Suzaku X-ışın gözlemevini kullanan astronomlar, Perseus kümesindeki galaksilerin arasındaki sıcak gazların X-ışın emisyonunun hassas ölçümlerini elde ettiler. Suzaku verileri, krom ve manganez de dahil inanılmaz miktarlarda ağır metalleri ortaya çıkardı. Bu, krom ve manganezin galaksilerarası uzayda ilk kez tespit edilişi ve toplam miktar çok büyük, saf kromdan oluşan 30 milyon tane Güneş yapmaya yetecek kadar. Yukarıdaki görsel, Perseus kümesinin başka bir Japon-Amerikan X-ışın uydusu, ASCA (İleri Kozmoloji ve Astrofizik Uydusu) tarafından alınan bir mozaiğini, kutu ise Suzaku gözleminin konumunu gösteriyor. Bunun gibi veriler astrofizikçilere, Evren’i kirleten süreçlerin çok daha detaylı bir görünümünü sunuyor.

Görsel: JAXA

Karanlıkta Dans

0
Karanlıkta Dans
NGC 6240 is a system in which two supermassive black holes are a mere 3,000 light years apart. These black holes (the two bright point-like sources in the middle) are in such close proximity, scientists think, because they are in the act of spiraling toward each other -a process that began about 30 million years earlier. It is estimated that the two black holes will eventually drift together and merge into a larger black hole some tens to hundreds of millions of years from now. This image of NGC 6240 contains new X-ray data from Chandra (shown in red, orange, and yellow) that has been combined with an optical image from Hubble.

Süperdev kara delikler (tamamı değilse bile) çoğu galaksinin kalbinde yer alırlar. Kimi zaman bu kara delikler açgözlü bir şekilde kendi komşuluklarındaki her şeyi yutarlar ve muazzam radyasyon huzmeleri üretirler. Başka vakalarda ise (Samanyolunun merkezi kara deliği gibi) sakince dururlar ve hiçbir şeyden kuşkulanmayan bir parça maddenin (yıldızlararası bir bulut, bir yıldız ya da bir gezegen sistemi) pençelerine düşmesini beklerler. Bir süperdev kara delik, Evren’in karanlık sokaklarında bir yerde bir diğeriyle karşılaştığında neler olabileceğini düşünün. Kısmen Hubble Uzay Teleskobu’ndan yüksek çözünürlüklü bir optik görselle birlikte (Chandra Gözlemevi’nden) kompozit bir X-ışın görseli olan yukarıdaki görüntüye benzer bir şekilde görünürdü. NGC 6240 birbirleri içine düşen iki galaksinin birleşmesiyle oluşan bozulmuş bir galaksi. Chandra X-ışın görüntüsü (mavi-beyaz ve turuncu) iki nokta X-ışın kaynağını gösteriyor. Bu kaynaklar iki süperdev kara deliğin tam yerini gösteriyor. NGC 6240’ın parçalarını oluşturan galaksiler birleşirken bunların merkezi kara delikleri de, zamanla birlikte spiraller çizecek ve sonunda tek bir kara delik oluşturacak şekilde birleşiyorlar. Bu gerçekleştiğinde bu birleşme uzay zamanın kumaşında muazzam dalgalar, Einsten tarafından öngörülen “kütle çekimsel radyasyonu” üretecek. Böylesi kara delik birleşmeleri hangi sıklıkla meydana geliyor?

Görsel: X-ışın (NASA/CXC/MIT/C.Canizares, M.Nowak); Optik (NASA/STScI)

