Jüpiter, Güneş Sistemi’ndeki en büyük gezegendir. Diğer tüm gezegenlerin toplamından daha büyük ve Yer’in neredeyse 318 katı kütleye sahiptir. Artık başka güneş sistemlerinde de Jüpiter büyüklüğünde başka gezegenler bulunduğunu biliyoruz, bu nedenle Jüpiter gibi büyük, ağır gezegenlerin oluşumları oldukça yaygın olabilir ve gezegen sistemlerinin oluşumlarında önemli bir rol oynuyor olabilirler. Çıplak gözle gözlenebilen parlak gezegen Jüpiter’in kendisi ise henüz büyük oranda bir gizem. Jüpiter’in atmosferi girdaplı, şeritli amonyak bulutları ve Dünya’nın iki katından daha büyük müthiş kasırga, ünlü Büyük Kırmızı Leke (Great Red Spot) ile öne çıkıyor. 9.8 saatlik Jüpiter günü, bütün dev gezegenler içerisinde en kısa olanı. Jüpiter’in hızlı dönüşü güçlü bir manyetik alanın oluşmasına yardımcı olur. Bu manyetik alan, Güneş’ten gelen yüklü parçacıkları yakalayarak, Hubble Uzay Teleskobu’nun üstte yer alan uzak morötesi görselinde de görüldüğü gibi, manyetik kutupların etrafında harika bir ışık gösterisi üretir. Bu ışık gösterisi Jüpiter’in aurorası, Dünya’daki Kuzey ışıklarının oradaki versiyonu. Jüpiter’in aurorası, bir dizi Hubble görüntüsüyle detaylandırıldığı şekilde oldukça dinamiktir. NASA’nuın Juno uzay aracı bize Jüpiter’in iç yapısı, atmosferi, rüzgarları ve hava durumu ve manyetik alanıyla ilgili emsalsiz bilgiler sağlayacak. Juno, 5 yıl ve 3.218 milyar kilometrelik yolculuktan sonra, 4 Temmuz 2016’da Jüpiter’e ulaştı. Juno her 14 günde bir gezegenin etrafında bir tur atacak ve radyasyona dayanıklı cihazları gezegenin katı bir çekirdeğe sahip olup olmadığını belirlemeye yardımcı olacak, kuvvetli manyetik alanı haritalayacak, auroraları inceleyecek, atmosferin kompozisyonunu ölçecek ve genel anlamda bu önemli gezegenin kökenini ve evrimini anlamamıza yardım edecek.
Görsel: NASA, ESA, and J. Nichols (University of Leicester)