Yaklaşık 416 yıl önce gökyüzünü izleyenler, gece göklerinde bilinen tüm yıldızlardan ve Mars gezegeninden daha parlak yeni bir cisim bulduklarında hayretler içerisinde kalmışlardı. İlk kez 9 Ekim 1604’te Verona’daki Ilario Altobelli ve Floransa’daki Raffaello Gualterotti tarafından görülen, ilk olarak Lodovico delle Colombe tarafından duyurulan ve adını ünlü astronom Johannes Kepler’den alan Kepler’in süpernovasının, (muhtemelen bir yoldaş yıldızdan) madde birikimiyle kararlılık limitlerinin dışına itilen bir beyaz cüce yıldızın termonükleer patlaması olduğu biliniyor. Bu patlama, uzayda saatte milyonlarca kilometrelik hızlarla ilerleyen, dışarı doğru genişleyen muazzam bir sıcak, X-ışın yayınlayan atılmış gaz küresi oluşturdu. Kepler’in süpernovası Samanyolu’nun içinde ve nispeten yakın (yaklaşık 20.000 ışık yılı uzakta-bu yüzden patlama gerçekte MÖ 18.000 yılı civarlarında gerçekleşmiş olmalı) olduğundan süpernova patlamalarının Evren’i yaşam için gerekli olan kimyasallarla nasıl beslediğini anlamak açısından önemli bir örnek sunuyor. Yukarıdaki görsel, Kepler’in süpernovasının Chandra X-ışın Gözlemevi ile elde edilen yüksek çözünürlüklü bir X-ışın görüntüsü. Kepler süpernova kalıntısı Chandra ile 15 yıldan uzun süre gözlendi ve astronomlara sıcak, patlamış maddenin genişlerken nasıl evrildiğini neredeyse gerçek zamanlı olarak izleme şansı verdi. Chandra’nın eşsiz, yüksek çözünürlüklü görüntüleri, astronomların sıcak şoklanmış püskürükte meydana gelen hafif değişimleri göstermek için genişlemenin bir filmini oluşturmalarını sağladı. Genişlemeyi izlemek yalnızca maddenin patlama tarafından galaksi içine nasıl dağıtıldığını görmek için önemli değil, aynı zamanda öncü beyaz cüce yıldızın gerçekte nasıl patladığının simetrisine dair de bilgiler sunuyor.
Görsel: NASA/CXC/Univ of Texas at Arlington/M. Millard et al.