Demirle Dolu Boşluklar

0
Demirle Dolu Boşluklar

Dünyamızı oluşturan kompleks kimyasalların nereden geldiğini hiç merak ettiniz mi? Astronomlar özel bir ağır element üreticisini buldular: Hydra A galaksi kümesindeki büyük bir galaksinin merkezinde bulunan bir kara delik. Ev sahibi olan galaksiden madde yuttukça kara delik aynı zamanda, galaksiden küme içi boşluğa doğru yüz binlerce ışık yılı boyunca uzanan birikim diskini iten büyük madde jetleri de ortaya çıkarıyor. Bu jetler, galaktik süpernovalar tarafından üretilen kimyasallarca zengin maddeyi galaksiden dışarı atıyor. Yukarıdaki görsel, Chandra X-ışın Gözlemevi tarafından gözlendiği şekilde Hydra A’nın çevresindeki X-ışın emisyonunu gösteriyor. Astronomlar X-ışın yayınlayan maddenin kompozisyonunu spektrumunu inceleyerek anladılar ve bunu yaparak kara delikten çıkan jetlerin doğrultuları üzerinde demir ve diğer elementlerde önemli bir artış buldular. Bu da kara deliğin kesin olarak Evren’e demir pompaladığı anlamına geliyor. X-ışın görüntüsü jetlerin sıcak gazları kenara iterek büyük boşluklar oluşturduklarını da gösteriyor. Bu, jetleri açıkça gösteren radyo görüntüsünü X-ışın görüntüsüyle karşılaştırarak kolayca görülebiliyor.

Görsel: NASA/CXC/U.Waterloo/C.Kirkpatrick et al.

Karina’nın Rengi

0
Karina’nın Rengi

Yukarıdaki görsel, galaksimizdeki en genç ve en büyük yıldızlardan bazılarını içeren bir bölgenin, Karina Nebulası’nın, XMM-Newton Gözlemevi tarafından alınmış bir X-ışın “gerçek renkli” görüntüsü. Düşük enerji X-ışın emisyonu kırmızıyla gösterilirken yeşil ve mavi daha sıcak (ya da daha çok soğurulmuş) plazmanın daha yüksek enerjili X-ışınlarını gösteriyor. Parlak kaynaklar, güçlü yıldız rüzgarları bir şeyle; başka bir yıldızın rüzgarı veya yüzeyi, yoğun yıldız çevresi bulutları, ya da kimi zaman sadece kendileriyle çarpıştığında yüksek enerji emisyonu üreten dev yıldızlar. Ama nebulaya aynı zamanda kaynağı biraz gizemli olan dağınık bir X-ışın parıltısı da yayılıyor. Bu dağınık emisyon, nebuladaki tüm yıldızların rüzgarları tarafından üretilen şokun bir sonucu olabilir. Veya belki de kısmen ihtimal dışı bir senaryonun, yakınlardaki bir yıldızın çok uzun zaman önce gerçekleşmiş patlamasının bir sonucudur.  İlginç bir soru: yaşlı bir yıldızın patlaması, bu genç canavarların oluşumunu tetiklemede etkili olmuş olabilir mi?

Görsel & Referans: Marco Iacobelli (XMM-Newton SOC) ve ESA

Büyük Patlama’nın Yakınlarında

0
Büyük Patlama’nın Yakınlarında

Yukarıdaki görsel, Evren’deki en uzak cismi gösteriyor. Bu, 13 milyar yıldan uzun süre önce, Evren’i oluşturan Büyük Patlama’dan yalnızca 600 milyon yıl kadar sonra meydana gelen, dev bir yıldızın ölümü tarafından üretilen parlak X-ışın son ışımasının turuncu renkte sahte renkli görüntüsü. Patlama ilk olarak 23 Nisan saat 10:55’te, Swift Gözlemevi’ndeki Patlama Uyarı Teleskobu (BAT) tarafından tespit edildi. Swift, X-ışın Teleskobu’nu ve UV ve Optik Teleskobu’nu patlamaya doğrultmak için otomatik olarak kendini tekrar konumlandırıp X-ışın son parlamasının ve arka plan yıldızlarının optik ışığının yukarıdaki görüntüsünü oluşturdu. Bu da Mauna Kea’daki Gemini Kuzey Teleskobu, Kanarya Adaları’ndaki Galileo Ulusal Teleskobu, Avrupa Güney Gözlemevi’nin Şili, Cerro Paranal’deki Çok Büyük Teleskop’u gibi bir dizi yer temelli teleskop tarafından yapılacak devam gözlemleri için patlamanın tam yerini belirledi. Bu yer gözlemleri, patlamanın olduğu yerde sönük bir galaksinin varlığını ortaya çıkardı. Daha ileri analizler bu galaksinin 8,2’lik inanılmaz bir kızıla kayması olduğunu gösterdi. Bir önceki rekor sahibi, Eylül 2008’de görülen bir patlamayla ilişkili bir galaksinin kızıla kayması 6,7’ydi. Bu da gösteriyor ki, yeni doğmuş Evren şaşırtıcı şekilde, patlayıp daha kompleks kimyasallar ve kara delikler oluşturan epeyce olgun yıldızlarla doluydu.

Görsel: NASA/Swift/Stefan Immler

Yıldızların Doğumu ve Ölümü

0
Yıldızların Doğumu ve Ölümü
This image of NGC 4194 is a composite of X-rays from Chandra (blue) and optical light data from Hubble (orange). Located above the center of the galaxy, the "hair" of the Medusa is a tidal tail formed by a collision between galaxies. The bright X-ray source found on the left side of Medusa's hair is a black hole. A recent study of the Medusa galaxy and nine other galaxies measured the correlation between the formation of stars and the production of X-ray binaries. These X-ray binaries appear as the bright blue point-like sources in this image of Medusa.

Galaksilerde milyarlarca yıldız oluşur. Bunların pek azı nükleer yakıtını tükettikten ve süpernova olarak patladıktan sonra nötron yıldızlarına veya kara deliklere dönüşür. Peki nötron yıldızlarının oluşumu ve bunların öncüllerinin doğumu arasındaki gerçek ilişki ne? Seçilen galaksilerin, X-ışın emisyonlarından ölü yıldızların popülasyonunu ölçmek için Chandra X-ışın Gözlemevi kullanılarak yapılan yeni bir taraması, buna ilave olarak yeni oluşan yıldızların popülasyonunu araştırmak için Hubble Uzay Teleskobu’yla yapılan detaylı gözlemler, yıldızların doğumları ve ölümleri arasındaki bağlantıyı gösteriyor. Yukarıdaki görsel, Medusa galaksisinin kompozit X-ışın ve optik görüntüsü, turuncu renkli optik emisyonun yanı sıra nötron yıldızları ve kara delikler tarafından üretilen sıcak plazmayı mavi renkte gösteriyor. Bu çalışma hem parlak X-ışın kaynaklarının sayısını, hem de bunların ortalama parlaklıklarının göründüğü kadarıyla yıldızların oluşum hızıyla bağlantılı olduğunu ve yıldızları oluşturan her milyon ton gazdan yalnızca bir tonunun yıldız kütleli bir kara deliğe ya da nötron yıldızına çekildiğini gösteriyor.

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/Univ of Iowa/P.Kaaret et al.; Optik: NASA/ESA/STScI/Univ of Iowa/P.Kaaret et al.

Tahliye Rotası

0
Tahliye Rotası

Yakınlardaki M33 galaksisindeki yıldız kümesi NGC 604’ün bu güzel görüntüsü, Hubble Uzay Teleskobu’nun (HST) yüksek çözünürlüklü bir görüntüsü ile Chandra X-ışın Gözlemevi’nin bir X-ışın görüntüsünün birleşimi. Bu görüntü, yıldızlarla çevrelerinin etkileşimini gösteren en iyilerinden bir tanesi. Hubble görüntüsü dev yıldızların birlikte nasıl oluştuklarını ve birleşik rüzgarlarının (ve belki de en büyük üyelerinin patlayarak ölümleri?), (mavi Chandra görüntüsünün gösterdiği gibi) sıcak şoklanmış gazla dolu dev kabarcıklar oluşturduklarını gösteriyor. Chandra X-ışın görüntüsü sıcak gazın büyük bölümünün, kümenin sağ tarafındaki yıldız rüzgarlarının birleşimiyle üretildiğini düşündürüyor. Ama kümenin sol tarafında parlak X-ışın emisyonu yıldızlarla ilişkili gibi durmuyor ve bu yüzden süpernovalar sıcak X-ışın yayınlayan gazların üretiminde muhtemelen daha önemli bir rol oynadılar. HST ve Chadra verileri, dev bir gaz duvarının soldaki nispeten sakin bir bölgeyi sağdaki aktif yıldız oluşumundan koruduğuna işaret ediyor.

Görsel: NASA/CXC/CfA/R. Tuellmann et al.; Optik: NASA/AURA/ STScI

Yıldız Doğumunun Sıcağı ve Soğuğu

0
Yıldız Doğumunun Sıcağı ve Soğuğu

Yeni yıldızların yaratılması, bir dizi önemli fiziksel sürecin yakın dolaşıklığını içerir. Bu süreçler arasında radyasyon, hızlı gaz akışları ve özellikle de kütle çekim vardır. Küçük Macellan Bulutu’ndaki genç ve dev bir yıldız oluşum bölgesinin, NGC 346’nın yukarıdaki görüntüsü bu ilişkinin detaylarını göstermeye yardımcı oluyor. Yukarıdaki görüntüde mavi (XMM-Newton X-ışın Gözlemevi tarafından görüldüğü şekilde) X-ışın emisyonunu, yeşil (Avrupa Güney Gözlemevi Yeni Teknoloji Teleskop’unda (NTT) gözlenen) görünür ışığı ve kırmızı (Spitzer Uzay Teleskobu tarafından görülen) kızılötesi radyasyonu temsil ediyor. X-ışınları hem yıldızlarda, hem de yıldız rüzgarlarının soğuk gaz ve toz bulutlarıyla etkileşiminde üretiliyor. Bu etkileşimle ve dışarı fışkıran yıldız radyasyonuyla ısıtılan bu toz kızılötesinde parıldıyor. Görünür ışık çıplak yıldızlar tarafından ve ışınlanmış gaz bulutlarından üretiliyor. Yıldız rüzgarları (ve patlayan süpernovalar) ve yıldız radyasyonu yıldız oluşum bölgesinin merkezinin boşalmasını sağlarken kenarlarda maddeyi sıkıştırıyor. Bu da kütle çekime, yeni yıldızları yoğunlaştırırken yıldızlararası gaz ve tozun basıncının üstesinden gelmede yardımcı oluyor.  

Görsel: NASA / JPL-Caltech / D.Gouliermis (Max-Planck Institute, Heidelberg) ve ESA

Kemerlerinizi Bağlayın

0
Kemerlerinizi Bağlayın

Basit deneyler en iyileridir, özellikle de kozmik bir ölçekte gerçekleştirildiklerinde. Birkaç yıl önce astronomlar cevabını bulmak imkansız gibi görünen bir soru sordular: Karanlık madde, günümüzdeki Evren’in yaklaşık dörtte birini oluşturan gizemli şey, kütle çekim dışında bir yolla etkileşim kuruyor mu? Örneğin bir kova “normal” maddeyi ve karanlık maddeyi atmış olsanız hangisi daha uzağa giderdi? Neyse ki bu soruyu yanıtlamak için gerekli olan araçlara ve sınama ortamına sahiplerdi. Araçlar Hubble Uzay Teleskobu ve Chandra X-ışın Gözlemevi, ortam ise birbirlerinin içinden hızla geçen galaksilerin bir kümesinden oluşan bir kozmik karmaşa, Kurşun Kümesi’ydi. Astronomlar kütle çekimle ve basınç kuvvetleriyle yavaşlayan ve ürettiği X-ışınlarıyla görülebilen “normal” maddenin dağılımını ölçmek için Chandra’yı kullandılar. Astronomlar Hubble’ı kullanarak ise ışık bükülmesinin (Einsten’ın “kütle çekimsel merceklenmesi”) miktarından kütle çekim yapan maddenin dağılımını ölçmeyi başardılar ve normal ile karanlık maddenin dağılımının kesinlikle farklı olduğunu buldular: karanlık madde normal olan kadar yavaşlamıyordu. Yukarıdaki görsel bu deneyin, MACS J0025.4-1222 adı verilen çarpışan kümeyi kullanan farklı bir örneğini gösteriyor. Görüntüde pembe normal madde tarafından üretilen X-ışın emisyonunu, mavi ise karanlık maddenin, Hubble tarafından ölçülen kütle çekimsel merceklenme gözlemleriyle belirlenen dağılımını gösteriyor. Bir kez daha, karanlık madde dağılımı normal maddenin konumunun dışında yer alıyor ve yalnızca kütle çekim yoluyla etkileştiğine dair daha fazla kanıt sunuyor.

Görsel & Referans: X-ışın (NASA/CXC/Stanford/S.Allen); Optik/Merceklenme (NASA/STScI/UC Santa Barbara/M.Bradac)

Bir Devin Geçmişinden Hatıralar

0
Bir Devin Geçmişinden Hatıralar

Galaksi kümeleri bizim için Evren’in yapısını belirlerler. En yakın büyük galaksi kümesi takımyıldız Başak’ta (Virgo) yer alıyor. Virgo kümesi Samanyolu’ndan yalnızca 50 milyon ışık yılı uzakta ve göründüğü kadarıyla galaksimizin de ait olduğu Yerel Grup’la gerçek bir fiziksel bağlantısı var. Virgo kümesini oluşturan aşağı yukarı 2000 galaksinin en büyüğü M87, Messier tarafından kataloglanan dev bir eliptik. Yukarıdaki görsel M87’nin görünür ışık (sarı), radyo (kırmızı) ve X-ışında (mavi) bir kompozit görüntüsünü gösteriyor. Görünür ışık görüntüsü Hubble Uzay Teleskobu’ndan, radyo görüntüsü Ulusal Radyo Astronomi Gözlemevi’nin Çok Büyük Dizisi’nden (NRAO/VLA) ve X-ışın görüntüsü Chandra X-ışın Gözlemevi’nden. X-ışın ve radyo görüntüleri, görünür bantta görülen oldukça sıradan kürenin, radyoda görülen, ışığa yakın hızlarda ilerleyen parçacık sütunları (görselde soldan sağa doğru uzanıyor) ve mavi renkli tuhaf X-ışın düğümleri ve jetleri gibi ilginç yapılar sakladığını ortaya çıkarıyor. Bu yapıların M87’nin merkezinde yer alan süperdev kara deliğin faal geçmişinin kalıntıları olduklarına inanılıyor.

Görsel: X-ışın : NASA/CXC/CfA/W. Forman et al.; Radyo: NRAO/AUI/NSF/W. Cotton; Optik: NASA/ESA/Hubble Heritage Team (STScI/AURA), ve R. Gendler

Doydu

0
Doydu

Yerel Evren’deki bilinen en büyük kara deliklerden bir tanesi, NGC 4649 adlı, nispeten alelade bir eliptik galaksinin kalbinde yaşıyor. Varlıklarını, gücünü ev sahibi galaksilerinden madde biriktirmelerinden alan aşırı faaliyetle (yüksek enerji parçacık jetleri emisyonu, aşırı parlaklıklar, vb.) ortaya koyan çoğu kara deliğin aksine NGC 4649’daki aşırı büyük kara delik uyuşuk sayılabilir. Göründüğü kadarıyla yiyebileceğinin hepsini yemiş, muazzam bir boyuta ulaşmış ve uyuklamaya karar vermiş. Bu kara delik ancak, kütle çekiminin yakınlardaki yıldızlar ve gaz üzerindeki etkisi, yer temelli teleskoplar ve Hubble Uzay Teleskobu’yla itinalı optik analizleri sonucu ortaya çıkarılabildi. Yukarıdaki görsel NGC 4649’un bir Hubble görüntüsünün (mavi) ve Chandra X-ışın Gözlemevi’nden bir X-ışın görüntüsünün (mor) kompoziti. Astronomlar, kara deliğin konumunun yakınlarında parlak bir X-ışın kaynağı olmasa da X-ışın emisyonunun sıcaklığındaki değişimin, kara deliğin kütlesini ölçmek için kullanılabileceğini fark ettiler. Bu da Güneş’in kütlesinin iki milyar katına karşılık geliyor ve optik incelemelerden elde edilen kütleyle uyum sağlıyor.

Görsel: X-ışın(NASA/CXC/Univ. of California Irvine/P.Humphrey et al.); Optik (NASA/STScI)

Cücenin Kalp Atışları

0
Cücenin Kalp Atışları

Beyaz cüceler, düşük kütleli yıldızlar hidrojen yakıtlarını tükettikten ve dış atmosferleri uzaya doğru saçıldıktan sonra geride kalan cüruflardır. Bu cisimler ilk ortaya çıktıklarında çok sıcaktırlar, ama oldukça kısa sürede soğurlar ve tespit edilemeyecek kadar sönük hale gelirler. Galaksimizde kaç tane beyaz cüce olduğunu kimse bilmiyor. Beyaz cüceler kimi zaman “normal” bir yoldaş yıldıza kütle çekimle bağlılardır ve yoldaştan madde çekerek bu biriktirmenin gücüyle kendilerini bir nebze de olsa gençleştirebilirler. Bu gerçekleştiğinde bazen şaşırtıcı şeyler meydana gelebilir. Böyle bir sürpriz Suzaku X-ışın gözlemevi tarafından tespit edilmişti. AE Aqr (yukarıdaki sanatçı tasvirinde gösterilen) adı verilen bir beyaz cüce çift yıldız sistemini izlemek için Suzaku’yu kullanan astronomlar daha önce hiç görülmeyen bir şeyle, düzenli sert X-ışın emisyonu atımlarıyla karşılaştılar. Bu atımların, fazlaca manyetize olmuş bu beyaz cücenin kutuplarının yakınlarından kaynaklandığı düşünülüyor. Benzer bir mekanizma, yüksek kütleli bir yıldızın çekirdeğinin çökmesiyle oluşan, çok daha nadir cisimler olan nötron yıldızlarında da işliyor. Bu ise bunun gibi atımların bir beyaz cücede görüldüğü ilk sefer. Kaç tane daha atım yapan beyaz cüce var?

Görsel & Referans:Terada et al.; JAXA; NASA; Sanatçı: Casey Reed

Gizli Olan

0
Gizli Olan

G1.9+0.3 Gizli Olan

Yakınımızda bir yıldız patlasa ve kimse fark etmese ne olurdu? Bu yaşandı, hem de çok uzun zaman önce değil. Bu patlama tarafından geride bırakılan, G1.9+0.3 adlı kalıntı, 1985 yılında Çok Büyük Dizi’nin radyo teleskopları tarafından Galaksimizin merkezi yakınlarında gözlendi, ama astronomlar patlamanın ne zaman gerçekleştiğini bilmiyorlardı. Daha önceki Galaktik süpernovalar, tüm zamanların en muhteşem gök olaylarından bazılarıydı. Bir tanesi Tycho Brahe tarafından 1572’de ve bir diğeri da yalnızca bir süre sonra, 1604’te Johannes Kepler tarafından gözlenmişti. Bu ikisi 32 yıl arayla çıplak gözle gözlendiler ama o zamandan bu güne de hiçbir şey görülmedi. G1.9+0.3, ünsüz bir patlama için ünsüz bir isim, şüphesiz bu patlama da muhteşem olurdu, ama yıldızın muazzam derinlikte yıldızlararası tozun ardında patladığı ve bunun da patlamayı aksi durumda olacağından trilyon kat daha sönük hale getirdiği gerçeği dışında. Ama optik emisyon tozun arasından geçemezken radyo ve X-ışınları geçebiliyor. Yukarıdaki görsel G1.9+0.3’ün kompozit X-ışın ve radyo görüntüsü. Mavi renkteki VLA radyo görüntüsü 1985’ten kalan kalıntının görüntüsüyken (Chandra X-ışın Gözlemevi’nden) 2007 X-ışın görüntüsü turuncu renkte. X-ışın görüntüsünün radyo görüntüsünden daha büyük olduğu belli ve araya giren 25 yılda kalıntının genişlemesini gösteriyor. Astronomlar kalıntının genişleme hızını ve ne kadar uzakta olduğunu tahmin edebiliyorlar, böylece genişleme zamanını belirlemek, patlamanın zamanına dair bir tahmin yürütmeye izin veriyor. Bu da G1.9+0.3’ü yaratan yıldızın yalnızca 140 yıl önce patladığını ve şimdiye kadar keşfedilen en yeni Galaktik süpernova olduğunu ortaya koyuyor.

Görsel: NASA/CXC/NCSU/S.Reynolds et al. (X-ışın); (NSF/NRAO/VLA/Cambridge/D.Green et al. (radyo)

GRB’ler

0
GRB’ler

Gama-ışın patlamaları oldukça sık gerçekleşiyor. Kozmik Gama-ışın patlamaları (ya da GRB’ler) her birkaç günde bir tespit ediliyorlar ve bundan çok daha sık meydana geliyor olmalılar. Bilim insanları, Gama-ışın patlamalarının her gün yaklaşık 3 milyon defa (veya saniyede 35 kez) gerçekleştiğini keşfettiler. Bu patlamalar gök gürültülü fırtınalarla ilişkililer. Suzaku gözlemevi üzerindekilere çok benzer detektörler kullanan bilim insanları, fırtınalar tarafından üretilen güçlü elektrik alanlar etrafında spiraller çizen ve ışığa yakın hızda hareket eden elektronların oluşturduğu uzun süreli (yaklaşık 1 dakika) Gama-ışın patlamaları tespit ettiler. Tuhaf şekilde, fırtınada görülen Gama-ışın patlaması, ışık parlamasından bir dakika kadar önce meydana geldi, yani Gama-ışın parlaması belki de bir yıldırımın oluşmak üzere olduğunu göstermek için kullanılabilir. Ama bu Gama-ışın patlamalarının fazlaca kirişli olduklarına ve aynı “gerçek” kozmik GRB’lerde olduğu gibi detektör olması gereken doğrultuya yöneltildiyse görülebileceklerine inanılıyor.

Görsel: Tsuchiya, H. et al.; Riken

Kayıp Bağlantı

0
Kayıp Bağlantı

Ölmüş olan hala değişebilir. Dev bir yıldızın yaklaşık 700 yıl önce patlaması geride, astronomlarca Kes 75 adı verilen etkileyici bir süpernova kalıntısıyla birlikte merkezinin yakınlarında hızla dönen süper yoğun bir nötron yıldızı bıraktı. Rossi X-ışın Zamanlama Kaşifi’yle (RXTE) yapılan gözlemler, nötron yıldızından gelen yoğun, kısa X-ışın patlamalarını gösterdi. RXTE gözlemleriyle neredeyse aynı zamanda yapılan Chandra X-ışın Teleskobu gözlemleri nötron yıldızının, altı yıl önce Chandra gözlemlerinde görülenden çok daha parlak olduğunu gösterdi. Yukarıdaki görsel Kes 75’in bir Chandra gözlemini gösteriyor. Pulsar, görüntünün merkezinin yakınında, yüksek enerji parçacıklarından mavi bir “rüzgar nebulası” ile çevrelenmiş olan parlak beyaz cisim. Süpernova kalıntısının kırmızı düşük enerji X-ışın emisyonu, yıldızın patlayan dış katmanlarının yıldızlararası ortamla çarpışmasıyla üretiliyor. X-ışın özellikleri, pulsarın sıra dışı şekilde güçlü, “normal” pulsarlardan daha güçlü ama “magnetarlar” kadar kuvvetli olmayan bir manyetik alana sahip olduğuna işaret ediyor. Kes 75 pulsarı belki de iki grup arasındaki bağlantıdır.

Görsel: NASA/CXC/GSFC/F.P.Gavriil et al.

Güneş’in Çevresindeki Halka

0
Güneş’in Çevresindeki Halka

“Sabit” Güneşimiz, gerçekte daha çok devamlı değişen, inanılmaz sıcak plazmadan oluşan küresel bir denize benziyor. Astronomlar onu devamlı takip etmek isterler, böylece hiçbir ani değişiklik gözden kaçırılmaz. Şaşırtıcı bir olay 7 Aralık 2007’de meydana gelmiş ve iki STEREO uydusundan biri tarafından görülmüştü. STEREO, belki hatırlayacağınız üzere, Güneş’i farklı açılardan gözleyen ve astronomların Güneş atmosferinin ve taşmalarının “3 boyutlu” bir görünümünü elde etmesini sağlayan bir çift uydudan oluşuyor. 7 Aralık’ta STEREO uydularından bir tanesi, Güneş atmosferine çok büyük miktarda enerji ve gezegenlerarası uzaya çok büyük miktarda madde salan bir Koronal Kütle Atımı’nın (elektromanyetik spektrumun aşırı morötesi kısmında) bir görüntüsünü yakaladı. Bu bir tür atmosferik ‘Güneş depremi’ydi. Bu ‘Güneş depremi’nin bir sonucu, neredeyse tüm Güneş Sistemi boyunca dalgalanan dev bir dalgaydı. Yukarıdaki görsel bu inanılmaz dalganın, daha rahat görülmesi için biraz geliştirilmiş anlık bir görüntüsünü gösteriyor.

Görsel: Stereo Team; Nasa

Galaksiler Arası Savaş

0
Galaksiler Arası Savaş

Aktif galaksi çekirdekleri dev parçacık ışın silahlarına benzerler. Merkezi kara delikleri olağanüstü hızlarda madde yutar ve henüz tam olarak anlaşılamamış bazı yollarla, milyonlarca ışık yılı boyunca uzanabilen dar yüksek enerji parçacığı ve radyasyon huzmeleri üretirler. Peki bu huzmenin yoluna bir şey çıkarsa ne olur? Özellikle tehlikeli ve (şimdilik) eşsiz bir örneği, yukarıda X-ışın (mor, Chandra’dan), optik ve UV (kırmızı ve turuncu, Hubble Uzay Teleskobu’ndan) ve radyo (mavi, MERLIN’den) görüntülerinin bir kompozitinde gösterilen aktif galaksi 3C321. 3C321’in merkezi jeti komşu galaksinin kenarına çarpıyor ve buradan saptırılıyor. Astronomlar komşunun bundan nasıl etkilendiğinden emin değiller ama huzme, muhtemelen ölüm ışınının yolundaki nebulalara, yıldızlara ve (eğer varsa) gezegenlere büyük zararlar verecek kadar güçlü.

Görsel: NASA/CXC/CfA/D.Evans et al.; Optik/UV: NASA/STScI; Radyo: NSF/VLA/CfA/D.Evans et al., STFC/JBO/MERLIN

Kornikopya

0
Kornikopya

Bu bölgeden, Samanyolu’ndaki bir yıldız doğum alanından zenginlik saçılıyor. Dünya’dan yaklaşık 10,000 ışık yılı uzaktaki NGC 281 adlı bu yıldız doğumevi, yoğun tozlardan ve parıldayan iyonize gazlardan oluşan bir bulut. Yıldızlar bu yoğun toz bulutlarında gömülü olarak doğuyorlar ve ardından etraflarını yakarak yollarını açıyorlar, bu süreçte de çevredeki bulutu ısıtıyorlar. Modern astronomik cihazlarda detaylı olarak gösterilen bir süreçte. Yukarıdaki görsel NGC 281’in (Chandra X-ışın Gözlemevi’nden) birleşik bir optik ve X-ışın görüntüsü. Optik görüntü, içerideki genç yıldızlar tarafından aydınlatılan güzel bir nebulayı gösteriyor. Mavi ve beyaz renkteki X-ışın görüntüsü, bazıları doğum kozalarının içinde çok derinlerde olan, 300 kadar gömülü aktif genç yıldızı gösteriyor. X-ışın görüntüsü aynı zamanda magnezyum ve silikon gibi ağır elementlerce zengin, X-ışın yayınlayan dağınık gazları da gösteriyor. Bu elementler süpernovalar tarafından üretildiler. Bu da ilginç bir soruyu gündeme getiriyor: eski bir yıldızın ölümü bu yeni yıldızların oluşmasına yardımcı olmuş olabilir mi?

Görsel: X-ışın: NASA/CXC/CfA/S.Wolk et al; Optik: NSF/AURA/WIYN/Univ. of Alaska/T.A.Rector